sınıf mücadelesinde Marksist Tutum sitesinde yayınlanmıştır (https://marksist.net)

Ana Sayfa > Eylül Günlüğü

Eylül Günlüğü

Bu kitapta yer alan dizelerin yazılışının üzerinden uzun yıllar geçti. Eski kuşağın yaşamını doğrudan ve derinden etkileyen 12 Eylül dönemi, genç kuşaklara, özellikleri pek de bilinmeyen geçmiş bir tarihin puslu bir kesiti olarak görünüyor. Oysa bu zaman dilimini bizzat yaşamış olanlar için, 1980 dönemeci, gündelik yaşamda hâlâ dilden düşmeyen bir milat gibidir.

12 Eylül dönemi bu topraklarda yaşayan devrimci insana, faşizmin gerçekte ne demek olduğunu doğrudan öğretti. Faşizm “içerde” olana da olmayana da baskı ve işkencenin acısını fazlasıyla yaşattı. O günlerin beraberinde getirdiği ölümlerin acısı unutulamaz; insanların yüreklerinde açtığı yaralar hâlâ sızlar. Zor günler zor sınavlara çeker insanı. Çekilen tüm acılara karşın, devrimci bayrağı yarınlara taşıyabilmek için tarihsel iyimserliği her daim yeşertmek gerekir. İnancı ve umudu acıya katık eyleyip yola devam etmeyi becermektedir hüner. Bu noktada bazen düz yazının hükmü sona erer ve şiir egemenliğini ilan eder.

Ben bir şair değilim. Ama 12 Eylül faşizm dönemi içinde pek çoğumuzun başına geldiği gibi şiir bir süre benim de kalemime hükümran oldu. Yüreklerden kopup gelen dizeler bu kahırlı dönem boyunca çekilen acılara ve düşmana inat gövertilen dirence doğrudan tanıklık etti. Şiirlerim yalnızca böylesi bir tanıklığın ürünü olmaktan ibarettir. “Ozanlık”, yaşamın özel bir kesitinde (1981-1983) bana eşlik edip daha sonra da görünmez olan yoldaşımdır.

Akla karayı, döneklerle inançlı komünistleri ayrıştıran zor günlerin doğrudan tanığı oldu dizelerim. O günler yaşandı ve geride kaldı, yaşam ve devrimci mücadele devam ediyor. Ne var ki, geçmişini bilmeyen ya da unutan devrimcinin geleceği de olamaz. Türkiye’nin siyasal ve toplumsal yaşamına kendi varlık süresini aşkın biçimde derinlemesine damgasını vuran 12 Eylül faşizm döneminin derslerini genç kuşağa aktarma görevi, o günleri bizzat yaşamış olanlarımıza düşüyor.

Düz yazının bu görevi elden geldiğince yerine getirmeye çalıştığını düşünürken, şiirlerimin kapısı genç yoldaşlarım tarafından çalındı. Bana kalsa ait oldukları anılar âleminde kendi gizli yaşamlarına devam edecek olan dizelerin gün yüzüne çıkmasının nedeni de işte bu ziyarettir.

Okuyacağınız dizeler, tamamen kendi yolunda doğrudan genç kuşakların yüreklerine uzanmaya çalışan bir duygular diyarının sesidir. Şair ya da şiir ne denli iddiasız olsa da, anlatılan öyküler çoklukla gerçekler dünyasından devrimci anılar diyarına göç edenlerin değerli hayalleridir. Ya da İkinci Dünya Savaşı sonrasında yaşama gözlerini açıp, farklı tarih kesitlerinin farklı koşullarında erken politize olan bir kuşağın öyküsünden dizelere yansıyan gölgelerdir.

