Bugün ekonomik kriz, işsizlik kırbacı tüm dünya işçi sınıfını bunaltıyor. Kâr amaçlı yapılan dünya paylaşım savaşı sadece yayıldığı bölgedeki emekçileri yakmakla kalmıyor, tüm burjuva devletlerin ordularını büyütmesi, savaş bütçelerini arttırmasıyla dünya işçi sınıfının ekmeğinden aşından eksiltiyor. Yayılan savaş üretim ve ulaştırma zincirini etkileyerek fiyatların yükselmesine yol açıyor. Yükseltilen faşizm, milliyetçilik ve yabancı düşmanlığı işçi sınıfını kör ederek kendi sınıfsal ihtiyaçlarını gözetmesine ve bir sınıf olarak sömürücülerine karşı birleşmesine engel oluyor. Dünya emekçileri Filistin, Ukrayna, Suriye gibi cepheler üzerinden bile kutuplaştırılmaya, kör edilmeye çalışılıyor. Halkların tarafında olmak seçeneği değil bir devletin ya da diğer bir otoritenin tarafında olmak seçenekleri dayatılıyor.
Dünyadaki ekonomik kriz koşullarına Türkiye özelinde egemen sınıfın pervasız yağma ve sömürüsü de eklendiğinde geçim koşulları daha da ağırlaşıyor. Totaliter rejim altında siyasal baskılar işçi sınıfını felçleştirmiş durumda ve baskılara karşı yeterli direnç gösterilemiyor. Rejimin sadece işçi sınıfına değil toplumdaki tüm mücadele mevzilerine saldırmasının egemenlere asıl faydası tam da bu. Felçleşmiş, kabuğuna sinmiş bir işçi sınıfı ve daha rahat sömürü.
Biz sağlık emekçileri de bu süreçten payımıza düşeni alıyoruz: Fazla mesailer ve sağlıksız çalışma koşulları, vardiyalı çalışan ebeveynler için kreş ve gündüz bakımevi krizi, sağlıksız yemekler ve dinlenme ortamlarının eksikliği, düşük ücretler ve geçim zorluğu ile boğuşuyoruz. Barınmaya, yeterli gıdaya, eğitime ulaşım bizler için de sorundur. Üstelik nitelikli sağlık hizmetine ulaşmak sağlık emekçileri için bile krize dönüşmüş durumda. Öyle ki sağlık çalışanı arkadaşlarımız kendi çalıştığı hastanede değil özel hastanede hastalığına çare aramak zorunda kalıyor.
Özel hastane kapasiteleri kat kat artarken devlet kurumlarında randevu bulunamaz hale geldi. Bazı tetkiklere aylar sonrasına, bazı ameliyatlara ve diş tedavilerine yıllar sonrasına randevu veriliyor. Koruyucu sağlık hizmetlerine gerekli önem verilmiyor. Kanser teşhisi konup tetkikler tamamlanana kadar aylar yıllar geçiyor, kanser ilerliyor. Sağlık hizmet sunumundaki sorunlar ve eksiklikleri “içeriden” baktığımızda apaçık görüyoruz ve biz sağlıkçılar bunu çalışma sahalarımızda gündem ediyoruz. Sağlık alanındaki sorunlar sadece çalışanların sorunu değildir. Dolayısıyla sağlık hizmeti alan emekçilerin de sağlık alanındaki sorunlara karşı mücadele etmesinin önemini gündemimize alıyoruz.
Ayrıca çevre katliamı, suyumuzun, gıdamızın zehirlenmesi, hemen hepsi önlenebilir iş kazaları, iş cinayetleri, meslek hastalıkları bu sistemin günahları arasında. Ülkenin uyuşturucu tacirlerinin cenneti konumuna gelmesi halk sağlığının ayrı bir boyutunu oluşturuyor. En yıkıcı halk sağlığı sorunlarından biri olan savaş büyüyerek yeni bölgelere ilerliyor.
