Versailles yandaşları ve bunların besleme gazetecileri, Paris’i “Avrupa’nın tüm alçaklarının” toplandığı bir cehennem olarak betimliyor, namuslu kadınların artık sokağa çıkmaya cesaret edemediğini yazıyordu. Oysa işçiler, emekçiler, hayatlarında ilk kez, eşitlik, özgürlük ve kardeşliğin lafta değil fiiliyatta hayata geçtiği mucizevi günler yaşıyorlardı o Paris’te. Özellikle de kadınlar. Egemenlere karşı öfkeyle dolan yüz binlerce yürek, sevinçte de, tasada da bir atıyordu.
Savaş, yıkım ve ardından Thiers hükümetinin saldırısına tepki olarak yükselip Paris Komünüyle sonuçlanan devrim dalgası, emekçileri hızlı bir politikleşme sürecine itmişti. Kadınıyla erkeğiyle, genciyle yaşlısıyla işçiler, emekçiler, daha ziyade toplantı mekânlarına dönüştürdükleri kiliselerde geceleri bir araya gelerek çeşitli konular üzerinde tartışıyor, düşüncelerini dile getiriyorlardı. Bu toplantılara kadınların katılımı en az erkekler kadar, bazı durumlardaysa onlardan daha fazlaydı. Buralardan çeşitli kulüpler, dernekler de doğmuştu. Bunlar arasında kadın dernekleri de vardı. Sıradan işçi, emekçi kadınların gittiği bu derneklerde, her biri Komünün ünlü isimleri haline gelecek olan sosyalist kadınlar da konuşmalar yapıyordu. Bebeğini emziren kadın da oradaydı, kuşağında silahı olan da.
Tartışılan ya da üzerinde söz alınan konular çok çeşitliydi. Devrimin her türlü sorunu, ilerletilmesi için yapılması gerekenler, savaştan kaçan erkekler, devrim düşmanı egemenler, kadınlar için siyasi haklar, ücretlerin yükseltilmesi, evlilik, boşanma, kiliseye duyulan öfke ve daha pek çok konu. Aile meselelerine ve kiliseye yönelik tartışmalar son derece radikal hale gelebiliyor ve bu durum en çok da burjuvaziyi rahatsız ediyordu. Zira onun “toplum düzeni” dediği şey esas olarak din ve aile ayakları üzerine oturuyordu ve buradaki bir sarsıntının düzenin dikişlerini attıracağından korkuyordu.
Paris Komünü, kadın sorununu erkek egemenliğe karşı tüm kadınların “kızkardeşlik” ekseninde bir araya gelerek mücadele verecekleri bir sorun olarak gören feminizmin pespaye görüşlerini de pratikte yerle bir edecekti. Burjuva kadınların savaş, Prusya işgali ve Komün karşısında takındıkları tutumla işçi sınıfının kadınlarının tutumunun en ufak bir ortak noktası yoktu. Aksine bu kadınlar arasında uzlaşmaz keskinlikte bir sınıf düşmanlığı söz konusuydu. İşçi sınıfının kadınları, en az burjuva erkeklerden nefret ettikleri kadar burjuva kadınlardan da nefret ediyorlardı. Burjuva kadınlarsa, Komün yenildikten sonra kadın Komünarların gözlerini oymaktan zevk alacak denli büyük bir nefret duyuyorlardı bu “kızkardeş”lerine!
![Share](/sites/mtw7/files/pictures/icons/share.png)
link: Marksist Tutum, Devrim dalgasıyla politikleşen kadınlar, 19 Mart 2021, https://marksist.net/node/7307