Şiiri fazladan somutlamaya çalışmak, onun iç müziğini düz yazıya dönüştürmeye yeltenmek yanlış olurdu. Örneğin işkencede ölen bir fidanın ardından ağıt yakmaya koyulan Sevdalı Kavak’ın dizelerinde dile gelen duygular bir bakıma anonimdir. Yalnızca şu ya da bu yoldaş için değil, benzer koşullarda bizlere veda edenlerin arkasından dökülen ortak gözyaşlarıdır onlar. Ya da 18 Yaşlarında Gelen Ölümler’de olduğu üzere, beş bin insanın ölümüyle sonuçlanan 12 Eylül öncesi faşist tırmanış günlerinde yaşamdan koparılanlarımızın gece ziyaretleridir dizeler.

Devrimci mücadelenin harında yanıp erken yaşlarda aramızdan ayrılanlara, savaş yıllarının yoksulluğunu ve acılarını yaşamış büyüklerden dinlenen gerçek yaşam öykü­leriyle büyüyen çocuklara ithaf ediyorum dizelerimi. Bu dizelerin geçmişi de, o çocukların arasından çıkıp gelen bir kız çocuğuna ait bulunuyor. Soğuk Savaş döneminin sirenli tatbikat günlerinde çiçekli kâğıda sarılı karamela şekeri bakkal amcada kalan herhangi bir kız çocuğuna...

Kitap Dünyası
Devrimci Şiirler
Karanlık Dönemlerde Mücadele Deneyimleri

Umudumuzun Çiçekleri

Onlar
Bahar dallarıdır
Tomurcuklarla yüklü
Çiçeğe dönüşecek

Onlar
Alev kıvılcımları
Yüreklerimizi tutuşturacak

Onlar
Umudumuzun çiçekleri
Karanlıkları yırtıp
Yarına ulaşacak

Bir gün
Çiçeklerin açtığı bir bahar günü
Göğsüne yatırdığın yiğitlerin
Çatlatıp yüreğini
Kızıl güllere dönüşerek
Yeryüzüne çıkacak!
Devrimci Şiirler

Acılar ve Sevinçlere Dair

Şiirler vardır
Acıları dile getiren
Şiirler vardır
Senin, benim, onun
Hüzünlerimizi biriktiren.

Düşün 
Sen dışarda göğüs germektesin
Sevdalın içerde kucaklamakta zorlukları
Yürekleriniz buluşur ortak dizelerde
Özleminiz çağıldar
Geçmiş, gelecek günler
Gözlerinizde yaşar.

Acı ve sevinç
Birbirinin ikiz kardeşi
İkisiyle de yaşamayı öğrenmeliyiz.

Hüner
Acılı günlerde bile
Umudu yitirmemek geleceğe
Bereketli yağmurlara dönüştürmek
Kara bulutları.

Üstelik
Söz vermiştik seninle
Akıtmaya sevinci
Mirasyedi hovardalığıyla
Dost gönüllere.

Acı ve sevinç
Birbirinin ikiz kardeşi
İkisiyle de yaşamanın tılsımı bizde
Acılar dayanıklılığımızdır bizim
Sevinçler yarına umudumuz
Günler biraz zor gelse de
Karanlıklar tanrısı söndüremez ateşimizi
Sevinci biriktirir
Kara gün cimriliğiyle
Coşturur çayları
Okyanusları köpürtürüz!

Yüreğimizde, ellerimizde, bilincimizde
Büyülü bir hüner var
En derin acıları bile
İnançlı bekleyişlere dönüştürürüz...

Tarih ana
“Neşeli ozanlar” demiş bize
Direnç tomurcukları açtırırız
Dost gönüllerde!
Devrimci Şiirler

Dostlar

Dostlar
Dostlarımız
Yanıyoruz!
Özlem tutuşturdu yüreğimizi
Dayanamıyoruz

Çamların esintisi
Sesinizi getirdi
Gürül gürül yankılara dönüşüyor
Bileklerimizde

Gözlerimizde bakışlarınız
Ak köpüklere dalıyor
Dalga dalga
Dalgalanıyor

Gümüş kanatlı kuşları 
Uçurduk
Sizleri bekliyoruz...