Peki ne yapmalıyız? Bu abluka nasıl dağıtılır? Biz biliyoruz ki sorunlarımızın köklü bir şekilde çözülmesi için kapitalist özel mülkiyetin son bulması, üretim sürecinin yönetiminin ve denetiminin üretenlerin eline geçmesi gerekir. İşçi sınıfının örgütlülüğünü bu bilinçle yükseltmek, sendikalaşmak ve var olan sınıf örgütlerini güçlendirmek gerekiyor. Toplumun üzerindeki baskıların her türlüsüne karşı çıkmak, işçilerin kendi sorunlarının yanı sıra tüm toplumsal sorunlar konusunda politika geliştirmesini ve birlikte davranmasını sağlamak gerekiyor. Emekçilerin kendilerini doğrudan ilgilendiren sorunların yanı sıra, Filistin soykırımı, çevre sorunları gibi duyarlı oldukları diğer konularda da onları aktif mücadele alanına çekmeye çalışmalı, çözüme yürüyüşün bir parçası olmalarını sağlamalıyız. 1 Mayıs gibi mücadele alanlarına dostlarımıza davetimizi örgütlemeliyiz. İşçi sınıfının içinde yürütülen sabırlı çalışmalar totaliter rejimin ablukasında gedikler açacaktır.
Enternasyonalizm bayrağı işçi sınıfı için vazgeçilmezdir. Dil, din, ırk, milliyet, sosyal statü ayrımı gözetmeksizin sağlık hizmetini herkese vermeye adanmış sağlık emekçilerine aslında bunu anlatmak kolaydır. Toplum sağlığı söz konusu olunca Türkiyeli sağlıkçı ayrı, Amerikalı, Yunanlı vb. sağlıkçı ayrı düşünmez. Sağlık için gereken neyse onu gözetir, gözetmelidir. Bu doğrultuda sağlıkçı kendi devletini “milletini” kayırmaz, taraf tutmaz. Aslında bu insanî olandır da aynı zamanda.
Öte yandan bir coğrafyadaki işçilerin hakları ilerler veya gerilerse diğer coğrafyalardakilerinki de aynı yönde ilerler veya geriler. Bu nedenle işçi sınıfı doğal olarak enternasyonal bir mücadele vermelidir. Biz toplumcu sağlık emekçileri sınıf mücadelesini tam da böyle kavrıyoruz. Sağlık emekçilerinin orta sınıf serbest emekçi unsurları eriyip gitti ve hekimler de dâhil olmak üzere sağlık çalışanları büyük oranda ücretli işçi olmuş durumdadır. Bu durumda sağlık işçilerinin de kaderi dünya işçi sınıfının kaderiyle ortaktır. Ama asıl olarak tüm toplumu tehdit eden küresel bir ekonomik düzen varken tüm toplum kenetlenmelidir. Tüm toplumu kurtuluş hedefinde kenetleyecek güç ise dünya işçi sınıfından başkası değildir.
Önümüz 1 Mayıs. 1 Mayıs, bütün dünya işçi sınıfını ve emekçileri alanlarda birleştiren büyük bir gün. Miting alanını, sendikaların, politik örgütlerin, demokratik kitle örgütlerinin kortejlerini gören her bir arkadaşımız sınıfın potansiyelini de görecek, neler yapabileceğimize inancı artacak, olasılıkla kendi çevresinde mücadelenin bir parçası olacak ve belli bir dönüşüm geçirecektir. 1 Mayısa katılalım, çevremizdeki tüm emekçileri katalım. Sınıf bilinçli, enternasyonalist, toplumcu sağlık emekçileri olarak bizler tüm sağlık emekçilerini ve sınıf kardeşlerimizi mücadele alanlarına davet ediyoruz. Yanında kaç kişi getiriyorsun diye soruyoruz. Tek başına kurtuluş yok. Savaş tamtamları çalarken, savaş alevleri Türkiye’ye sıçrıyorken örgütlenmekten başka çözüm yok. Haydi, 1 Mayısa!
link: İstanbul’dan MT okuru sağlık emekçileri, Tek Başına Kurtuluş Yok, Haydi 1 Mayıs’a!, 16 Nisan 2024, https://marksist.net/node/8240
İran’ın İsrail Saldırısı: Emperyalist Savaş Harlanıyor
Haydi, 1 Mayıs’a!