Merhabalar ... Makale ve kitaplarınızı takip etmeye çalışıyorum. Okudukça, baştan beri sadece sempati duyduğum ve hakkında çok az şey bildiğim Troçki’yi şimdi daha iyi anlamaya, tanımaya, kavramaya başlıyorum. Kendimi şanslı sayıyorum ki, “ilk gördüğüne tutkuyla bağlanıp aşkı öldürenlerden” değilim ve bu nedenle de Troçki’ye düşman edemediler beni. Troçki’nin fikirlerini yayan yayınlar, internetten bulunup çıkartılmadığı sürece (diğer illeri bilemem) bilinemez durumda kalıyor. Dolayısıyla da meydanda her türden Stalinist ve merkezci yayın cirit atıyor. O ölçüde insanlar da “tek yanlı” ve “alternatifsiz” bırakılıyor. Böylelikle Marksizmi, Marksizme rağmen, içten içe, bu veya şu şekilde, hangi maske altında olunursa olunsun çürüten, içini boşaltan, ama en önemlisi de “proleter dünya partisi ve devrimi” fikri ve eylemi gibi, komünizmi (“ütopyayı”) kurulur duruma getirip bir “dünya sistemi” halinde “ilelebet” yaşatacak olan bir “olmazsa olmazı” hasıraltı (bilinçaltı) yapan bu anlayışın “eğreti ve iğretisine” açıkça göz yumuluyor; Troçki’nin fikirleri yayılacak alan bulamıyor. (Ki ben de bu yayınların bombardımanı etkisinde şekillendim, birçok şeyi de onlardan ve o çevrelerden öğrendim; tabi onların vermeye çalıştıkları şekil kalıba uymadı!)
Okul! Nihayet üniversite denen “Bilim, Felsefe ve Sanat yuvası” açıldı. Üniversitenin en çok sevilen kısmı, kampüse 1,5 km kala kurulmuş olan güvenlik noktasıdır. Bu nokta, öğrencilerin felsefe alanında varoluşla ilgili en önemli sorularını sorduğu (sormaya mecbur bırakıldığı; çünkü öğrencinin zihnini gevşek tutmak olmaz!) en kritik zihin açma faaliyetlerinin gerçekleştiği bir “ders öncesi ön hazırlık rehber uygulama noktası”dır. Sadece felsefe değil bilimsel buluşların son örnekleri de felsefi bir güzellik ve derinlikle, görsel unsurlarla da desteklenerek evliyaca bir sabırla şu zavallı, cahil, aydınlatılıp adam edilmesi gerekmekte olan gençliğe bir kez daha gösterilir. Dini konular da unutulmaz. Nerden gelip nereye gittiğimiz, hangi ulvi amaçlar için Dünya’ya “ışınlandığımız”, “bazı günahları” işlersek “öbür tarafta” nasıl cezalandırılacağımız, Dünya’da evrimin geçersizliğini, olabilecek en iyi şeyin böyle bir kontrol noktasının değişmezliği olabileceği, her gün kontrolden geçirilmezsek ruhumuza nasıl “şeytani” şeylerin –komünistlik gibi– girebileceği ve hatta evrenin, evet evrenin, bu tip “noktalar” üzerinde dönüyor olabileceği değil döndüğü bilim dünyasından son bulgularla ispatlanarak öğrencinin ilgisine sunulur. (İnkâra başvurulabilir diye de, “Galileo” bol bol ve çeşitli şekillerde hatırlatılır!)
Burada, evrenin etrafında döndüğü bu noktacıkta, özel olarak bahsedilmeyi hak eden bir güvenlik görevlisi dikkat çeker (ki bu adam da en az bu noktacık kadar nokta halindedir). … İşte bu şişman noktacık, şimdi düşünüyorum da herhalde bu kadar ağır derslerin “gösterildiği” bu kısacık arada bizim dikkatimizi dağıtmaya çalışan ve öğretilenlerin öğrenilmesini engelleyerek bazı öğrencilerin denenleri unutarak içeriye “ıslah edilmemiş” olarak girmesini ve böylece de bu yanlış yola sapmış öğrencilere verilecek cezaları görecek olan diğer öğrencilerin böylesi bir görsel etkiyle daha kolay yola getirilebilecekleri büyük komplosunun kilit oyuncularından birisidir. Bu güvenlik görevlisinin öğrenci kimliğine bakarak şöyle dediği duyulur: “Hımmm, Eğitim Fakültesi… ”
Ve sonra içeriye, kampüse doğru yol alırken, geriye baktığınızda derhal içinizde ertesi günün heyecanı belirir.
