Çürüme ya da bozunma teorisi, Edward Thorndike tarafından ilk defa 1914 yılında “Öğrenme Psikolojisi” adlı eserinde dillendirildi. Bu teori, zamanın ilerlemesi nedeniyle insanın hafızasında kaybolmaların olduğunu varsayar. Yeni bilgi öğrenildiğinde beyinde nörokimyasal bir iz kalır. Hafıza izi. Zaman geçtikçe bu iz parçalanır. İnsan yaşlandıkça da yavaş yavaş ölür. İnsan yaşam yolculuğunda, her yeni bilgi vs. ile eski nörokimyasal (hafıza izi) izlerini geride bırakır. Hatıralar ve yaşanmışlık belirsizleşir ve unutulur. Bu ölüme, unutmaya karşı koymanın en etkin yolu, bilginin düşüşüne, unutulmasına karşı aktif olarak tekrarlanmasıdır. Aktif bir şekilde tekrar etmezsen, iz kaybolur, ölür, unutulur. Sovyetler Birliği’nin çökmesiyle birlikte burjuva ideologlar “Tarihin Sonu” ya da “Elveda Proletarya” safsatalarını yaymaya başladılar. Bunlar biz işçilere mücadeleyi tatil etmemizi, unutmamızı öneriyorlardı. Barışçıl bir kapitalizm içinde yaşanabileceği hayallerini yayıyorlardı. Bizi de bu bataklığa çağırıyorlardı. Onlara göre kapitalizm krizlerini aşabilecek, sorunlarını çözebilecek yetenekteydi! İşçi sınıfı ölmüştü! Yıllar geçti, bu düşünceleri savunanların yanıldıkları ortaya çıktı ve düşüncenin kendisi güncelliğini yitirdi. Çürüme ve bozunmaya uğradı. Bugünlerde bu teorileri hararetle savunanlara pek rastlayamıyoruz. Unutuldu. Oysa gücünü gerçeklikten alan Marksizm, güncelliğini hâlâ koruyor. Unutulmuyor. Çürüme ve bozunmaya uğramak bir yana, her alanda her sorunu açıklama ve çözüm üretme gücünde olduğunu gösteriyor: “Günümüzde kapitalizmin derin bir sistem krizi içinde kıvrandığını gözler önüne seren pek çok gösterge mevcut. Ekonomik durum krizsiz kapitalizm olamayacağını açıklayan Marksizmi doğruluyor.”[1] Kapitalizm varlığını, yalnızca olumsuzluklar ve yok edicilik üzerinden sürdürebiliyor. Bugün dünyanın her yanına yayılmış emperyalist savaşla insanlık topyekûn bir yıkıma doğru sürükleniyor. Bu yüzden, bugün çok daha güncel bir hale gelmiş olan “Ya Barbarlık Ya Sosyalizm” ikilemi, insanlığın önünde duruyor. İnsanlığa kurtuluş yolunu açacak yegâne sınıf işçi sınıfıdır. Yıllar önce bizlere işçi sınıfını unutturmaya çalışanlara inat, Elif Çağlı’nın yazdığı ve biz işçilere armağan ettiği “Büyüyen İşçi Sınıfı” adlı çalışması yolu gösteriyor. Bu çalışmasında Elif Çağlı, sınıf mücadelesinde bir geleneği ve duruşu temsil ediyor. Unutmaya, unutturulmaya karşı aktif bir işçi sınıfı vurgusu yapıyor. Elif Çağlı, işçi sınıfı diyen, mücadele etme niyeti olan herkesi o dönemde göreve çağırıyordu. Bu çağrı güncelliğini yitirmek bir yana daha yakıcı bir hal almış durumda. Mücadele etmek isteyen herkese sesleniyor. Kapitalizmin çürümüş hali kitlelerde derin bir hoşnutsuzluk ve mutsuzluk üretiyor. Dünyamızda giderek otoriterleşme ve faşizm bu çıkışsızlık ortamında yaygınlaşıyor. Mevcut durumu doğru temellerde analiz etmeyenler, yürüyen savaşlara kapitalizmden kaynaklı yok edici bir talan savaşı olarak bakmayanlar, mücadeleyi de örgütleme gücünden yoksun bulunuyor. Bu karanlık ortamdan çıkmak için işçi sınıfının mücadelesini ilerletmek gerekiyor. Bu da sınıf içinde mevzilenmeyi ve sabır isteyen bir çabayı gerektiriyor. Adanmış bir ruhla diri durmayı, yani çürümeye kapılıp bozunma (unutma) kulvarından uzak durmayı zorunlu kılıyor. Devrimci mücadeleye adanmışlık ruhuyla bağlanmış öncü işçilerin çabaları toplumsal kurtuluş yolunda kilit önem taşıyor. Bu yolda yürüyen, bu uğurda yolu açan, ter akıtıp emek verenlere ne mutlu! Tarihin bu geçici parantezi işçi sınıfının devrimci mücadeleleri sonucunda mutlaka kapanacaktır. Görevimiz, sınıf kinimizi diri tutmak, sınıf bilincimizi daha yukarılara çekerek mücadeleye katılıp, onun sağlam bir parçası olabilmektir: “Günümüzde çekilen acıların katmerleşerek büyümesinin başlıca nedeni, işçi-emekçi kitlelerin mücadeleyi yükseltebilecek bilinç ve örgütlülük düzeyinden henüz yoksun bulunmalarıdır. Fakat unutulmasın ki, dünya genelinde yakın gelecek için umutlu olmayı müjdeleyen yeni bir devinim yaşanıyor. Burjuva düzenin uzun süre genç kuşaklara enjekte ettiği «kapitalizmin ölümsüzlüğü» palavrası büyük çatırtılar eşliğinde çöküyor ve sistem krizinin yarattığı sarsıntıların içinden, işçi sınıfının ve emekçi kitlelerin genç kuşaklarının «kapitalizme ölüm» sloganları yükseliyor. Özetle günümüz dünyası, insanlığı gerici burjuva düzenlerin karanlığına sürükleyen gelişmelerin yanı sıra, aydınlık bir geleceği yaratacak olan mücadelenin yeşeren tohumları eşliğinde dönüyor. Türkiye, bugün dünya üzerinde olumsuzundan «örnek bir ülke» olarak öne çıkmış olsa da, tarihin bu geçici parantezi er geç kapanacaktır”[2] Başladığımız noktaya dönecek olursak, yaşlanan insan beyninin kimi anıları silmesi anlaşılır ve açıklanabilinir bir şeydir. Çocuklukta yaşanmış bir şeyin, bir anının çürüme ya da bozunmaya uğraması (unutma, hatırlamama) çok masum bir durumdur. Masum olmayan, bunca acı ve zulüm varken, kapitalizmin sömürü çarkları harıl harıl çalışıp insanlığa savaşları, yok oluşu dayatırken, kendi köşesine çekilip bunları görmemek ve unutmaktır. Bu zulümleri, ölümleri ve sömürüyü görmemektir. Bu yüzden çürümeyi, unutmayı değil mücadele yolunu seçelim. Azeri bir ananın dediği gibi, yoksa dünya mahvolur! Mahvolmuş bir dünyadan sonra anlaşılacak, hatırlanıp anılacak bir durum olmayacaktır. Unutma. Pusulamız bize yolu gösteriyor. İleri… Kahrolsun kapitalizm! Kahrolsun emperyalist savaşlar! Ya sosyalizm ya barbarlık!