Kapitalist sistemde insan hayatının hiçbir önemi yok. Haberlere göz attığımız, baktığımız her gün ne yazık ki bir dramla, daha doğrusu dramlar silsilesiyle karşılaşıyoruz. Ya bir iş kazası, ya bir iş cinayeti, ya açlıktan, soğuktan, basit hastalıklardan ölen insanlar, işsizliğe dayanamayıp intiharın eşiğine gelenler, intihar edenler, çocuklarına iyi bir yaşam sunamayan, aç yatırmak zorunda kaldığı için yaşamdan kendini koparan ebeveynler, göçe maruz bırakılan, göç yollarında, denizlerde ölenler ya da bizzat savaşın ortasında evinin içinde, sokağında, mahallesinde ya bir bomba ya bir kör kurşunla sebebini bilemediği, sebebi olmadığı bir savaşta ölenler… Ne yazık ki liste uzuyor, uzuyor ve üzüyor.
Ve yine üzücü, insanı kahreden, öfkeyi bileyen bir olay! Giresun’da hastalığından dolayı yürüme güçlüğü çeken eşi için, raporlu ilaçlarını reçeteye yazdırmak ve evde bakım hizmeti kararının uygulanmasını sağlayabilmek için aile sağlığı merkezine giden 82 yaşındaki Yusuf Topal dedemiz söylenene göre hastayı görmeden ilaçları yazamayacağını belirten doktorla tartışıyor. Doktorun “beyaz kod” (sağlık çalışanlarına yönelik şiddeti önlemek için kullanılan acil durum çağrısı) çağrısında bulunması üzerine oraya polisler geliyor. Gözaltına almak istedikleri Yusuf Topal’a ters kelepçe takıp biber gazı sıkıyor. Fenalaşıp yere yığılan ve sürüklenip darp edilerek bindirildiği polis aracıyla hastaneye götürülen Yusuf Topal, kalp krizinden ölüyor. Açığa alınan doktor ise ölen dededen şikâyetçi oluyor ve polisler de “bu olayın asıl mağduru biziz” diyor!
Kapitalizmin insan sağlığını, insan canını hiç mi hiç önemsemediğini bir kez daha acı bir tecrübeyle görüyoruz. Sağlık sistemi başlı başına bozuk. Bıraktık koruyucu sağlık hizmetini, güvenilir bir tedavi hizmeti almak bile neredeyse hayal. Yalnızca kasasına girecek parayı düşünen kapitalistler için sağlıklı bir toplum, sorunsuz bir sağlık sistemi düşünülemez. Ve bu olayda sorun sadece sağlık sisteminin bozukluğu da değil. Polis şiddeti de bitmek bilmiyor.
Türkiye’de aslında kolluk güçlerinin suç dosyası zaten son derece kabarık. Yakın zamandan aklımıza kazınanları hatırlayalım. Taksim Gezi Parkı protestolarına destek amacıyla katıldığı yürüyüşe müdahale eden polisler tarafından darp edilmesi sonucu 19 yaşında öldürülen Ali İsmail Korkmaz, evine yapılan operasyonda içeriye ayakkabılarıyla giren polislere “galoş giyin” dediği için tartışma çıkaran polisler tarafından vurularak öldürülen Dilek Doğan, öğle saatlerinde koyunları otlatırken üzerine düşen havan mermisiyle yaşamını yitiren 12 yaşındaki Ceylan Önkol, 19 Aralık 2015’te sokağa çıkma yasağının olduğu Silopi’de keskin nişancılar tarafından vurularak öldürülen ve cenazesi tam yedi gün sokak ortasında kalan Taybet Ana, 21 Kasım 2004’te Mardin’in Kızıltepe ilçesindeki evlerinin önünde polis tarafından açılan yaylım ateşi sonucu öldürülen baba Ahmet Kaymaz ve 12 yaşındaki oğlu Uğur Kaymaz ve niceleri… Uğur Kaymaz ile ilgili bir diğer hususu daha söylemek isterim. 2009’da Kızıltepe Belediyesi Uğur Kaymaz’ın adının verildiği bulvar üzerinde bulunan meydana bir heykelini diktirdi. Fakat heykel 2017’de belediyeye atanan kayyım tarafından kaldırıldı. O kadarına dahi tahammülleri yok! Uğur Kaymaz’ın annesi Makbule Kaymaz da önceki yıl KHK ile belediyedeki işinden atılmıştı.
Kolluk güçlerinin böyle vakaları Türkiye’ye özgü değil. En bilindik olarak ABD’de her yıl nedensiz öldürülen Siyahları da hatırlayabiliriz. Fakat özel olarak yaşadığımız memlekette işlenen bu cinayetler, şiddet, egemenlerin ve onların düzeninin bir başka gerçekliğini gösteriyor. iktidar en küçük sese bile tahammül edemiyor, etmiyor. Bu sesin kadın-erkek ya da çocuk-genç-yaşlı olması fark etmiyor, tahammülleri kalmamış. Toplumun tamamıyla her noktada kendisine biat etmesini istiyor iktidar. Bu uğurda baskısını, zorunu, şiddetini hiç esirgemeden arttırmaya devam ediyor. Ve sonrasında da bunu yapanlar elini kolunu sallaya sallaya geziyorlar. Onlar çekinmiyorlar elbette bunları yaparken çünkü korunup kollandıklarını biliyorlar. Fakat unutulmasın, ELBET BİR GÜN HESABI SORULUR BU YAPILANLARIN, BU ZULÜMLERİN!
link: Mersin’den bir işçi, Şiddetle Beslenen Sömürü Düzeni, 9 Ağustos 2018, https://marksist.net/node/6461
Kapitalizmin Krizi ve Yunanistan’da Yangın
“Büyük Türkiye” Fotoğrafındaki Yerimiz