13 Ocakta Emek Platformu bileşenlerinin başkanlarının almış olduğu karar gereği Emek Platformu İstanbul’da salon toplantıları yaptı. 5 şubat 2005 tarihinde ise biri Avrupa yakasında (Kadırga Kültür Merkezinde), diğeri Anadolu Yakasında (Petrol-İş Sendikası salonunda) olmak üzere bölge toplantıları yapıldı. Samsun, İzmir ve çorlu’da da bölge toplantıları gerçekleştirildi.
Toplantıların amacı “hükümetin çalışma hayatı ile ilgili düzenlemelerine karşı çıkmak ve bu düzenlemeleri üyelerimize ve halka anlatmak” olarak açıklandı. Duyuruda hükümetin başta GENEL SAğLIK SİGORTASI, EMEKLİLİK YASA TASARISI, KIDEM TAZMİNATI, YEREL YöNETİM YASA TASARISI olmak üzere birçok yasayı Meclisten geçirmek üzere çalışmalara başladığı, ülke genelinde çalışanlar üzerinde SOSYAL VE EKONOMİK yıkıntı yaratacak bu yasalara karşı Emek Platformunun bölgesel eylemlikler başlatma kararı aldığı, toplantıların kapalı ve açık alanlarda yapılacağı belirtiliyor. Ayrıca, 16 şubat 2005 çarşamba günü, “GELECEğİMİZ İçİN, SOSYAL VE EKONOMİK YIKIMLARI DURDURMAK İçİN, İNSANCA YAşANACAK BİR TüRKİYE İçİN iktidarı uyarıyoruz” başlığı altında genel bir uyarı eylemi yapılmasının planlandığı söyleniyor.
İstanbul’daki her iki toplantıya da yaklaşık 500 kişi katıldı. Kadırga’da yapılan toplantıda önce konfederasyonlar adına konuşmalar yapıldı ve Türk-İş adına Genel Teşkilatlandırma Sekreteri çetin Altun, DİSK adına da Süleyman çelebi söz aldı. çetin Altun konuşmasında AKP’ye, onun liberal politikalarına yüklenirken “ulusal bağımsızlığı”, “ulusal tüketimi” ön plana çıkarıyordu. İşçi sınıfının kayıplarını, saldırıları ağzına almadı bile. Hâlâ sosyal uzlaşmadan bahsediyor ve 16 şubatta iktidarı uyaracaklarını dile getiriyordu. Ama salonda var olanlardan tek tük itiraz sesleri yükselmeye başladı. Katılan işçilerden “sendikalar uyuyor, hükümet vuruyor”, “söz bitti, sıra eylemde”, “suskun Türk-İş istemiyoruz” sloganları atanlar oldu. Slogan atanların çoğunluk olmamasına rağmen çetin Altun’un heyecanlandığı sesinin titremesinden belli oluyordu. Alelacele konuşmasını bitirdi ve yerine geçti. Süleyman çelebi ise konuşmasında AKP’nin pervasızlığından bahsedip 16 şubat hükümeti uyarı eyleminin öneminden bahsetti. Sınıftan dem vurur gibi görünse de, konuşmasında samimiyet yoktu. Konuşması esnasında işçilerden “samimiyet istiyoruz, güvenmek istiyoruz” benzeri itiraz sesleri yükseldi.
Konfederasyon konuşmacıları, “masada aynı kararları alıp da pratikte farklı şeyler yapanlar” diyerek birbirlerini üstü kapalı eleştirdiler. Emek Platformu bileşenleri olarak samimiyet istediler birbirlerinden. Ancak bu eleştirilerin samimiyet düzeyi, “tencere dibin kara, seninki benden kara” atışmasının ötesinde değildi. Hatırlanacaktır, üzerinden çok geçmedi, SSK’ların devri konusunda 20 Kasımda Ankara’da yapılan eylemde “üretimden gelen gücümüzü kullanacağız”, “genel grev!” çağrıları yapanlar yine Türk-İş ve DİSK’in yetkili kişileriydi. En “radikal” çıkışları yaptılar. SSK’lar devredilemez dediler ve yasa Mecliste görüşülürken hiçbir şey yapmadılar. şimdi yine yüzleri kızarmadan ortaya çıkıp işçilere “hükümeti uyaracağız” yalanını atıyorlar.
