Shakespeare ölümsüz eserinde başkarakter Hamlet’e şöyle söylettiriyordu: “zamanın çivisi çıkmış!” İnsanlığa
zamanının ötesinde eserler bırakan Shakespeare’in bu dizesi tam da zamanın
gerisinde kalan kapitalizmin geldiği boyutu tarif ediyor. Öyle çarpık bir
zamanda yaşıyoruz ki, ışıkların ortasında karanlığı, bolluk içinde kıtlığı,
imkânlarla dolu dünyada çaresizliği tadıyor insanlık. Öylesine çelişkilerle
yüklü bir çağ ki, uzayda yaşam arayışının yarattığı coşku, yeryüzünde açlık ve
susuzluktan ölen milyonların feryadına baskın geliyor. 21. yüzyılın ortasında
insanlık açlığın, yoksulluğun, hastalıkların pençesinde kıvranıyor, doğa adeta
can çekişiyor. Dünya sanki ağır çekimde kıyameti yaşıyor.
Gün geçmiyor ki kapitalizmin insanlığa yaşattığı kıyamet
sahnelerine bir yenisi eklenmesin. Öyle sahneler yaşanıyor ki kapitalizm için
çalan tehlike çanları dünya işçi sınıfı için “son çağrı” niteliği taşıyor.
Çürüyüp kokuşan kapitalizm hantal ve ağır gövdesiyle şimdilik öylece
dikilirken, dünyanın sonuna bir adım daha yaklaştıran yeni yıkımlar yaşatıyor.
Geçtiğimiz yılın sonlarında Çin’in bir kentinde patlatılarak yıkılan
gökdelenlerin yıkım videosu, izleyenlerin içinde tam da böyle bir hissiyat
uyandıracak cinstendi. 45 saniyede 15 gökdelen tozu dumana katarak yerle bir
oldu. Çin’in Kunming kentinde yapımına 2011 yılında
başlanan binalar, satılamadığı ve inşaatı bitirilemediği için tonlarca dinamit
kullanılarak saniyeler içinde yok oldu. Distopik film
sahnelerini çağrıştıran bu görüntüler, çelişkileri kaldıracak haddi çoktan aşan
gezegen için yeni tehlikelere işaret ediyor.
Gökdelenler yıkılıyor! Milyonlar konut sorunuyla boğuşurken
koca şehirlerin göbeğinde içinde insan olmayan boş evler ya çürümeye
bırakılıyor ya da yıkılarak yerle bir ediliyor. Yeni bir yıkım kararı ise
Çin’in emlak devi Evergrande’ye ait 39 bina için
çıktı. Çin’in Hainan eyaletinin kıyılarında Evergrande Group tarafından inşa
edilen Okyanus Çiçeği Adası, denizin ortasında yapay olarak oluşturulan,
gösterişli ve lüks binalardan oluşan, yapımı 8 yıldır süren ve şimdiye kadar 13
milyar dolar harcanan bir proje. İnşaat izinlerinin çevre koruma yasalarına
aykırı yollarla alındığı gerekçesiyle yıkım emri alan Evergrande,
esasında çok daha büyük bir tehlikenin ve sıkıntının ortasında. Yalnızca Çin’in
değil dünyanın da en büyük emlak şirketlerinden biri olan Evergrande aynı zamanda dünyanın en borçlu gayrimenkul şirketi. Likidite krizinin ve borç
batağının içerisinde Evergrande’nin krizi olası
etkileri itibariyle konuşulmaya devam ediyor.
Evergrande krizi, kapitalizmin krizi
Kelime anlamı “Her Daim Büyük” olan Evergrande’nin başına gelenlere ve daha da gelmesi muhtemel olan gelişmelere bakılacak olursa
dev şirket hiç de her daim ayakta kalacak gibi görünmüyor. 2021’in başında
Çin’in en büyük gayrimenkul şirketlerinden olan, en büyük şirketlerin
listelendiği Fortune 500’ün listesinde 122. sırada
yer alan Evergrande, içinde bulunduğu borç krizi
yüzünden batışın eşiğinde. Uluslararası alanda da en büyük emlak
geliştiricilerinden olan Evergrande’nin 300 milyar
doların üzerinde borcu var. Birçok ülkenin kamu borcu kadar olan toplam
borcunun 20 milyar dolar kadarı uluslararası piyasalara olan şirket, vadesi
gelen borçlarını ödeyemediği gibi faiz ödemelerini karşılamakta zorlanıyor.
Defalarca temerrüde düşen dev şirket, uluslararası kredilerde temerrüde düşen
en büyük emlak şirketi oldu. Şirketin Hong Kong piyasalarında işlem gören hisse
senetleri geçen yıl boyunca neredeyse %90 oranında düştü.
