Ezenler ile ezilenler arasında süregelen sınıflar mücadelesinin bağrında nice devrimci nefer doğdu. Nice devrimci nefer hayatını sınıfların, sömürünün ve savaşların olmadığı bir dünya mücadelesine adadı. Bizlere ne mutlu ki nice denizcinin de geçmişten bugüne insanlığın kurtuluşu mücadelesinin bayrağını denizlerin engin sularında dalgalandırdığına tanıklık etti tarih, etmeye de devam ediyor. Gençliğinde kendisi de bir bahriyeli olan Nâzım Hikmet’in şiirlerini gizlice elden ele dağıtan denizciler yahut Ekim Devriminin, Alman devriminin evlatları ve daha nicesi… Bir grup denizcilik öğrencisi olarak sizlere bizleri etkileyen bir devrimci portreden bahsetmek istiyoruz. Kızıl ufka yelken açan bir denizciyi, Valery Sablin’i sizlerle tanıştırmak istiyoruz.
1939 yılının ilk gününde SSCB’de doğan Valery Sablin, babasının ve dedesinin de bir denizci olması sebebiyle denize ve donanmaya bağlılık duyuyordu. 16 yaşındayken Frunze Deniz Harp Okuluna girmiş ve denizci olma yolunda ilerlemişti. Başlarda SSCB’ye bağlı bir askerdi Sablin. Kendisini bir komünist olarak görüyor, bu doğrultuda yaşamaya çalışıyordu. Daha gençlik yıllarında örnek bir öğrenci olmuştu. Gençlik örgütüne başkan seçilen Sablin’e arkadaşları “sınıfın vicdanı” derlerdi. “Hepimiz sosyalist ve komünist etiğe inanmak için eğitildik. Hepimiz onlara inanıyorduk. Ancak Valery öyle bir bütünlüğe sahipti ki, bu idealleri hayata geçirmek istiyordu” diye anlatırlardı onu.
Despotik-bürokratik bir diktatörlüğe dönüşen SSCB’de her türlü yolsuzluğun, eşitsizliğin alabildiğine ayyuka çıkması, her yere damgasını basan çürümüşlükler, zamanla Sablin’in içinde fırtınalar koparmaya başlamıştı. İnandığı değerlerle gördükleri arasında uçurum vardı ve o arkadaşlarının da dediği gibi “inandığı fikirleri hayata geçirmek” istiyordu. Her geçen gün farkına vardığı çelişkiler onu Marx, Engels ve Lenin’in eserlerini incelemeye yöneltti. Bu inceleme Troçki ve eserlerine olan merakını beraberinde getirdi. Ancak dönemin despotik-bürokratik SSCB’sinde Ekim Devriminin büyük önderlerinden Troçki’ye ait tek bir satıra dahi ulaşmak mümkün değildi. Sanki Troçki işçi sınıfının kurtuluşu için hiç yazmamış ve dövüşmemişti, sanki hiç yaşamamıştı.
Sablin’in yaşadığı hayal kırıklıkları onu sistemi değiştirmek için çabalamaya itecekti. Geçmişin deneyimlerini aklına mıh gibi kazımaya ve kendine rehber edinmeye başladı. 1905 Potemkin zırhlısının unutulmaz isyanı, Kronstadt denizcilerinin 1917 devrimindeki rolü ve Rus denizcilerin Ekim boyunca proletaryanın devrimci bir gücü olması Sablin’e umut veriyordu. Valery Sablin Ekim Devriminin kahraman bahriyelilerinin devrimci geleneklerini korumak, onların açtığı yolda yürümek istiyordu.
Sablin’in ikinci kaptan olarak atandığı Sentry gemisi, Rus Devriminin yıldönümüne dair bir askeri törene katılmak üzere 8 Kasım 1975’te Letonya’daki Baltık Limanına geldi. Sablin, bu sembolik tarih için planını yapmıştı. Yoldaşı Shein’e aktardığı plan cesurdu. Sablin, bürokrasinin Ekim Devrimine ve Sovyet halkına ihanet ettiğini, iktidardakilerin Lenin ve gerçek Bolşeviklerin fikirleriyle hiçbir ortak yanının olmadığını ve tek çıkış yolunun yeni bir Ekim Devrimi olduğunu açıkladı. Sentry’nin kontrolünü ele geçirerek Leningrad’a gitmek istiyordu. Gerçek bir işçi demokrasisi getirmek için Kremlin’deki bürokratlara karşı ayaklanma çağrısı yapmayı amaçlıyordu. Emekçi kitlelere yönelik bir bildiriyi telsiz üzerinden yayınlayacaklardı. Plan buydu. Birkaç yıl önce Novovherkassk’taki işçi ayaklanmasının rejimce kana bulanması bürokrasiye karşı bir nefretin mayalanmasına sebep olmuştu. Sablin de buna dayanarak içindeki devrimci ateşi işçilerle buluşturmayı hedefliyordu.