Salonda olan işçilerden kimse aslında sendika yöneticilerine inanmıyor. Ama bu ikiyüzlülüğe karşı mücadele edebilecek herhangi bir oluşum yok. “Sendikalar susuyor, hükümet vuruyor” sloganı yeterince açıkken bunun karşılığında genel grev çağrısı yapan ciddiyetsiz tutumlar da gülüp geçilen bir durumdan öteye gidemiyor. İşçi sınıfı gerçekten örgütlü olsa, iş bırakma ve grev uygulaması için kimse onun önüne geçemez. Aslında sorun ideolojik netlik ve yöntem sorunu olarak karşımıza çıkıveriyor. Bundan önce İstanbul Sendikalar Birliği olarak kurulan platform kendi çapında eylem ve etkinliklere imza atmayı başarabildi. Ama aynı hastalıklardan muzdarip oldukları için darmadağın olup gittiler. şu anda tüm konfederasyonlarda ve ona bağlı sendikalarda ciddi bir dağınıklık mevcut. Türk-İş yönetimi gelmiş geçmiş en basiretsiz yönetim olarak tanımlanıyor. Sendikalar rahatsız ama neşter vurmaya kimsenin gücü ve inancı yetmiyor. Türk-İş sorgulanmaya başlandığında ona bağlı sendikalar da sorgulanacak. Yani var olan sendikal anlayışın sorgulanması gündeme gelecek ki, bu durum tüm sendikalara da dokunacaktır. Herkes “bir şey yapmalı” diyor, ne yapılacağına dair bir şey üreten yok!
Salon toplantılarında yuhalanmayanlar KESK, TTB ve diğer oda yöneticileriydi. Bu toplantılarda kurumlar adına konuşmalardan sonra, yine kurumlar adına, Genel Sağlık Sigortası, Yerel Yönetimler Yasası vb. konularda bilgilendirme amaçlı sunumlar yapıldı. Sunumların içinde bilgilendirme içerikli olan ve görsel sunumu etkili olan, Tabip Odasının Genel Sağlık Sigortası hakkında yapılan sunumuydu. Diğer kurumlar ajitatif konuşmalar yaparak sunumlarını tamamladılar.
Bu toplantıdan önce, 16 şubat Genel Uyarı eylemi için hazırlık niteliğinde toplantılar yapılmasına pek çok işçi sempatiyle bakmıştı. çünkü ilk kez bir eylem öncesinde hazırlık amaçlı toplantı yapılacaktı. Fakat bu toplantı, Emek Platformu bileşenlerinin günah çıkarma toplantısı mıydı, yasalar hakkında bilgilendirme sunularının yapıldığı bir toplantı mıydı, yoksa bölgelerden işçilerin görüş ve önerilerinin alındığı bir toplantı mıydı belli değildi. Amacına uygun toplantı bile organize edemeyen sendikalar, toplantıların sonucunda “bunlarla 16 şubat uyarı eylemi yapılamaz” fikrini bir kez daha güçlendirdi. Ortalama 4 saat süren toplantılarda konfederasyon yöneticileri misafir gibi konuşmalarını yapıp salonları terk ettiler. özellikle Türk-İş’ten çetin Altun her iki toplantıda da toplantının sonucunu beklemeden gitti ve salonda bulunanlardan tepki aldı. Toplantıların ara verilmeden yapılması ve sıkıcı konuşmalarla dolu olması, işçilerin ancak toplantı sonunda konuşturulmaları, salonların boşalmasına neden oldu. İşçiler toplantıya gelinceye kadar nasıl bir toplantıya gittiklerini bile bilmiyorlardı. Konuşma hakkı verilecek mi, sadece sunum mu olacak bilinmiyordu.
Petrol-İş salonunda yapılan toplantıda, Yol-İş İstanbul şube Başkanı, AKP’den yana tavır koyduğu için Hak-İş’in Emek Platformundan çıkarılması talebini dile getirdi. Bu talep DİSK ve Türk-İş bürokratları tarafından alkışlandı. Bu tutumlar bürokratlar tarafından propaganda malzemesi olarak kullanılmakta ve işçiler arasında düşmanlığın yaratılmasına kadar vardırılmaktadır.
Petrol-İş’te yapılan toplantıda Karayolları işçileri salonda bildiri dağıttılar ve yaklaşık 350 imzalı bir bildirinin okunması için divana müracaat ettiler. Bildiri bir sendika şubesinin başlattığı anlamlı bir imza kampanyasıydı. “örgütümüze güvenmek istiyoruz” başlıklı metinde bugüne kadar işçi sınıfına yönelik saldırıların hükümet tarafından pervasız bir şekilde yürütüldüğü, sendikaların her yasa çıkmadan önce atıp tuttukları, son olarak SSK’ların devrine ilişkin yasa çıkmadan önce de sendika yöneticilerinin namus sözü verdikleri hatırlatılarak, sendikacılar verdikleri sözlere sahip çıkmaya çağırılıyordu. SSK’ların devri ve bundan sonra yaşanacak sıkıntılardan sendika genel merkezlerinin sorumlu olduğu, aynı tavırları devam ettiği sürece tarihe ihanetçiler olarak geçecekleri belirtiliyordu. Yine bu içerikte döviz taşıyan Karayolları işçileri, işçilerin içinde bulundukları durumu yansıtmaya çalıştılar.