Dersler, hocalar, sınıftakiler… Hepsini ne de özlemişim, anlatamam. Bu kadar içten, arkadaş canlısı ve düşünce coşkunu olabilir mi bir sınıf; var mıdır, sanmam! Güvenebileceğiniz birilerinin sizi her gün sınıfta karşılaması, müthiş bir duygulanım yaratıyor bende! … Öğrencilerin felsefi derinlikte, “varoluşu” böylesine sorgulamış olmaları, “bilinçaltına ‘nokta’ atışının” başarıyla sonuçlandığını ve git gide eğitimdeki uygulamaların bu engin birikimden yararlandığı oranda bilincin temel kısmı olan alt kısmının sağlam kurulacağını; böylece de her türlü “deprem”den zarar görmeyecek denli sağlıklı bireylerin yetiştirilmiş olacağını, bütün bilim –özellikle psikoloji– dünyasını şaşırtan etkisiyle nice değerli araştırmalara ve buluşlara zemin hazırladığını, hazırlayacağını, bilim dünyası da kabul etmiştir. (Zaten pratik, her zaman, teoriye bir ivme kazandırmamış mıdır. İspatı yukarda!)
Üniversitemiz böylesine gelişmişlikte bir üniversite olmasını ve bu tür çığır açıcı eğitim uygulamalarını hayata geçirmesini, çok değerli hocalarına da borçludur! Onları anmadan geçmek aldığımız eğitimi hiçe saymak olur ki bu da nankörlük değilse ne olabilir diye insanı düşündürüyor. (Ne de olsa düşünmeyi bize onlar öğretmedi mi?) Hocalarımız birbirinin kuyusunu kazmaz! Ukala, vurdumduymaz, anlayışsız, tutarsız, bencil vb. değildirler! Olamazlar!
Hele bir de eylem günleri vardır. O özel günlerde, ıslah edilememiş tüm “sütü bozuklar” bir bir tespit edilerek tekrar “programlanmak üzere”, “yeniden gözden geçirilmiş tıkır tıkır işleyen ıslah programlama merkezi” denen –tam adı biraz daha uzun, biraz kısalttım; özür dilerim– çok özel bir yere gönderilirler.
Her sene bu gibi olayların tekrar etmesi, sürekli bahsedilen merkezin yöneticilerinin koltuklarından olması demek oluyor. “Neden, neden… Bu sefer de başaramadık, olmuyor; ama bir gün mutlaka”. En son, yabancı bir kuruluştan yardım istediklerini sezdik. Bu kuruluşun Amerikalı bir kuruluş olma ihtimalinin yüksek olduğunu düşündüren çok garip ipuçları da mevcut gibi geliyor. Güvenlikçilerin Amerikan marka güneş gözlükleri ve kumaşlarının rengi en dikkat çekici ipuçları.
Amerikalı başarılı olur mu, bilinmez. Daha ince yöntemler kullanılmasına bakılırsa, iyi çalışıyor! Çalışıyor da şu yüzlerce jandarmayı kampüse yığmalarına bir çözüm getirebilirse, o zaman herkesin ıslah edildiği anlaşılır ve Amerikalının başarısı işte o zaman gerçek anlamına kavuşmuş olur. Ama bunu yapmak için ne tür ince teknolojik malzemeleri kullandığı, kaç kişi çalıştırdığı bir sır!
Yarın olmalı… ve biz o noktadan bir defa daha geçmeliyiz. Bu aynen çocukluğumuzun lunapark deneyimine benzese de daha tutkuludur. Geçmeli… bir daha geçmeli. Netekim, kim olduğumuzu unutmamalı. Hatırlamalı, hep hatırlamalı…
Biraz fazla uzadı galiba (galiba mı?). En iyisi bitirmek.
Teşekkür ediyorum; sabırla okudunuz.
Görüşmek üzere, hoşçakalın.
link: Van’dan MT okuru bir öğrenci, Van’dan Merhaba, 13 Ekim 2004, https://marksist.net/node/461
Pompalanan Üniversite Hayalleri
İşçi Hareketinden: Eylül-Ekim 2004