Tarım ve Orman Bakanlığı, belirli periyotlarla taklit veya
tağşiş[*] yapıldığı kesinleşen gıdaları üreten/ithal eden firmaları ve bu firmaların
hileli ürünlerini açıklıyor. Kamuoyuyla paylaşılan denetim verilerinden gıdada
taklit ve tağşişin yaygın olduğu ve gittikçe arttığı görülüyor.
Açıklanan listelere baktığımızda özellikle zeytinyağı, süt
ürünleri, bal, et ve et ürünlerinde tağşişin yüksek olduğu, alkolsüz içecekler,
çikolata ürünleri, bitki çayları gibi gruplarda ise ilaç etken maddesi
kullanıldığı görülüyor. Bilgi içeriği yönüyle son derece sınırlı, yaptırım
açısından da son derece etkisiz olan bu uygulamanın sonuçlarına bakarak bile
senelerdir binlerce şirketin hileli gıdayı piyasaya sürdüğünü görebiliriz.
Emekçilerin gıdası, kapitalistlerin denetimi
Milyonların gün geçtikçe daha kalitesiz ve ucuz gıda almak
zorunda kaldığı bir süreçte taklit ve tağşiş listelerinin açıklanmasının ilk
etapta olumlu olduğu düşünülebilir. Ancak belirli periyotlarla ifşa edilen
firmalara caydırıcı olmayan cezalar kesilirken birçok firma faaliyetine devam
ediyor. Özellikle para cezalarından sonra sağlığımızla oynayan bu firmaların
işleyişinde ne gibi değişiklikler olduğu, üretimine aynı şekilde devam edip
etmediği gibi konular kamuoyuyla paylaşılmıyor. Tüketicinin yapılan hileleri
fark etmesinin hayli güç olduğu gıda gibi hayati bir konuda takınılan bu tavır,
taklit ve tağşişle mücadele konusunda samimiyetsizliği ve halk sağlığının
egemenlerin gözünde önemsiz olduğunu ortaya koymaktadır.
Seneler içerisinde tükettiğimiz gıdaların kalitesi giderek
düşerken, gıda üretimindeki uygunsuzluklar da artıyor. 2012’den beri hazırlanan
Küresel Gıda Güvenliği endeksine göre Türkiye 2012-2020 yılları arasında gıda
güvenliğinde en çok gerileyen yedinci ülke durumunda. Uzmanlar özellikle
pahalılığın arttığı, tedarik zincirlerinde kopuklukların olduğu dönemlerde
taklit ve sahteciliğin artacağına dikkat çekerken, bunun önüne geçecek
önlemlerin alınması gerektiğini vurguluyorlar. Ancak gerek toplum sağlığını
hiçe sayan firma sayısının gün geçtikçe artması, gerekse de Bakanlık ve yetkili
birimlerin personel ve denetim sayısının yetersizliği gerekli önlemlerin
alınmadığını göstermektedir. Nitekim Tarım ve Orman Bakanlığı 2020 Faaliyet
Raporuna göre 7137 gıda kontrol görevlisinin sadece 1917’si gıda mühendisidir
ve yapılan denetimler son derece sınırlıdır. Yapılan denetimlerin ne kadar
usule uygun gerçekleştirildiği konusu bir yana bu tabloya göre işletmeler yılda
ortalama 2 kez bile denetlenmiyor.
Aradan geçen iki yıl içerisinde kontrol görevlisi sayısı
7469’a çıkmış, geçtiğimiz yedi aylık süreçte bu kişiler 731 bin 648 gıda
denetimi yapmıştır. Yani emekçiler gittikçe ucuz ve kalitesiz ürünlere mahkûm
bırakılırken, önlemler açısından iki yılda değişen hiçbir şey yok.
Yaptırımların büyük bir kısmı para cezası olarak kalırken yalnızca 24 firma
faaliyetten menedilmiştir. Tarım ve Orman Bakanı Vahit Kirişçi, “vatandaşımızın
sağlığıyla oynayanlara göz açtırmıyoruz, açtırmayacağız” derken gerçekler tam
tersini gösteriyor.
Sağlığımızla oynanan oyunlar
Yıllar geçtikçe gıda zehirlenmelerinin azalmak bir yana
artarak sürmesi, gıda kaynaklı ciddi hastalıkların, alerjilerin ortaya çıkması
ve gıda kalitesinin düşmesi gerçekliğin bir parçasıdır. Kapitalistlerin kârı uğruna
milyonlarca insanın sağlığıyla oynandığını gösteren tabloya daha detaylı
bakalım. 2021’de Tüketici Dernekleri Federasyonu (TÜDEF) Genel Başkan Vekili
Sinan Vargı “Sahte gıdalar piyasayı doldurdu. 15 aydır hileli gıda üretenler
açıklanmadı” başlıklı yazısında şöyle diyordu:
“
Döviz fiyatlarındaki artış, hileli gıdayı da arttırdı.
