Uzun zamandır siyasetin “sol” tarafından bir milliyetçilik uğultusu kopmuş geliyor. Kemalist karşı-devrimci İP’nin elinden milliyetçiliği almaya niyetli siyasi çevreler yurtseverlikte birbirleriyle kıyasıya yarışıyorlar. “Yurtsever cephede birleş”, “AB emperyalizmine karşı Mustafa Kemal ulusalcılığı”, “ABD’ye karşı tüm yurtseverler saflara” ve benzeri bir sürü söylem ve slogan, basında, duvarlarda büyük bir iddia ile yankılanıyor.
SEKA işçisi fabrikasını işgal etmiş, kapatmaya (özelleştirmeye) karşı direnirken, sanki özelleştirme “milli serveti” ne idüğü belirsiz gavurlara peşkeş çekmekmiş gibi, ulusal solcularımız “yabancı düşmanlar”ı ülkeden atmak için SEKA’da yek vücut oluyorlardı.
Kapitalist TC’nin emperyal, yayılmacı özlemlerinden öte hiçbir anlamı olmayan Musul, Kerkük meselesinde Kürt halkına tehditler savurmada, MHP’li faşistlerden daha çok çıkıyor sesleri bizim ulusal solcularımızın. Kıbrıs, AB üyeliği ve daha birçok konuda da ulusal solcularımızın başarılarını övmekle bitiremeyiz.
Peki işçi sınıfının uluslararası mücadelesinin ideolojisi olan Marksizm ulusal olabilir mi?
Marx ve Engels 19. yüzyılın ortalarında Komünist Manifesto’nun sonunda, inatla, “Dünyanın Bütün İşçileri Birleşin” diye yazmıyorlar mıydı? O zamandan bu zamana dünya mı küçüldü, yoksa kapitalist ticaret ağı uluslararası olmaktan vazgeçip ulusal bir deformasyona mı uğradı?
Tam tersine 150 yılda kapitalizmin dünyada girmediği yer kalmadığına göre, bir de utanmadan Marksizmden, işçi sınıfı devriminden söz edenler ne diye ulusallık diye tutturuyorlar?
Bu satırları okuyan bir ulusal solcunun, ağzında ukalaca bir küçük-burjuva gülümsemesini görür gibiyim. Bu küçük burjuva solcumuz, “işçi sınıfı tabii ki uluslararasıdır, Marksizm elbette enternasyonalizmi amaçlamıştır” der. Sonra da hemen “ama”yı ekleyiverir. Ama! “Her ülkenin işçi sınıfı önce kendi ulusal iktidarını kurmak için devrim yapar! Önce kendi ülkesinde sosyalizmi inşa eder!” Sonra? Sonra diğer ülkelerin işçilerine önderlik etmek için ordu kurup cenge mi çıkar? Tüm dünyada kapitalizm hüküm sürerken tek ülke içine inatla hapsedilmiş bir devrimin, “sosyalizmin” yaşaması mümkün müdür, hele ki gelişmiş kapitalist ülkelerde işçi sınıfı devrimleri gerçekleşmemişken? Bu soruların cevabı, işçi sınıfının yakın geçmişinde ve bu sitenin sayfalarında olanca açıklığıyla koskocaman bir Hayır! ile karşımızda durmaktadır. Ama bu cevabı görebilmek için, küçük-burjuva körlüğünden kurtulup, tarih bilincine sahip proleter berraklığıyla bakabilmek gerekir tarihimize. Böyle bakabilirsek ancak, kurabiliriz sınıfsız, sömürüsüz, özgür dünyamızı.
SEKA’nın direnişine ABD’de, Moritanya’da, Japonya’da kimya sektöründe ya da başka herhangi bir sektörde faaliyet gösteren bir fabrikanın işçileri fabrikalarını işgal ederek destek verselerdi, böylesi bir eylemin sadece “şık” bir gösteri olmayacağını, bunun politik önemini tarih bilinçli işçiler çok iyi bilirler.
Aynı zamanda tarih bilincine sahip biz işçiler, şunu da çok iyi biliyor ve vurguluyoruz: Marksizmi ağzına dolayan siz ulusal solcular, proletaryanın bilincini bulandırıyorsunuz! Şunu iyice bilin ki, işçi sınıfının uluslararası mücadelesinin önüne geçmek bir suçtur. Bu gidişle yeriniz işçi sınıfının kalın kara defteri olacaktır!
Aslında bizim için atın izi de itin izi de oldukça belirgin. Bizim lafımız, at izini it izine karıştırıp, kendi izini tümden kaybedenlere.
link: Devrimci Marksist bir işçi, At izi it izine karışırsa, 16 Mart 2005, https://marksist.net/node/161
1 Mayıs halkı katliama karşı yürüdü
Beyazıt ve Halepçe Katliamları Eylemlerle Anıldı