Devletin Konut Edindirme Yardımı (KEY) adı altında işçi ve emekçilerden 1987-1995 yılları arasında 9 yıl boyunca yaptığı kesintilerin bu yıl geri öden(eme)mesi sırasında ortaya çıkanlar nasıl bir sistemde yaşadığımızı bir kez daha gösterdi. Toplam 8,5 milyon alacaklının büyük bir kısmı 1 ilâ 500 YTL arasında ödeme aldı. Listelerde adı olmayan binlerce insan var. Ödemelere ilişkin belgelerin önemli bir bölümü 2002 yılında “nasılsa geri ödeme yapılmaz” denilerek imha edilmek üzere SEKA’ya gönderildiğinden yüz binlerce alacaklının kaydına da ulaşılamadı. Uzun kuyruklar oluştu, internet kafeye 75 kuruş para ödeyip alacağına baktıran işçinin 1 lira alacağının ortaya çıkması gibi trajikomik durumlar yaşandı. Oysa sendikalar kişi başına 5 bin YTL’den az ödeme yapılmaması gerektiğini söylüyorlar. Örneğin Kristal-İş sendikası Eğitim Araştırma Uzmanı Aziz Çelik, “yaptığımız hesaplamalar 1987-1995 arasında düzenli KEY ödemesi yapan bir çalışanın ortalama birikiminin en az 5 bin 500 ile 6 bin YTL arasında olması gerektiğini göstermektedir” diyor. Bu soygun yetmezmiş gibi ödemelerin önemli bir kısmına da banka borçları nedeniyle el konuyor. AKP hükümetinin seçim yatırımı olarak gündeme getirdiği KEY fiyaskosunun ne olduğunu anlamak için geçmişe dönüp yaşananlara bir bakmak gerekiyor.
İşçi ve emekçilere konut vaadi
1987 yılında iktidardaki ANAP hükümeti, bir kuru maaşla konut sahibi olması mümkün olmayan işçi ve memurlara “konut edindirmek için” bir tasarruf fonu oluşturulacağını söyler. İşçilerin ücretlerinden her ay düzenli olarak yapılacak kesintiler Emlak Bankasında açılan tek bir hesapta birikecek ve devlet bu anaparayı enflasyon artışı karşısında erimeyecek şekilde nemalandırarak konut alacağı sırada işçiye geri verecektir. Ancak evdeki hesap çarşıya uymaz (daha doğrusu uydurulmaz) ve 9 yıl boyunca yapılan kesintilerin ardından KEY kesintileri 1995 yılı sonunda sona erdirilir. Bu süre zarfında biriken paraların ne olduğu konusunda çeşitli iddialar var. Örneğin 1990 yılında KEY parasından 500 milyon euroluk kredi kullanıldığı ve bunun geri ödemesinin yapılmadığı söyleniyor. 1996 yılında çıkarılan bir yasayla 1990 yılından itibaren KEY hesaplarından alınan döviz kredileri TL’ye dönüştürüldü. Döviz karşısında ciddi değer kaybeden TL’yle yapılan geri ödemelerde KEY paraları resmen kuşa çevrildi. Yine KEY tutarlarının bir kısmının TEDAŞ gibi KİT’lerin açığını kapatmak üzere aktarıldığı da söyleniyor.
Ayrıca dönemin faiz oranlarına göre KEY kesintilerine çok düşük faizler veren Emlak Bankası tam da bu yıllarda yolsuzluk ve hortumlamalarla gündeme gelir. 1999 yılında artık iyice içi boşaltılan Emlak Bankasının tasfiyesine karar verilmesinin ardından hesaptaki KEY paralarına karşılık gelen bankaya ait gayrimenkul, Emlak Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı A.Ş.’ye (EGYO) devredilir. Bu devir sırasında gayrimenkuller değerinin en az 4 katı üzerinde gösterilir ve böylece KEY paraları değer olarak büyük bir kayba uğratılır. Bu büyük kayba rağmen bugün EGYO’nun gayrimenkullerinin %61’inin KEY paralarından oluştuğu söyleniyor. 20 yıllık bir geçmişi olan KEY, anlaşılan o ki işçiye konut yardımı olarak geri dönememiş ama Emlak Bankasında kuşa çevrildikten sonra kalanıyla TOKİ ve EGYO’ya sermaye yapılmış. EGYO’nun hisselerinin %39’u TOKİ’ye ait. Türkiye’nin en büyük gayrimenkul yatırım ortaklığı olmakla övünen EGYO’nun KEY ödemeleri için bugün gösterdiği gayrimenkullerin değerinin doğruluğu ise şüpheli.