Uzun süredir iflası beklenen Evergrande’nin çöküşünün domino etkisiyle Çin emlak piyasasını sarsacağı, dünyanın ikinci
ekonomisi Çin ile birlikte dünya piyasaları için de bir tehdit olacağı
konuşuluyor. Gayrimenkulün yanı sıra sağlık, elektrikli araç, internet ve medya prodüksiyonu gibi alanlarda da faaliyet gösteren, aynı
zamanda Guangzhou Futbol Kulübünün de sahibi olan Evergrande diğer büyük şirketlerle de büyük ticaret
anlaşmaları olan dev bir şirket. Evergrande’nin krizinin diğer sektörlerde de krize yol açacağı ihtimali piyasalarda endişe
yaratırken, 2008’de ABD’de Lehman Brothers’ın
[1] başına
gelenlerle paralellikler kurulmaya başlandı.
Panik halinde olan yalnızca piyasalar da değil. Bugüne kadar
12 milyon ev inşa eden Evergrande’nin 1,6 milyon
civarında tamamlayamadığı ofis veya ev var. Çin’deki birçok emlak şirketi gibi Evergrande de ön satışa dayalı bir iş modeli kullanıyor.
Yani insanlar daha kazma yere vurulmadan paralar ödeyerek “ev sahibi”
oluyorlar. Şimdi ise binlerce insan parasını ödedikleri evlerin anahtarını
teslim alamayacakları endişesiyle panik içindeler. Şirket batarsa evlerine
kavuşamayacaklarını bilen insanlar iflas haberleri gündeme düştüğünden beri
birçok şehirde şirketin ofislerinin önünde toplanarak ya evlerini ya paralarını
talep ediyorlar. Ayrıca Evergrande’nin sadece
şirketlerinde çoğunluğu beyaz yakalı yaklaşık 125 bin işçisi bulunuyor. Yan
kuruluşlarında, inşaatlarında ve şirketin tedarik zincirlerinde çalışanlarla
birlikte bu sayı 3,8 milyonu buluyor. Çoğunluğu eyaletler arası göçmen
işçilerden oluşan geçici sözleşmelerle, acımasız koşullar altında ve düşük
ücretlerle çalışan inşaat ve tedarik işçileriyle birlikte beyaz yakalı işçiler
de işlerini kaybetme endişesi içerisindeler. Birçok eyaletteki inşaatlarda
çalışan çok sayıda işçi ücretlerini alamıyor, ödenmeyen ücretler nedeniyle
greve gidiyor. Ödenmemiş ücretler, tamamlanmamış ya da teslim edilmemiş evler,
geri ödemeyi bekleyen tahviller… Evergrande tam
anlamıyla bir krizin içerisinde. Peki, Evergrande’yi krize sürükleyen nedir, Evergrande neden çöküyor?
“Çin mucizesi” olarak adlandırılan ve 2000’li yıllardan bu
yana büyüme oranları astronomik seviyelerde olan ekonomik model ile Çin dünya
kapitalizminin lokomotifi haline geldi. 2000’li yılların ilk 10 senesinde yüzde
10’larda büyüme oranları gören Çin’in bu büyümedeki ana itici güçlerinden biri
emlak sektörü oldu. Büyüme hızı giderek düşse de hâlâ zirvede olan Çin’in son
on yıllık ekonomisi büyük ölçüde patlama yaşayan inşaat sektörü ile körüklendi.
Öyle ki emlak sektörü Çin’in GSYİH’sinin neredeyse
yüzde 30’unu oluşturuyor. Fakat emlak şirketlerinin konut inşa etmek için
sürdürülemez boyutlarda borç alarak şişirdiği emlak balonu kelimenin tam
anlamıyla patlama noktasına geldi.
Borç
balonları ve boş konutlarla şişen emlak sektörünün patlamaya yakın olduğunu
gören ve ileride daha büyük bir çöküşü önlemek isteyen Çin hükümeti şirketlerin
büyüklüklerine göre alabilecekleri borç miktarlarına kısıtlamalar getirdi. Şu
an Evergande’nin içinde bulunduğu krizin bir boyutu
da hükümetin bu kısıtlamalarından kaynaklanıyor. “Üç kırmızıçizgi” isimli önlem
paketine göre şartları sağlayamayan Evergrande’nin daha fazla borçlanmasına izin verilmiyor. Daha fazla borç alamadan hayatta
kalamayacağı anlaşılan Evergrande herhangi bir yerden
fon ya da borç alamazsa projelerini bitirmesi, tedarikçilerinin parasını
ödemesi mümkün görünmüyor. Evergrande yalnız değil,
sektörde borçlarını ödeyemeyen, iflasın eşiğinde olan, likidite sorunu yaşayan
irili ufaklı birçok şirket var. Emlak sektöründeki bu kriz, Çin ekonomisinin
motorlarından birinin bozulmakta olduğunu ve sistemin bütününe ciddi ölçülerde
zarar vereceğini de ortaya koyuyor. Yani kriz, Evergrande’nin krizinden çok daha büyük.