Asırlık kollarıyla
Kenetlendi çınarlar
En has madenden
Döve döve
Koca bir semaver yaptı 
Bakırcılar

Masalara sığamadık
Üç bir yanına saçıldık 
Kıyıların
Deniz kenarlarına çektik 
Sıralarımızı
Gök gözlü kızlar demliyor
Çaylarımızı
Haydi soğutmayalım

Dostlar!
Al karanfil köklerinizle
Süzülüp derinlerinden yüreklerin
Ne olur, bir an için
Yanımıza gelin…
Devrimci Şiirler

Gözlerinin Işığını Özledik

Bir el!
Yüzyılın yüzkarası çizgilerinde gizli
Bir el!
Körpe fidanları kıran, kıyıcı
Bir el!
Bir SS eli
Bir Gestapo 
Bir Kara Gömlekli!

Bir el tetiğe bastı
Bir gül ağacı kırıldı 
Düştü yere
Yiğit bir Anadolu insanı 
Binlerce elin üstünde dalgalandı

Bir kadın
Hıçkırıklarla yüklü
Meyveyle yüklü bir kadın
Dalgalara atladı
O yiğit insan
Dindirebilmek için 
Sevdiceğinin kederini
Kara gözlerinin
Işığını armağan etti.

Kara gözlü bebek
“Babamı görmedim” diye üzülme
Babanın gözlerinin ışığı sende…

Kara gözlü bebeğim
Konuşmaya başladığın gün
Babanı soracaksın
Bütün babasız çocukların sorduğu gibi
Annen gözlerini saklayarak senden
Güzel şeyler anlatacak sana
Sen yumarak kara gözlerini
Tatlı bir uykuya dalacaksın
Güzel masallar dinleyen bebeklerin
Yaptığı gibi.

Bir gün...
Resimleri tanımasını öğrenince
Babanı tanıyacaksın
Seninki gibi gözleriyle
Fotoğrafından bakacak baban.

Bir gün
Daha da büyüyünce
Kara gözlerinin ışığıyla babanın
Dünyaya bakacaksın!

Birlikte doyacaksınız güzelliğine
Dağların...
Ovaların...
Denizlerin...
Ve insanlarınızın güzelliğine
Biz
Senin ışık yüklü kara gözlerine bakıp
Babana doyacağız.
Devrimci Şiirler

Karamelâ Şekeri

Uçaklar ve bombalar altında
Gecelemedim sığınaklarda
Varşova’da, Moskova’da,
Hiroşima’daki çocuklar gibi
Ama benim de çocukluğum
Savaş korkusuyla geçti

Hiç savaş görmedimse de
Siren sesleriyle tanıştım
Çocuk gözlerini fal taşı gibi büyüten
O korkuyu ben de yaşadım

Büyüklerim anlatırlardı
Yolumu yitirmişim siren sesleriyle
Yitirmişim ne kelime
O günü hiç unutamıyorum
Bir bakkal amca
Ve çiçekli kâğıda sarılı
Karamelâ şekeri aklımda...

Sirenler haykırmaya başladığında
Bir masal ejderi
Bir dudağı yerde, bir dudağı gökte
Bir Arap devi kükrüyor sandım
Bizim çocukluğumuz korkularla geçti
Korkularımızın kaynağında
Masal canavarları gizliydi

Sonra birden bir filmi hatırladım
Canavar düdüklerinin ardından
Bombalar sokaklara yağıyordu
Ve dev gibi gözleriyle çocuklar
Analarını arıyordu

“Bizim de başımıza
bombalar mı yağacak
bakkal amca?”
Amca ne dedi bilmiyorum
Sokaklarda koştum, koştum
Dev gözlü çocuklar gibi
Yıkılan bir evi arıyordum

Yıllar gibi uzun gelmişti dakikalar
Soğuk savaşlar!
Sirenli tatbikatlar!
Küçücük bir kızdım ben
Bunları bilemedim
Büyüyünce öğrendim savaşları
Ama çiçekli kâğıda sarılı karamelâm
Bakkal amcada kaldı...
Devrimci Şiirler

Sonsuzluk

Gerçek
İki kere iki dört ederin içinde gizliydi 
Beş yaşımda.