Kapitalizmde konut sorunu
Devletin tasarruf fonu, konut yardımı vs. adı altında işçi ücretlerini sermayeye nasıl peşkeş çektiği apaçık ortada. Ancak Konut Edindirme Yardımı kesintisinde madalyonun bir başka yüzü daha var: Konut sorunu. Kapitalist sistemde işçi sınıfının en temel sorunlarından biri konut sorunudur. Konut sorunu esasında kapitalizmin ilk ortaya çıktığı dönemlerden beri var olan ve bu sistem var olduğu sürece çözülemeyecek bir sorundur. Türkiye’de sözde bu sorunu çözmek adına çalışan TOKİ bir yandan da pek çok gecekondu yıkımına sebep olmuş, işçileri ev sahibi yapmak yerine iki göz odası olanın da evini başına yıkmıştır. İşçilerin bugünkü ücretleriyle ev sahibi olmaları mümkün değildir. Dolayısıyla KEY gibi kandırmacaların ardından şimdi de işçileri mortgage sistemiyle kandırmaya çalışıyorlar. Mortgage, 20 yıla varan vadelerde, miktarı hiç de az olmayan faizlerle banka kredisi ödemelerine dayanıyor. Üstelik borç bitene kadar işçinin sahip olduğu ev banka tarafından ipotekli oluyor. Yani en ufak bir aksamada işçinin önce eşyalarından sonra da evinden olması kaçınılmaz. Kaldı ki Engels’in dediği gibi, herkesin konut sahibi olduğu bir kapitalist sistemde işverenin yapacağı ilk iş, artık kira sorunu olmayan işçinin işgücü değeri de düşeceğinden ona göre ücretini azaltmak olacaktır. Bu örnek bize insan gibi yaşama hakkı için tek çözümün kapitalist sistemin yıkılması olduğunu gösteriyor.
KEY ne ilk ne de son örnektir
Belirtmek gerekir ki KEY kesintisi ve ödemesi sırasında yaşananlar ilk değil, son olmayacağı da muhakkak. İşçiler bir taraftan işyerinde kapitalist tarafından sömürülürken diğer taraftan da kendisine hizmet olarak geri döneceği vaadiyle devlet tarafından soyuluyor. 1961 yılında işçiler Tasarruf Bonosu alarak devlete borç vermeye zorlandı. Ancak alacaklı olduğu durumda faiz bindirmeyi ve alacağının peşine düşmeyi ihmal etmeyen devlet, bu bonoları gerçek değeriyle hiçbir zaman geri ödemedi. 1970 yılına gelindiğinde kamu emekçilerine yönelik “Devlet Memurları Yardımlaşma Kurumu” (MEYAK) adı altında bir kurum kurulacağı söylendi ve bu amaçla kamu çalışanlarının ücretlerinin %5’i 10 yıl boyunca kesildi. 1982 yılında o döneme kadar gerçekleşen enflasyon artışının çok altında bir faiz oranı eklenerek MEYAK kesintileri iyice eritildi ve bu şekilde geri ödendi. 1988 yılında ise KEY soygununun yanı sıra “Tasarruf Teşvik Fonu” adı altında yeni bir kesinti başladı. İşçiden %2, devletten %2 ve işverenden %3 olarak kesilen bu fon 2000 yılında tasfiye edilerek işsizlik fonuna aktarıldı. O güne kadar işçiden kesilen paranın ise ancak yarısı geri ödendi. İşçilerin işsiz kaldığında faydalanması gereken bir fon olan işsizlik fonundan yararlanabilen işçi sayısı bugün çok az. Çünkü fondan yararlanabilmek için aranan şartları yakalamak çok zor. İşsizlik fonunun yeni yasayla beraber patronlara peşkeş çekildiğiyse hepimizin malûmu.
Türkiye kapitalizminin tarihi bize gösteriyor ki, biz işçiler sadece patronları değil onların devletini de sırtımızda taşıyoruz. Ödediğimiz vergiler bize “yol, su, elektrik zammı” olarak geri dönmüştür. Devlet neredeyse nefes alışımızı bile vergilendirirken öte yandan üç kuruşluk ücretimizden de kırpabildiğini kırpmıştır. En temel haklarımız olan eğitim, sağlık, konut sorununun çözümü konusunda değil adım atmak, çözeceği vaadiyle bizden aldığı paraları dahi geri vermemiştir. Milyarlarca liranın nereye gittiği, devlet bankalarının hortumlanmasıyla kimlerin cebine aktığı, hangi sermaye kuruluşlarına peşkeş çekildiği konusunda sağır dilsizi oynamıştır. Sonuçta olan yine biz işçilere olmuştur.
Sendika konfederasyonları alacak davası açmayı düşünüyor. Devlet patronların devleti, yasalar patronların yasalarıdır. Elbette bu durum dava açılmayacağı anlamına gelmiyor, ancak kazanılması ihtimali pek olmadığı gibi, kazanılsa bile işçilerin sorunu çözülmüş olmayacaktır. Çünkü sorun tek başına KEY sorunu değildir. Sorun bir bütün olarak kapitalist sistemin kendisi ve onun sonuçlarıdır. Sinekleri yok etmek istiyorsak bataklığı kurutmalıyız. Konut sorunu kredilerle, fonlarla çözülemez. Diğer sorunlar gibi konut sorunu da kâr için değil insan için üretimin olduğu sosyalist toplumda çözülebilir.
link: D.Y., Devletin KEY Fiyaskosu ve Sonuçları, 31 Ağustos 2008, https://marksist.net/node/1861
Tek Yol Örgütlü Mücadelede