Evergrande’nin içinde bulunduğu durum ile Lehman Brothers arasında kurulan paralelliklere karşı burjuva
ideologları ve ekonomistler Çin kapitalizminin devlet kontrolü altında varlık
sürdüren yapısına da güvenerek “yeni bir Lehman Brothers olmayacak” deyip içlerine şimdilik su serpiyorlar.
En çok dillendirdikleri şey ise günün sonunda Çin hükümetinin Evergrande gibi bir şirketin batmasına izin vermeyeceği ve
piyasaları sarsmadan onu uçurumun ağzından alacağı yönünde. Devlet
işletmelerinin ekonomideki ağırlığını koruduğu, bankacılık da dâhil olmak üzere
birçok sektörde özelleştirmeye gidilmediği Çin’de Evergrande’yi kurtarma operasyonu yapılması küçük bir ihtimal değildir. Evet, Evergrande birçok yönüyle Lehman Brothers vakasından ayrı bir yerde duruyor. Her şeyden önce Lehman Brothers Evergrande’den farklı olarak uluslararası piyasalarda büyük
bir ağırlığı olan dev bir yatırım bankası, büyük bir finans şirketiydi. Evergrande’nin piyasada işlem gören büyük miktarda
tahvilleri olsa da Lehman ile kıyaslanacak kadar
büyük bir ağırlığı yok. Bununla birlikte Çin açısından yeteri kadar büyük bir
şirket olduğuna da şüphe yoktur.
Egemen
devlet bürokrasisinin kontrolü altında, otoriter ve sıkı bir devlet
kapitalizminin hüküm sürdüğü Çin bu yapının avantajlarını kullanarak bugüne
kadar kapitalizmin krizlerinden kendini görece korumuş olsa da her türlü
finansal türbülansa karşı sarsılmaz bir bağışıklığı
yoktur. Nitekim mucizevi büyümesini yabancı sermayeye, yüksek ihracat miktarına
ve kuşkusuz ucuz işgücüne borçlu olan Çin, dünya kapitalizminden ve onun
krizlerinden azade değildir. Tarihsel bir kriz içinde olan dünya kapitalizmi ve
ona göbekten bağlı Çin kapitalizmi de tarihsel bir zorluğun içerisindedir.
Giderek düşen büyüme oranları, borç mekanizmasını kullanarak genişleyen
sektörlerin çöküşe sürüklenmesi Çin piyasaları için de alarm zillerinin
çalmasına sebep olmaktadır.
Tehlikeyi
gören Çin hükümeti emlak balonunu çok büyümeden kontrollü bir şekilde söndürmek
için borçlanmaya getirilen kısıtlamalar gibi önlemleri çoktandır uygulamaya
koymuştu. Hatta devlet başkanı Xi Jinping 2017 yılındaki ÇKP kongresinde “konutların spekülasyon için değil içinde yaşamak için inşa edilmesi” gerektiğini söyleyerek sektöre
ayar çekmeye de çalışmıştı. Aynı zamanda ülke içinde artan çelişkileri örtmek
ve kitlelerden gelebilecek tepkilerin önüne geçmek için “ortak refah” söylemine
sarılan, işçilerle devlet kapitalizminin başındaki partinin çıkarları birmiş
gösteren bir dil kullanan Xi Jinping,
aşırı inşaat ve artan ev fiyatlarını frenlemek için harekete geçileceğini de
söylemişti. Ancak emlak sektörü öyle bir hal aldı ki, kredi ve borç balonu o
kadar büyüdü ki, balonun kontrollü söndürülmesi de pek mümkün görünmüyor. Evergrande’nin her geçen gün çöküşe yaklaşması emlak
piyasasının çöküşünü ve Çin’in mali krizini de beraberinde getiriyor.
Gökdelenler yıkılırken altta kalan kim olacak?