Yedi yaşımda
Dünyanın yuvarlak olduğunu
Öğrendim.

Tam hatırlamıyorum
Belki de on bir yaşımda
Evrenin sonsuz olduğunu söylediydi
Ağabeyim
O yaşlarda uykularımı bölüp
Sonsuzluğu düşlerdim
Denizlerin ötesini, yıldızları
Yine de sonsuzluk kavramı
Coğrafya bilgimin sınırlarındaydı
Ya da matematik derslerinde öğrendiğim
Sayılarda.

Herhalde on üç yaşıma kadar
Sayılar sıfırdan başlıyordu
Sıfırdan da küçük sayılar olduğunu
Söylediğinde öğretmenim
Ona isyan ettiydim
Bunca yıl öğrendiklerimiz
Yalan mıydı diye!..

Belki de sıfırın ardına geçmek
Bir dönüm noktası olmuştur bende
On dört yaşımda 
On beş yaşımda
Ve daha sonra
Gerçeği sıfırların ve yıldızların
Ötesinde aradım
On yedi yaşımda
İnsanlığın sonsuzluğunu
Düşlemeye başladım.

Şimdi rahatım
İki kere iki dört ediyor gene
Sayılar sıfırdan eksiye ve artıya gitmekte
Gökyüzünde gene yıldızlar...
Ama en önemlisi
Yeryüzünde sonsuz devinim
Ve umutlar var!

Sonsuzluk somutlanamasa bile
Gene de örneklemek isterim
İlk ateş yakıldığında
İlk kez yarıldığında karanlıklar
İnsanlar sevinçten coşarak haykırmışlar...
Bugün de 
Bu yaşlı dünyamızda
Karanlıkların yırtıldığı yerde
Aynı coşkuyla insanlar
Özgürlük türküsü yakıyorlar
Bana sorarsanız derim ki
Sonsuzluk biraz da budur işte!..
Devrimci Şiirler

Sevdalı Kavak

Önceleri tepede bir yavru kavaktı
Özlemi büyüyüp güneşe ulaşmaktı
Bir gün fidan boylu delikanlılar gördü
Işıklı başları güneşe eriyordu
Özlem ve özen yürüdü köklerine
Artık tepenin en fidan boylusu oydu.

O gün al gömlekli civanlar geçiyordu
Bir büyük sevdayla titredi genç bedeni
Güneşin rengini kucaklamak istedi
Dallarına baktı
Çıplaklığından utandı
Ve en büyük sevdaları emdi de köklerinden	
Tepenin en güzel yeşillerine donandı

Artık en yeşiliydi
En fidan boylusuydu
Ama en sevinçlisi değildi tepenin
Al gömlekli yârini göremez oldu!

Akşam rüzgârlarıyla aradı sevdiğini
Sevdiğini bir iğrenç binanın üçüncü katında buldu
Her gece, her gündüz
Ufak bir pencereyi gözlüyordu.

Bir gün serin esintiler bir haber getirdi
Sevdiği onu ayın ışıklarında bekleyecekti
Akşam oldu 
Ay doğdu				
Ama sevdiceği yoktu
Kaç gün, kaç gece 
Bekledi, bekledi
Özlemi karşıda bir küçük penceredeydi
Göremedi yiğidini, bir türlü göremedi.

Ağlayan bulutlara karıştı gözyaşları
Yeşil yaprakları yaşlarla ağırlaştı
Yavaş yavaş toprağa eğildi başı
Sevdalısıyla karşılaştı!..