İstanbul’daki her iki toplantıda Tez-Koop-İş sendikasına üye oldukları için işten atılan Uno dağıtım işçileri de vardı. Yaklaşık 50 işçi ellerinde dövizleriyle salonlara girdiler ve “Direne direne kazanacağız”, “Yaşasın örgütlü mücadelemiz” sloganlarını attılar. Onların coşkuları salonun havasını değiştirdi. Petrol-İş’te yapılan toplantıda Uno direnişçileri adına bir işçi konuşma yaptı ve direnişleri hakkında bilgi vererek destek çağrısında bulundu.
Diğer illerde yapılan toplantıların da İstanbul’da yapılan toplantılardan pek farklı geçmediğini öğreniyoruz. Katılım oranları, sloganlar, tepkiler hep benzer. Emek Platformunun hazırlık temelinde gerçekleştirdiği toplantılar bir anlamda fiyaskoyla sonuçlanmış görünüyor. Ama konfederasyon bürokratları haricinde söz alan konuşmacılar artık mevzi kazanmaya ihtiyaçları olduğunu çok içten dile getiriyorlar. 2005 baharının “bahar eylemleri”nin müjdecisi olması arzularını haykırıyorlar. Sendikaların var olan anlayışlarının eleştirisine doğru bir eğilim gözleniyor. Eğer bu yapılabilirse, henüz dağınık olan eleştiriler bir bütünlüğe kavuşturulabilirse ve sendikal yapılar tartışmaya açılabilirse belki anlamlı bir başlangıç yakalanabilir.
Genel anlamda ileri işçilerde şöyle bir beklenti hâkim; “bir yerden bir çıkış yakalasak gerisi gelecek”. Oysa durum o kadar basit değil. Sendikal hareket, genel merkezinden şubesine aynı bürokratik işleyişin içinde bulunuyor. Kadırga’daki toplantıda konuşmacılara müdahaleler oldu, Petrol-İş’teki toplantının divanını oluşturan şube başkanlarının ilk cümleleri, toplantının “sınıf disiplini” içinde geçmesini birkaç kez tekrar etmek oldu. Yapılan tüm toplantılarda eleştiriler içe yöneldiğinde sendikacılar ilk hamleyle “şimdi eylem vakti, sırası geldiğinde eleştirirsiniz” deyip sıyrılıyorlar. Bu toplantılarda da aynı yöntemi uyguladılar.
Özellikle üst düzey sendika yöneticileri işçi sınıfıyla değil hükümetlerin bürokratlarıyla kol kola gezdikleri için, koltuklarını kaybetmek istemedikleri için, istisnai durumlar dışında her zaman mücadelenin önünde tıkayıcı olacaklardır. Var olan sendikal yapıları sorgulamak, sınıfla kalıcı bağlar kurabilmek ve sağlam örgütlülükler yaratmak amacıyla geleceğe hazırlanmak temel görev olmalıdır. Sağlam, mücadeleci, militan örgütlülükler yaratılamadıkça, burjuvazi ve onların hükümetlerinin saldırılarını göğüsleyebilmek imkânsızdır.
16 şubat İktidarı Genel Uyarı Eylemi için yapılan hazırlık toplantıları Emek Platformunun beklentilerini karşılamadı. Tüm Türkiye çapında yapılacak eylemin biçimi henüz belli değil. çok büyük ihtimalle illerde basın açıklamaları şeklinde örgütlenecek. İş bırakmaların örgütlenebilmesi şu anki örgütlülük düzeyinde mümkün görünmüyor. Emek Platformu bir kez daha günü mü geçiştirecek, yoksa bölge toplantılarının cılızlığı nedeniyle eylemi erteleyecek mi, önümüzdeki günlerde hep beraber göreceğiz.
Sadece özgücüne ve örgütlülüğüne güven!
link: İstanbul'dan bir MT okuru, Emek Platformu Bölge toplantıları yapıyor, 9 Şubat 2005, https://marksist.net/node/341
SEKA Direnişinden İzlenimler
Evrimin Diyalektiği