Uzun zamandır burjuvazinin iki kanadı arasında laiklik üzerinden sürdürülen it dalaşına artık hiçbirimiz yabancı değiliz. Ama son birkaç aydır burjuvazi artık dolaylı olarak değil direkt olarak biz işçileri kullanarak bu it dalaşını sürdürüyor. AKP’nin işçi düşmanı olduğu malûm. Tıpkı kendisinden önce iktidar olan diğer burjuva partiler gibi bugüne kadar çıkardığı tüm yasalar patronlar sınıfına hizmet etti kuşkusuz. Ancak AKP’nin işçi düşmanı olduğunu söyleyen statükocuların sözcüsü CHP’nin “işçi dostu” parti imajının, laik parti imajını gölgede bırakacak denli parlatılması yeni sayılır. CHP tek ayaküstünde yüzü kızarmadan kırk yalan atarken, biz işçilerin örgütsüzlüğümüzden kaynaklanan balık hafızalı oluşumuza mı güveniyor acaba?
Şimdi son birkaç aylık süreci yeniden hatırlayalım. 18 Nisanda meclisten geçen SSGSS yasasına karşı yaygın protesto gösterilerinin ancak 2008 yılıyla beraber başladığını söyleyebiliriz. Oysa bu yasa çok uzun zamandır meclisin gündemindeydi. Eski cumhurbaşkanı Sezer’in bu yasa taslağının bazı maddelerini veto ettiği tarih Mayıs 2006’dır. O dönemde bu yasanın geçmesi durumunda sağlık ve emeklilik konusunda yaşayacağımız hak gasplarına işçi dernekleri ve sosyalist basın dışında detaylarıyla değinen olmamıştı. Sadece Sezer’in veto ettiği kadarı haber edilmişti burjuva basında. Statükocularsa laiklik mevzusunu parlatmakla meşguldüler. O yüzden de bu “işçi dostu” tarafın işçilere yapılan bu saldırıyı görecek durumu yoktu.
Ancak 2008’e gelindiğinde, başını açan da kapatan da açken, “vatan uğruna” ölen gençlerin bir karış toprağı yokken, üstelik SSGSS saldırısı bütün işçi ve emekçilerin ortak sorunuyken ve tam da bu sorun etrafında bir kıpırdanma başlamışken, birden CHP’nin “işçi dostu” damarı kabarmaya başladı. Statükocu kanadın sözcülüğünü yaptığı çok belli olan TV kanalları ve gazeteler sürekli bu yasadan bahsederek AKP’yi bu konuda eleştirmeye başladılar. Hatta 14 Martta yapılan 2 saatlik iş bırakma eylemine “Kanaltürk çalışanları” da 2 saat yayın durdurarak destek verdiler. Statükocu kanadın sözcüsü Kanaltürk’ün yayınını durdurarak haklı bir eyleme destek vermiş olması, onun asıl niyetinin ikiyüzlü bir AKP karşıtlığı olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Hızını alamayan bazı CHP’li milletvekillerinin de eyleme destek verdiğini hatırlatalım. Hazır tepkiler SSGSS vesilesiyle AKP’ye yönelmişken aynı günün akşamı AKP’ye kapatma davası açıldığı haberi geldi. Balık hafızalı olduğunu düşündüğü kitlelere “AKP işçi düşmanıdır, oysa biz dostuz, iktidarda biz olsak bu yasayı geçirmeyiz” mesajını veriyordu CHP.
SSGSS yasası tartışmaları 18 Nisanda yasa meclisten geçene kadar hararetli bir şekilde devam etti. İşçilerde oluşan duyarlılık uluslararası birlik mücadele ve dayanışma günü olan 1 Mayıs vesilesiyle yüz binleri alana taşıyabilecekken böyle olmadı. SSGSS yerini Taksim’de 1 Mayıs tartışmalarına bıraktı. Sol hareketin hataları bir yana, biz yine burjuvazinin sözcülerinin tutumlarına bakalım. 1 Mayıs tartışmalarını fırsat bilen CHP hemen safını “işçiden yana” belirledi ve 1979’da Taksim’in kendi iktidarı döneminde emekçilere kapatıldığını “unutarak”, 1 Mayıs’ın Taksim’de kutlanması gerektiğini, kendilerinin de Taksim’de 1 Mayıs’a katılacağını söyledi. Ama esas 1 Mayıs’tan sonra yaşananlara bakınca “al birini vur ötekine” demek geliyor insanın içinden. Çünkü AKP yanlıları 1 Mayıs’ın tarihçesini detaylarıyla anlatıp asıl işçi düşmanı CHP’dir derken, CHP de AKP’yi faşist olmakla suçlamaya başladı.
