Kapitalizm denince akla çıkar ve ikiyüzlülük gelir. Her şeyin kâr üzerine kurulu olduğu bir düzenden insanca bir şey beklenebilir mi? Her ne kadar burjuvazi kapitalizmi ideal bir sistemmiş gibi göstermeye çalışsa da, bunun için günde milyon kez yalan üretse de, çelişkiler derinleşiyor mızrak çuvala sığmıyor. Van’da deprem olmuş, yüzlerce insan ölmüş ve on binlerce insan kışın ortasında soğukla, açlıkla baş başa kalmıştı. Devlet her zamanki gibi geç kalmış, kurtarma çalışmalarını zamanında başlatmamıştı. Ardından tüm Türkiye’de büyük bir duyarlılık gösterilmiş, yardımlar toplanmış ve bölgeye gönderilmişti. Ancak bu yardımları insanlara ulaştıracak bir organizasyon yoktu ve yardımlar Van’a girişte bekletiliyor, depremzedelere ulaştırılmıyordu. İnsanlara verilen çadırlar hem yetersiz hem de kış şartlarına uygun değildi. Birçok insan kaldıkları çadırlarda yanarak öldü. Binlerce insan dondurucu kışı çadırlarda geçirmek zorunda kaldı.
Bütün bunlar olurken burjuvazinin emrindeki AKP hükümeti her türlü önlemin alındığını, depremzedelere yapılan evlerin yaza yetişeceğini açıklıyordu. Yani kışın ne halleri varsa görsünler, yaza sağ çıkarlarsa evlere yerleştiririz demeye getiriyordu. Van’da insanları dondurucu soğuğa teslim eden burjuvazi şimdilerde Suriye’den göç edenlere birkaç gün içerisinde konteynır kent kurmuş durumda. Bir zamanlar Suriye devlet başkanı Esad’ın elini bırakmayan Erdoğan, şimdilerde eski dostuna tehditler savuruyor, Esad’ı halkını öldürmekle suçluyor. Evet, Beşar Esad devrilen diğerleri gibi eli kanlı diktatörlerden biri. Peki, bu suçlamayı yapanlara ne demeli? Uludere’de 34 Kürt köylüyü öldürenler ne oluyor acaba? Bir şeyin altını çizmek gerekiyor: Suriye’den Esad’ın zulmünden kaçanlara elbet yardım eli uzatılmalı. Mesele onlara sağlanan yardım değil elbette. Ancak ortada kirli bir hesap dönüyor. Emperyalist çıkarları söz konusu olduğunda burjuvazinin gözü hiçbir şeyi görmüyor. Van sözkonusu olduğunda elinde yeterince konteynır olmadığını, bunun bir çırpıda sağlanamayacağını iddia eden sermaye hükümeti, emperyalist rekabet içinde ön alabilmek için birkaç hafta içinde 25 bin kişiyi barındıran koca bir konteynır kent kurabiliyor. Böylece insanlara sahip çıktığını iddia ediyor ve Suriye’ye yapılacak müdahaleyi meşrulaştırmaya çalışıyor. Yoksa Esad’ın zulmünden kaçanları düşündüğünden değil.
Kendi halkına zulüm yapanlar başka halka nasıl olur da şefkat gösterebilir? Bir kez daha burjuvazinin ikiyüzlülüğü ortaya çıkıyor. Mesele emperyalist çıkar olunca devlet bütün olanaklarını ortaya koyuyor. Demek ki Van depreminde de istenseydi insanlar güvenilir konutlara veya konteynırlara yerleştirilebilirdi. Bundan sonraki süreçte de burjuvazi ikiyüzlülüğüne, pis oyunlarına devam edecek. Kendi çıkarı için kardeş halkları birbirine düşürecek. Medyanın savaş borazanlığı yapması “Suriye bizi zorlama”, “Oraya Geliriz”, “Gerekeni yaparız” gibi manşetler atarak savaş tellallığı yapması nasıl bir tezgâhın işlediğinin bir göstergesidir. İşte bu şartlarda milliyetçi kışkırtmaya gelmemek, emperyalizmin gerçek niyetlerini doğru bir şekilde görmek çok önemlidir. Emperyalist savaşları durduracak ve bu ikiyüzlü düzene son verecek olan işçi sınıfının devrimci mücadelesidir. Biz devrimci işçilere de bu onurlu mücadeleyi daha da yükseltmek için canla başla çalışmak düşüyor.
link: Avcılar’dan bir işçi, Emperyalist Çıkarlar ve İkiyüzlülük, 8 Mayıs 2012, https://marksist.net/node/3007
Bölüm 16 - Meksika Devrimi