25 Kasım günü, ana talebi “grev hakkı” olan kamu emekçilerinin grevi ülke çapında yaygın ve geniş bir katılımla gerçekleşti. Burjuva medyanın tüm çarpıtmaları ve yönlendirmelerine rağmen, grev geniş emekçi kitlelerde de olumlu karşılandı. 25 Kasım, kamu emekçi hareketinin ve özelde KESK’in kendi kuruluş ilkelerine sırtını dönercesine girdiği bürokratlaşma ve “sosyal diyalogcu” çizginin kamu emekçileri üzerinde yarattığı ölü toprağının silkelenmesi bakımından da anlamlı bir etkiye sahip oldu. Hükümetin “demokrasi” ve “özgürlük” anlayışının sığlığı bu grev sürecinde de ortaya bir kez daha çıktı.
Ekonomik krizin etkileri altında ezilen işçi sınıfı ve emekçi kitlelerin hareketsiz kaldığı politik atmosferde kamu emekçilerinin bu etkili grevi, kimi çevrelerce taşıdığı önemin ötesinde tepkiler ve beklentilerle karşılandı. Kamu emekçi hareketinin içinde bulunduğu bu hareketli dönemde sınıf mücadelesine dair kimi dersler çıkarılamazsa bu hareketlilik de anılarımızda yer alan bir grev günü olarak kalacak ve sınıf hareketinin genel olarak yükseltilmesine dair umutlar başka baharlara kalacak. Bu grevin başarısında geleceği kazanmak için hangi tarzın örgütlenmesi gerektiğine dair bazı ipuçları da bulunmaktadır.
Kamu emekçileri hareketinin yaşadığı kriz basit bir sendikal kriz değil. Sosyalist hareketlerin ideolojik bağlarından ve geleneksel zaaflarından bağımsız düşünülemez. Zaten KESK gibi sol kadrolar tarafından kurulmuş bir sendikanın bu durumdan etkilenmemesi beklenemez de. Sınıfın devrimci bir önderliğe sahip olmadığı koşullarda, işçi sınıfı hareketinin bağımsız devrimci siyasal bir programa sahip olması ve bu program çerçevesinde hareket etmesi beklenemez. Bağımsız devrimci bir sınıf çizgisini ortaya koymak, bu çizgiyi benimsetmek ve bu temelde sınıf hareketini inşa etmek sorumluluğu önümüzde durmakta. Bu genel ilkeyi belirttikten sonra 25 Kasım grevi ve KESK üstüne yorumlar daha gerçekçi bir temele oturacaktır.
KESK’i kuran mücadele sürecindeki tabana dayanan, fiili, kitlesel ve militan duruş, daha sonra örgütün kurumsallaşma döneminde yerini bürokratikleşme ve kendini yasaların dar çerçevesiyle sınırlamaya bıraktı. Sendikal demokrasi anlayışı olarak işçi demokrasisi değil, KESK içinde bulunan siyasal çevrelerin koalisyon hükümetleri gibi hareket ettikleri seçimler ve kulisler anlayışı benimsendi. Bu ister istemez yüzünü emekçilerin genel taleplerine gözünü kapayan, tabanı önemsemeyen ve örgütlemeyen bir sendikal bürokrasiyi ortaya çıkardı. Sendika ile temas kuran genç kamu emekçilerinin bir mücadele örgütüne girdiklerini düşündükleri anda, kendilerini bürokratik kulisler ve ayak oyunları arasında bulmaları ve sendikal eğitimlerin kâğıt üstünde kalması bir tazelenmeyi mümkün kılmadı. Devletin yeni personel yasaları ile ortaya çıkardığı, ücretli, sözleşmeli, taşerona tâbi, ataması yapılmayan öğretmen ve sağlıkçı gibi güvencesiz kesimler “memur” olmadıkları gerekçesiyle örgütlenecek bir alan olarak görülmedi. Kamu-Sen gibi devlet güdümlü bir sarı sendikanın sözleşmeli öğretmenleri üye yapması karşısında KESK, kendisinin yapmadığı şey için, yargıya başvurarak devlete Kamu-Sen’i şikâyet etti. Bu tutumların sonucu ise kamu emekçileri içerisinde sayıları gittikçe artan genç emekçilerin sendikalarla bağlarının kurulamamış olması oldu.