8 Kasımda gemi kaptanı etkisiz hale getirildi ve Sablin gemideki mürettebatı bir araya getirdi. Onlara bir film gösterdi: ünlü yönetmen Sergei Eisenstein’ın Potemkin Zırhlısı… Odessa’daki 1905 bahriyelilerinin isyanını anlatan ilham verici bir film… Bu sessiz film oynatılırken açıkladığı plan alt rütbeli yahut rütbesiz denizcilerde tam anlamıyla karşılık bulacaktı. Gemi 9 Kasım gecesi Leningrad’a gitmek üzere Riga’dan ayrıldı. Ayrılmadan önce Sablin karısına yapmak istediklerini açıklayan bir mektup yazdı: “Bunu neden yapıyorum? Yaşama aşkı... Demek istediğim rahat burjuva anlamında değil, tüm dürüst insanlarda gerçek bir neşeye ilham veren parlak, gerçek bir yaşam. Ulusumuzda, tıpkı 58 yıl önce 1917’de olduğu gibi, devrimci bir bilincin alev alacağına ve toplumumuzda Komünizme ulaşacağımıza inanıyorum.”
Gemi Riga’dan ayrılır ayrılmaz Sablin yayınlanması için bir konuşma yaptı: “Devrimci geçmişimizi yüreklerinde taşıyanlara… Halkımızın şimdiki zamanı ve geleceği hakkında eleştirel olarak ama alaycı olmadan düşünebilenlere… Bizimki tamamen politik bir eylemdir. Gerçek vatan hainleri, bizi durdurmaya çalışanlar olacaktır. Ülkemize askeri bir saldırı olması durumunda onu sadakatle savunacağız. Ama şimdi başka bir amacımız var; gerçeğin sesini yükseltmek.” Ancak radyo operatörü cesaret edemediği için metni işçi ve emekçilerin değil sadece denizcilerin anlayabileceği bir frekansta yayınladı. Bildiri hiçbir zaman işçi sınıfına ulaşmadı ve Sablin’in sesi susturuldu.
Sentry gemisinin peşinden neredeyse tüm Sovyet donanması gönderildi, ayrıca savaş uçakları belirdi tepede. Onlara verilen emir de aynıydı. Sentry’yi batırmak ya da durdurmak! Emri alan pilotlar yoldaşlarını vurmaktan kaçındılar ve emri yerine getirmediler. Alçaktan uçup geçtiler Sentry’nin üzerinden… Bürokratlar şaşkın ve kızgındılar. Emirler üzerine emirler yağdırıldı ve nihayetinde mürettebat yakalanıp Sentry batırıldı. Ancak halk ikinci Potemkin’den bahsediyordu. Egemenler bunun bir kıvılcım yaratmasının önüne geçmek için her zaman yaptıkları şeyi yaptılar ve isyanı çarpıtarak Sablin ve yoldaşlarının eylemini, Batı güdümünde bir ayaklanma teşebbüsü olarak damgaladılar. Sablin ve yoldaşı Shein hariç tüm mürettebatı serbest bıraktılar.
Sablin birkaç gün içinde kurşuna dizilerek idam edildi. İdam edilmeden önce oğluna yazdığı mektup onun devrime ve gelecek nesillere olan inancını gösteriyordu: “Tarihin olayları dürüstçe yargılayacağına ve babanın yaptıkları için asla utanmayacağına güven. Hiçbir şekilde, eleştiren ama harekete geçmeyen insanlardan olma. Bu insanlar ikiyüzlüdür; inançlarıyla eylemlerini uzlaştırma gücü olmayan, zayıf ve değersiz insanlardır. Sana cesaret dilerim canım. Hayatın muhteşem olduğuna inanarak güçlü ol. Olumlu ol ve her zaman devrimin kazanacağına inan.”
Rusya’da sınıflar mücadelesi tarihine devrimci bir onurla adlarını yazdırmış nice denizci var. Potemkin ayaklanmacıları, Kronstadt bahriyelileri, SSCB’nin despotik-bürokratik bir diktatörlüğe dönüştüğü yıllarda devrimci onuru korumaya çalışan Sablin ve daha nicesi… Bizler bugünün genç denizcileri olarak 1905’te Potemkin zırhlısının başlattığı, 1917’de Aurora kruvazörünün ve 1975’te Sentry’nin taşıdığı devrim meşalesini taşıyanlarız. İnsanlığı yarının kızıl ufuklarına çıkartacak olanlardanız ve bu inancın devrimci neferlerindeniz. YAŞASIN DEVRİM!
link: MT okuru denizcilik öğrencileri, Kızıl Ufka Yelken Açan Bir Denizci: Valery Sablin, 28 Ocak 2021, https://marksist.net/node/7156
Tunuslu Emekçiler Yeniden Meydanlarda
SMA Hastalarını ve Ailelerini Suçlamak İçin Bahane Aramak!