Evergrande krizinin gösterdiği esas
gerçek, kapitalist sistemin sınırları ve artık yere göğe sığmayan
çelişkilerdir. Evergrande Çin’deki hızlı büyüme
temposunun ateşleyicilerinden biriydi ve büyüyen borç dağlarına tırmanarak
zirveye oturan dev bir şirketti. Bugün Evergrande’nin toplam borcu ise Çin’in GSYİH’sinin yaklaşık yüzde
3’üne denk geliyor. Işıltılı plazaların, parıldayan ofis ve apartman
bloklarının, gökdelenlerin olduğu hayalet şehirler inşa eden Evergrande için “konut” tıpkı diğer emlak şirketleri gibi
bir yatırım aracı, finansal spekülasyon konusuydu. Bu
noktada inşaat kapitalizminin geldiği noktayı çelişkileriyle birlikte anlamak
için Marksist Tutum sayfalarında yazılan önceki yazıları hatırlamak faydalı olacaktır:
“Öncelikle bu tablonun ancak kapitalizmde ortaya çıkabilecek bir tablo olduğunu
vurgulamak gerekiyor. Diğer metalar gibi konut da kapitalizmde genel kural
olarak ihtiyaca göre değil kâra göre üretilir. Yatırım ve üretim kâr için
yapılır, insan ihtiyaçları düşünülmez. … Bu durum diğer etmenler gibi binaların
insanların barınma ihtiyacını karşılayan nesneler olmaktan çıkıp bir anlamda
«aşırı» metalaşması anlamına gelmektedir. «Gayrimenkul» kapitalizm tarihinin
daha önceki hiçbir döneminde olmadığı kadar «konut»un önüne geçmiş durumdadır.”
[2]
Milyonlarca ev boşta beklerken başını sokacak bir çatı arayan
milyonların konut sorunu elbette onların sorunu olamazdı.
(Bugün Çin’de 90
milyon kişiyi barındıracak boş konut stoku bulunuyor.) Nitekim inşası
yıllarca süren ama öngördükleri kârları elde edemedikleri koca gökdelenler
saniyeler içerisinde yerle bir edilirken barınma sıkıntısı içindeki milyonlar
veya tahrip ettikleri doğa akıllarından bir saniyeliğine bile geçmez. Fransa
kralının meşhur “Après moi le déluge,
yani benden sonra tufan!” sözünü aktarır Marx ve
ekler: “Her kapitalistin ve her kapitalist ülkenin parolası budur.” İnsanlığa
kıyameti yaşatan kapitalizmin bu düsturuna en çok sarıldığı zamanlardan
geçiyoruz. Kapitalizmin doğasına içkin çelişkilerle dolu yasaları ve gerçekler
akıl almaz ölçülerde çelişiyor. Büyüyen çelişkileriyle hâlâ ayakta dikilip
duran kapitalizm ağır bir darbeyle yıkılmayı beklerken yıkılan gökdelenlerin,
kopan fırtınaların ve felâketlerin altında kalan örgütsüz işçi sınıfı ve doğa
oluyor.
Shakespeare’in Hamlet’ine geri dönelim. Kokuşmuş Danimarka
Krallığı’ndan intikamını almak isteyen Hamlet devamında şöyle söylüyor: “
Ne kara talihim varmış ki/Bana düşüyor onu
düzeltmek.” Krallıkla bireysel kavgasını veren Hamlet kendi zamanına böyle isyan ediyor. Peki, zamanın çivisini yerinden çıkaran
kapitalizmin dünyasında kime düşüyor onu düzeltmek? Kapitalizm dünyayı harabeye
çevirip şehirlerin ortasında mezarlıklar yaratırken yıkılan gökdelenlerin
altında kim kalacak? Ya onlar kalacak ya biz. Ya şehirlerin ortasında
mezarlıklar yaratan yağmacılar soyu ya da kendi yarattığı mezarlığa onu gömecek
mezar kazıcıları! Şairin söylediği gibi ya onlar kazanacak ya biz!
[1] ABD’de mortgage sisteminin çökmesi ve şişirilmiş emlak balonunun patlamasıyla çok sayıda kurum
iflas etmiş, 158 yıllık Lehman Brothers gibi büyük bir tekelin iflasıyla bütün dünya çalkalanmış, borsalar tepetaklak
olmuş ve kriz bütün dünyaya yayılmıştı. Trilyonlarca dolarlık kurtarma
paketleri de kapitalizmi krizden çıkarmaya yetmemişti. O günden bugüne
kapitalizmin tarihsel krizi derinleşerek ilerlemeye devam ediyor.
[2] Levent Toprak,
Çıkmazdaki
Kapitalizmin Kent Yağması, marksist.com. Konuya ışık tutacak bir başka
yazı: Oktay Baran,
Dünyada ve Türkiye’de İnşaat Kapitalizmi,
marksist.com