25 Kasım grevi öncesi KESK yönetimi, ne bu grev kararını ne de grevin nasıl örgütleneceğini tabana tartıştırdı. Yaz “rehaveti” içerisinde cılız ve sembolik kimi eylemler dışında aktif bir çalışma sürdürülmedi. Sendikal eğitim faaliyetleri de, yayın faaliyetleri de bir program doğrultusunda sürdürülmedi. Zaten bir genel eğilim olarak üyeleri ile telefon mesajları aracılığıyla irtibat kurmaya çalışan bir yönetim anlayışının, grev komiteleri örgütleme gibi bir niyetinin olmaması, üyelerinin dışındaki kesimlere grevi anlatamaması beklenen bir şeydir.
Bunlar işin olumsuzlukları idi. Yine de militan bir mücadele deneyimine sahip KESK kadrolarının ve tepkili genç emekçi kuşağın cılız da olsa taban hareketlilikleri sayesinde nispeten etkili bir grev örgütlenebildi. Bu, KESK’in her şeye rağmen bir dönüşümü de sağlayabilecek potansiyeller taşıdığının bir işareti.
KESK içindeki tüm ileri, öncü emekçilere düşen görevler var. Bürokratik anlayışların yerine işçi demokrasisini getirecek örgütlenmeleri yaratmak oldukça önemli.
25 Kasım grevi sürecinde ileri çıkan genç ve yeni sendikal kadrolar başta olmak üzere, grevin olumlu moral etkisi sürüyorken örgütlenme faaliyetlerinin artması ve bu faaliyetin taban örgütlülüğünü geliştirmeye dönük olması kamu emekçi hareketinin geleceği açısından oldukça yaşamsal bir öneme sahip.
25 Kasım grevinin örgütlenme sürecinde görüldüğü gibi, sınıfın diğer kesimleri ile talepler ve mücadele konularında bir yakınlaşma sağlanamamış durumda. Kamu emekçileri hareketinin öznel durumundan kaynaklı olarak özlük haklarının dışında, örneğin sağlıkçıların emekçiler için genel parasız sağlık hakkını, eğitimcilerin parasız eğitim hakkını, maliyecilerin asgari ücretten vergi alınmasın talebini, belediyecilerin barınma ve ulaşım hakkını öne çıkarmaları örgütsüz emekçi kesimlerin de bu hak taleplerinde aktif yer almalarını sağlayacak önemli bir tutum.
Kamu emekçi hareketinin kendi dışındaki işçi örgütleri ile mücadele birliğine gitmesi mücadelelerinin büyüyebilmesi için olmazsa olmazlardan biri durumunda. Bu sadece grev anında sendika temsilcilerinin mitinge gelmesi anlamına gelmemekte, bir sürecin birlikte örgütlenmesi anlamına gelmektedir. Bu ise uzaktan dayanışmalar değil, canlı eylemli sınıf dayanışmaları ile örülmelidir.
Kent A.Ş. işçisi direnirken, Esenyurt Belediye işçileri direnirken, Tüm Bel Sen eylemli sınıf dayanışması içinde olmak sorumluluğundadır. Bu noktada taşeron sağlık işçilerinin Devrimci Sağlık-İş sendikasında örgütlenme mücadelesinde SES ve tabip odalarının aktif desteği olumlu örneklerdir.
KESK, ücretli, sözleşmeli, taşerona tâbi, ataması yapılmayan öğretmen ve sağlıkçı gibi güvencesiz kesimleri örgütlemeyi önüne koymalıdır. Yasal mevzuata takılarak bu kesimleri örgütlemekten imtina eden bir KESK’in “grev hakkını” yasal bir kazanıma dönüştürme şansı oldukça zayıftır.
Unutmamalıdır ki KESK meşruiyetini yasal olmasından değil, kitlesel, fiili ve militan mücadelesinden almıştır. Yasalarda kamu sendikası olarak yer alması da ne burjuvazinin uyum yasaları ile açıklanabilir ne de hükümetlerin emek severliğinden. Bu haklar sokakta kazanıldı. Yeni haklar da sokakta kazanılacak.
link: Gazi Mahallesi’nden bir MT okuru, 25 Kasım Grevi ve KESK Üzerine, 14 Aralık 2009, https://marksist.net/node/2320
Sürekli Devrim Üzerine /1