Kapitalist sistem çürümeye, çürüdükçe toplumu da çürütmeye devam ediyor. Derinleşen ekonomik kriz egemenleri savaş politikalarına yoğunlaştırırken, işsizlik, yoksulluk, açlık, baskı, devlet terörü gittikçe daha da artıyor, insanlık uçurumun kenarına daha fazla itiliyor. Ancak kapitalistlerin çıkarları söz konusu olduğunda, insanların aç kalmasının, yoksullaşmasının, ölmesinin egemen sınıf açısından hiçbir önemi yoktur. Yeter ki sistem devam etsin, yeter ki kârları artsın!
Bugün özellikle Afrika ve Ortadoğu’da yürüyen paylaşım savaşı nedeniyle milyonlarca insan yaşamını yitirdi, sakat kaldı, milyonlarcası savaş nedeniyle yaşadığı toprakları terk etmek zorunda kaldı. Sermaye sınıfının kâr hırsına milyonlarca insanın yaşamı feda edildi, edilmeye de devam ediyor. Ölümden kaçmak, daha insani bir yaşam sürdürebilmek umuduyla milyonlarca insan bugün mülteci durumuna getirildi.
Geçtiğimiz günlerde, 20 Haziran tarihindeki Dünya Mülteciler Günü vesilesiyle Türkiye’ye gelen BM “iyi niyet elçisi” Angeline Jolie, Mardin-Midyat’taki mültecilerle görüşmesinin ardından bir basın açıklaması yaparak şunları söyledi: “Yaklaşık 60 milyon insan evlerinden edildi. Bu dünyadaki her 122 kişiden biri. Dünyamız hiçbir zaman daha zengin ya da daha sağlıklı ya da daha gelişmiş olmamıştı. Fakat öncesinde hiçbir zaman böylesine fazla sayıda insan malından mülkünden edilmemiş ve temel insan haklarından yoksun bırakılmamıştı. Bu durum neyse öyle adlandırmalıyız. Yalnızca bir ‘mülteci krizi’ değil, şimdiye kadar kaydettiğimiz en kötü mülteci krizinde kendini gösteren bir küresel güvenlik ve yönetişim krizidir. Çok büyük yerinden edilmelerin yaşandığı bir zaman. Bu çok büyük mülteci akınlarının tek başına en büyük kaynağı Suriye’dir.” Jolie’nin sözleri aslında kapitalist sistemin ne kadar acımasız, insanlık dışı bir sistem olduğunu gözler önüne sermektedir.
Yıllardır süren savaş nedeniyle milyonlarca Suriyeli göç etmek zorunda bırakıldı. Savaştan kaçan Suriyelilerin hayatta kalma mücadeleleri gittikleri yerlerde de devam ediyor. Bu insanlar en temel insanî ihtiyaçlarını karşılamaktan dahi aciz durumdalar. BM Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin açıklamalarına göre, “her mülteci güvenli sığınma hakkına sahiptir. Her bireyin sahip olması gereken temel ihtiyaçları sağlanmalıdır. Her mülteci sağlık hizmetlerinden yararlanabilmelidir. Her yetişkin mülteci çalışma hakkına sahip olmalıdır...” Peki, Türkiye’de mültecilerin bu en temel yaşam ihtiyaçları karşılanıyor mu? Kesinlikle HAYIR!
Bir yandan iktidarda olan AKP, diğer yandan sermaye sahipleri, kendi ihtiyaçları temelinde Suriyeli mültecileri ve diğer mültecileri kullandılar. Onları Suriye üzerinde yürüttükleri politikalara alet ettiler. Paylaşım savaşına milyonlarca insanı kurban ettiler. Ama bir yandan da utanmazca ve ikiyüzlüce tavırlarla bu göçmenlere sahip çıktıklarını söylüyorlar.
Bu ikiyüzlü, vicdansız burjuvalara sormak lazım; milyonlarca insanı yerinden yurdundan edip bilinmezliğe sürüklemek midir sahip çıkmak? Yahut en temel ihtiyaçlarını bile karşılamamak mıdır? Umut yolculuğuna çıkan bu insanları ölümle yaşam arasında bırakmak mıdır yoksa? Küçücük çocukları, kadınları sokaklarda mendil satıp, el açıp dilenmeye mahkûm etmek midir? Umut tacirlerinin, insan kaçakçılarının tuzağına düşmesine neden olmak mıdır sahip çıkmak? Patronlar için ucuz işgücü haline getirmek midir?
Bugün milyonlarca Suriyeli mülteci Türkiye’de yaşam savaşı veriyor. Birçoğu çalışmak istiyor fakat iş bulamıyor. Bulanlar ise çok kötü koşullarda, güvencesiz, düşük ücretlere uzun saatler çalışmak zorunda kalıyor. Bir de yükseltilen milliyetçilik nedeniyle ırkçı saldırılarla, baskılarla, zorbalıkla karşı karşıya kalıyorlar. Bir lokma ekmeğe muhtaç olan mültecilere kalacak yer ya verilmiyor ya da yüksek fiyatlara kiralanıyor. Kadınlar sürekli taciz ediliyor, tecavüz vakalarının üzeri kapatılıyor. Paran varsa sağlık hizmeti var deniliyor.
BM ve onlara bağlı diğer kuruluşlara, emperyalistlere, burjuva siyasetçilere; “yaklaşık 60 milyon insanın evinden edilmesine, mülteci olmasına neden olan bu savaşların, hegemonya yarışlarının sorumlusu kimlerdir?” diye sormak gerekmez mi? Milyonlarca insanı hiçe sayan sermaye sınıfı ve onların siyasi temsilcilerinin yürüttüğü paylaşım savaşı daha birçok insanı evinden edecek. Kapitalist sistem krizden çıkabilmek için her gün daha fazla bölgeyi savaş alanı haline getiriyor, daha fazla insanı göç etmeye zorluyor.
İnsana değer vermeyen kapitalist sistem var oldukça savaşlar da var olmaya devam edecek. İnsanca bir yaşam için, kapitalist sistemin yıkılıp yerine savaşların olmadığı, sömürünün son bulduğu bir dünya kurmak için örgütlenmeli ve sınıf mücadelesini yükseltmeliyiz.
link: Esenyurt’tan MT okuru bir işçi, Mülteci Sorununun Sorumlusu Kim?, 4 Temmuz 2015, https://marksist.net/node/4310
Syriza ve Yunanistan Dönüm Noktasında
Metal İşçilerinin Mücadelesi ve Burjuva Medyanın Tıyneti