Formula 1 Dünya şampiyonasının üç günlük Türkiye ayağı 19, 20 ve 21 Ağustos tarihleri arasında İstanbul’da yapıldı. Yapılan araştırmaya göre F1 yarışlarına yazılı ve görsel basının ilgisi, Londra’daki patlamaları, batık banka olaylarını ve Kıbrıs’taki Cumhurbaşkanı seçimlerini bir hayli gerilerde bırakmış durumda. Yani anlaşılacağı üzere F1, medyanın olağanüstü ilgisine mazhar olmuş bulunuyor. 23 Temmuz-22 Ağustos tarihleri arsında Türk basını 2029 adet haberle bir rekora imza attı. Ulusal gazete ve dergiler, F1 için tam 442 sayfa özel ek verdi. Britanya’daki biri Türk 56 kişinin öldüğü 7 Temmuzdaki saldırılar, o hafta içinde 690 habere konu olurken, F1 haberleri bir haftada tam 1193 defa gündeme geldi.
Yarışları 203 ülkede 2,2 milyar kişi izledi. Türkiye’ye 60 bin turist akın etti. İstanbul, Bursa ve Yalova’da tüm pansiyonlar %100 doldu. Hatta Tuzla ve Pendik’teki boş villalar, Sabancı Üniversitesi’nin öğrenci yurdu otel haline getirildi. Yarış için belirlenen bilet fiyatları ise 140 YTL ile 560 YTL arasında değişti.
Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah, F1 alanının Jandarma sorumluluğunda olduğunu, otellerin bulunduğu Taksim ve diğer yerlerde alınan güvenlik önlemlerinin, geçen yılki NATO zirvesinde alınan güvenlik önlemlerinin benzeri olduğunu belirtti.
Yarışların naklen yayını Türkiye’nin tanıtımına 3,7 milyar dolarlık katkıda bulunmuş. F1 pilotları için İstanbul’da yarıştan önce eğlence bayrakları kalktı. Reina’daki parti, Taksim Meydanında konser, konuklar için Küçüksu Kasrında mehtap gezisi, Büyükşehir Belediyesi’nin çırağan Sarayında düzenlediği 400 kişilik yemek. Daha buna benzer bir yığın şatafatlı şey... Peki tüm bunların nedeni ne? Bunlar ne için, kimleri eğlendirmek için yapıldı? Ya da soruyu şöyle sormak gerekir; bütün bu hazırlıklar kimlerin emeğinin ürünü?
F1 yarışlarının Tuzla’daki pisti 2 yıl içinde tamamlandı. Kıyaslanamaz bir öneme sahip olan Altunizade kavşağı ise 4-5 yılda zor bitirildi. Burjuvazinin hizmetkârları işlerine geldiği gibi davranıyorlar; biz de öylece izliyoruz. Keza F1 pistinin yolu üzerindeki Pendik yerle bir edildi. Gecekondu mahalleleri yıkıldı. Ne için? Tüm dünyadan yarışı izlemeye gelenler İstanbul’un rezil yapısını görmesinler diye. Ama kimse buralarda yaşayan emekçilere neden gecekonduda yaşadıklarını sormadı. İşçiler canlarını tehlikeye atıp dere kenarlarına yaptıkları evlerde yaşamak zorunda bırakılırken, bir de bu yüzden suçlanıp, yerlerinden, evlerinden oluyorlar.
Bugün asgari ücret 350 YTL iken F1 bileti 560 YTL. Yani bir işçi bir ay çalışıyor ve bir F1 bileti edecek parayı kazanamıyor. O halde, milyonlarca işçinin asgari ücret aldığı bir ülkede kaç işçi F1’e gidebilmiştir? Burjuva düzenin adaleti işte bu kadar! Soruyu yeniden soralım; kimleri eğlendirmek için bu “spor”? Tabii ki burjuvaziyi. Yarışı izlemeye gelen “sporseverlere” çırağan Sarayında yemek sunulurken, emekçilerin yaşadıkları evler tepelerine yıkılıyor. Onlara mehtap gezisi düzenlenirken bizler TV’lerin başına hapsediliyoruz. Burjuvazi kendi etkinlikleri için Taksim Meydanında konser düzenlerken, biz 37 kardeşimizi kaybettiğimiz 1 Mayıs Alanı Taksim’de miting yapamıyoruz.
Bu nasıl keskin çelişkidir böyle! Bu duruma karşı çıkacağımız yerde burjuvazinin “memleket para kazanıyor, ilerliyor” yalanlarına kanıp seviniyoruz. örgütsüzlük ve sınıf bilincinden yoksun olmamızın cezasını çekiyoruz. Diğer taraftan kimin memleketinden söz ediliyor? Bizim mi yoksa bizi sömürenlerin, ezenlerin memleketi mi? Her şeyi, yani tüm değerleri üreten işçilerken, zevk-i sefa içinde yaşayanlar burjuvalardır.
Kapitalist düzende spor bile burjuvazi tarafından metalaştırılıyor ve onların amaçları için kullanılıyor. Burjuvazi gerçekleri görmeyelim diye, sürekli ideolojik aygıtlarını bilincimizi esaret altında tutacak ve bulandıracak şekilde kullanıyor. Artık gücümüzün farkına varıp bu gidişe bir son vermenin zamanı geldi de geçiyor bile... Sömürüyü, baskıyı sadece benim de üyesi olduğum işçi sınıfı durdurabilir. Başka hiçbir sınıf bu güce sahip değil. Yeter ki mücadele edelim!
link: Marmara Üniversitesinden MT okuru bir öğrenci, Bereketin “Formula”sı, 26 Ekim 2005, https://marksist.net/node/164
Ceza Kanunları Değil Özgürlük Kanunları Yazacağız