Alım gücü düşen vatandaş için kemik unu katılmış markasız peynirler, karışık
sıvı yağlar, sakatatlı karışık et, yeniden eritilmiş çikolata, at eşek etli
sucuklar, boyalı baharatlar, boyalı çaylar piyasayı doldurdu. Çikolatada,
şekerlemelerde çok var. Merdiven altı firmalar son kullanma tarihi gelen
çikolataları toplatıp eriterek, içine biraz kakao ve şeker katıp yeniden
piyasaya sürüyor. Mesela taze pişmiş unlu gıdalarda hile yok. Ama pastalarda
mesela süt kreması yerine su kreması kullanılıyor. Çayların içine boya
karıştırılıyor. Kıymanın gözünüzün önünde çekilmesine dikkat edin. Aksi
takdirde bazen sakatat karıştırılabiliyor. Sucuğa tavuk eti karıştırılıyor.
Daha önceden Sağlık Bakanlığı açıklıyordu denetimlerin sonucunu, şu kadar sahte
et, şu kadar domuz eti yakalandı diye açıklıyordu. Ayçiçek yağına farklı yağlar
katıldı diyordu. Ancak 15 aydır açıklamamasının nedeni muhtemelen piyasayı
alevlendirmemek için. Denetimlerin ve ceza kesilen kurumların adlarının
açıklanmasını istiyoruz.”
Gıda Mühendisleri Odası İzmir Şube Başkanı Uğur Toprak da
sahte gıdada bir artışın gözlemlendiğini belirterek, “
Örnek verecek olursak,
zeytinyağında ayçiçeği yağı, baharat ve çayda boya, dana sucukta kanatlı eti,
tereyağında bitkisel yağ, yoğurtta nişasta gibi. Bu tür hileler sonuç olarak
bir gıda güvenliği sorunudur. Diğer bir boyutu ise yurttaşın cebindeki paranın
bir nevi çalınması, kandırılmasıdır”
şeklinde uyarılarda bulunmuştu.
Süt, süt tozu ve bebek mamalarında melamin (zehirli bir
kimyasal) kullanımı, zeytinin rengini değiştirmek için tekstil boyası ve
sentetik boya kullanımı, yine meyveli dondurmalarda sentetik boya kullanımı,
bal üretiminde glikoz ve renklendirici kullanımı... Daha birçok üründe kâr
uğruna toplum sağlığıyla oynayacak hileler yapılıyor. İşin işçi ve emekçiler
için en çarpıcı yanıysa şu: Patronlar sınıfı bu ürünlerin hiçbirini almak
zorunda değil ve almıyor. Çünkü tüm gıda ürünlerinde bu hileler yapılmıyor. Onlar
çok daha pahalı olan hilesiz, organik ürünleri tüketiyorlar. Emekçiler ise
bırakalım sağlıklı ürünleri, hileli ürünleri bile satın almakta zorlanıyorlar.
Çözüm nerede?
Taklit ve tağşişin bu denli yaygınlaşması patronlar sınıfının
ve onların siyasi temsilcilerinin tercihleri sonucudur. Krizle birlikte sermaye
sınıfının maliyetleri düşürme, kârları arttırma hırsı iyice kamçılanmışken gıda
dâhil her türlü üründeki uygunsuzluklar halk sağlığı hiçe sayılarak artan
oranlarda yapılıyor!
Bu düzen öylesine çürümüştür ki bir yandan ürünler
kalitesizleştirilip fiyatlar arttırılıyor, diğer yandan ise işçi sınıfı
yoksullaştırılarak çaresizlik içinde bu ürünleri tüketmeye zorlanıyor. Yani
yoksullaşmanın bedelini sadece alım gücümüzün düşmesiyle değil sağlığımızı
kaybederek de ödüyoruz. Tüm insanlar kaliteli beslenmeyi hak eder. Ama bu
sistem her şeyi bozuyor. Bir ürün üretirken ortaya çıkan posa bile yeni bir
meta olarak satılıyor, emekçi kitlelerin tabağına sunuluyor. En önemlisi de emekçiler
buna mahkûm ediliyor.
Bugün gıdalar üzerinde oynanan her oyun yalnızca bizlerin
değil çocuklarımızın da sağlığını bozuyor. İnsanı düşünmeyen sermaye öte yandan
doğayı da düşünmüyor ve her üretiminde çevreye onulmaz yaralar açıyor.
Kapitalizm gelecek kuşaklara sağlıksız ve yaşanılmaz bir dünya sunuyor.
Sağlığımızla birlikte özgürlüğümüzü de kendi ellerimize aldığımız yeni bir
dünya için işçi ve emekçiler kendi sınıf örgütlerinde bir araya gelmelidir.
Gıda da dâhil her türlü konuda söz ve karar sahibi olmanın yolu işçi sınıfının
örgütlülüğünün güçlenmesinden geçmektedir.
[*] Taklit, gıda maddelerinin şekil, bileşim ve özellik itibariyle kendisinde
bulunmayan özelliklere sahipmiş gibi gösterilmesi, tağşiş ise gıda maddelerinin
mevzuata veya izin verilen özelliklere aykırı üretilmesidir.