1 Mayıs günü devlet terörü televizyonlardan naklen yayınlanırken, mecliste 1 Mayıs tartışması yapılıyordu. CHP’li Muharrem İnce, TBMM Genel Kurulunda, “12 Eylül yönetiminin bile yapamadığını, bu hükümet yapmıştır. O pala bıyıklı emniyet müdürünü (Celalettin Cerrah) uyarıyorum. Gün gelecek hesap sorulacak” derken, AKP’li bakan Ertuğrul Günay, CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın da görev yaptığı hükümetin işbaşında olduğu 1978-1979’lu yıllarda Merter’de, dönemin DİSK Genel Başkanı ile sendikacıların sokağa yüzüstü yatırıldığını hatırladığını söyledi. Bizzat darbecilerin sözcülüğünü yapan CHP’ye, geçmişini AKP’nin hatırlatması bizi şaşırtmasın. Atalarımız ne güzel demişler böyle durumlar için: “Tencere dibin kara, seninki benden kara” diye. Her iki tarafın boynuzlarının birbirine dolandığı bu dönemde böyle tablolarla daha çok karşılaşacağız anlaşılan. Bir de bu tabloyu tamamlayan bir MHP var ki ikiyüzlülükte diğerlerinden aşağı kalır yanı yok. Seçim döneminde ip fırlatan, faşist provokasyonlarda her taşın altından çıkan MHP, 1 Mayıs’tan sonra AKP’yi “kuru bir inat ve anlamsız bir tahrikçilik bayraktarlığı yapmakla” suçladı.
Biz yine iki ay öncesine dönelim ve Newroz kutlamalarını hatırlayalım. Bu yılki Newroz kutlamalarında 15 yaşındaki çocuğun kolu kameraların önünde kırılırken, kadınlar vahşice dövülürken, insanların üzerine kurşun sıkılıp katledilirken, bu pek hümanist CHP’liler, MHP’liler, ikiyüzlü burjuva ideologlar neredeydiler acaba? Peki, 28 Nisanda Sakarya’da bir düğün salonunda etkinlik yapan DTP’lilerin gecesine 1000 kişilik faşist güruh saldırmak istediğinde neredeydiler? Beyinlerinin “insancıl” tarafını tatile mi çıkarmışlardı? İnsancıl yanları 1 Mayıs’ta mı geri döndü? Bir de çok “duyarlı” Deniz Baykal’ın 1 Mayıs’taki olaylarla ilgili gensoru önergesi verdiğini, Cumhuriyet Gazetesi Okurları Topluluğunun 1 Mayıs’ta yaşanan olaylar nedeniyle yetkililere 1 YTL’lik manevi tazminat davası açtığını ekleyelim.
CHP ikiyüzlülük yapıyor diye AKP’yi görmezden mi geleceğiz? Şüphesiz hayır. AKP’nin işçi düşmanlığını, faşizan uygulamalarını ve provokasyonlarını elbette teşhir edeceğiz. Ancak esas dikkat etmemiz gereken şey, CHP’nin de AKP’nin de işçi sınıfının düşmanı olan burjuvazinin temsilcileri olduğu gerçeğini unutmamak ve unutturmamak. İşçileri ya AKP ya CHP sahte ikileminden çıkarıp üçüncü seçeneği gösterebilmeliyiz. TC’nin 85 yıllık tarihinde nice burjuva partiler geldi geçti meclisten. Bu partiler burjuvazinin şu ya da bu kanadının temsilciliğini yapıyorlardı. Yeri geldiğinde birbirlerinin kirli çamaşırını ortaya döktüler, yeri geldiğinde işçi sınıfı karşısında domuz topu gibi birleştiler. Tıpkı iktidarda olmak için birbiriyle dalaşan CHP ile AKP’nin söz konusu olan Kürt halkı olunca domuz topu misali birleşmesi gibi.
Kimse bu it dalaşından işçi sınıfı lehine bir sonuç çıkacağını düşünmesin. Demokratik haklarını işçi sınıfına işçi sınıfından başkası vermeyecektir. Elbette taraf olacağız ama adı A ya da B partisi olan burjuvaziden taraf olmayacağız. Bizim tarafımız işçi sınıfının tarafı olmalıdır. İşçi sınıfı sadece kendi örgütlülüğüne güvenmelidir. 2008 1 Mayıs’ında yaşanan devlet provokasyonunun hesabını ikiyüzlü milletvekili Muharrem İnce’nin söylediği gibi CHP değil, örgütlü işçi sınıfı soracaktır. Tıpkı 12 Eylül’ün ve 1977 1 Mayıs’ının da hesabını soracağı gibi.
link: İstanbul’dan MT okuru bir işçi, Tencere Dibin Kara, Seninki Benden Kara, 20 Mayıs 2008, https://marksist.net/node/1797
Sosyal Güvenlik Saldırısı
Myanmar’da Kasırganın Değil Kapitalizmin Kurbanları