Yeryüzünün en güzel çiçekleriydi bunlar
Kıpkızıl kan çiçekleri!
Sevdalı kavak
Yerde yatan yârini kucaklayarak
Sevdasını, özlemini yeşil yapraklarına serpti
Ve o günkü fidan boylu delikanlılar gibi
Işıklı başı güneşe ermekteydi...
Devrimci Şiirler

Şili Geceleri

Bugün, bu saat, bu dakika
Yaşamın sevincini katlettiler
973’te Şili’de, Santiago’da...

Bakır cevherinin yüreğine sapladılar		
Paslı hançerlerini
Bakırın kanı
Hançerin pasıyla morardı
Ve o günden beri Şili’de
Bakırlar mora çaldı.

Durdurdular!
Yeşeren çiçeğin düşmanları
Tüm yiğitlerin			
Yürek çırpıntılarını durdurdular.

Toprak
Şili’nin aşkıyla köklendi
Çileli, onurlu, bereketli analar gibi
Kucakladı yiğitlerini!

O günden beri
Şili’nin hanımelleri
Bulûğa eren genç kızlar gibi
Nazlı…
Gururlu…
Ve dehşetli sır doludur
Şili’nin çiçekleri
Sırlarını yalnızca
Şili rüzgârlarına duyurur.

Şilili madencilerin kulağında
Damar damar çınlar toprağın sesi
Bakırda, altında ve kükürtte
Yaratan Şili’nin sesi vurur
Durur...
Maden ocaklarında kazmalar		
İşçiler sesleri göğe savurur.

973’ten beri
Güneş ışıklarıyla yıkanmaz sokaklar
Şili sokakları bu yüzden			
Dehşet, keder ve kükürt kokar.

Ama...
Şili gecelerinin gizini bozamadılar
Gece olduğunda
Ve denizler kabardığında ay ışığında
Al gelincikler uyandırır madencileri
Akasyalar bir bir kapılara vurur
Kazma ve küreklerin ışıltısında
Tüm Şili bir gece toplantısına durur!..

Bin yıllık ezgilerle
Toprak uyandırılır
Ve nehirlerle
Bakırın damarına vura vura
İçli bir halk türküsü çalınır
Gecenin ıssızlığında
Okyanuslara taşır nehirler
Ozanın dizelerini
Neruda’nın sesini
Güzeller güzeli denizkızları
Altın tellerinden bir gitar yapar
Bir İspanyol gitarı.

Şili
Ve toprak
Ve nehirler
Ve madenler...
Eski günlere gider
Onları dinlerler:
Neruda’yı
Jara’yı.

Boz buğdaylar
Neşeyle sallar başaklarını
Toprağın kökleri
Şili göklerine karışır
Şilili emekçiler her gece gökyüzünde
Yiğitlerini seyreder
Neruda’nın dizeleri
Victor Jara’nın gitarıyla güçlenirler.
Devrimci Şiirler

Hıçkırıklar

Suskunlukları yırtan
Bu hıçkırıklar da ne?
Zambak yüzlü kızlar mı
Sevdalardan kopuyor
Al gömlekli gençler mi
Göklere tırmanıyor?

Bu damla
Ulu bir çınardan mı
Gam yüklü anadan mı
Yaş döken oğullara?

Yoksa
Al karanfil mi
Yitiriyor rengini
Gecenin bir vaktinde
Bembeyaz kesilen mi?

Çağıl çağıl seslerle
Dereler mi inliyor
Kopan bir fırtına mı
Bulutlu gecelerde?

Geceleri uykuda
Düş gören çocuklar mı
Rüyada sayıklayan
En doyulmamışlara?

Kıraç, kuru yüzüyle
Bir dede mi ağlıyor
Kupkuru kederlerden
Toprak mı yarılıyor?

Boynu bükük nergis mi
Bir dal mı koparılan
Bir gelincik dalı mı
Sevdiğine doymayan?
Devrimci Şiirler

Turna Kuşunun Getirdikleri

Biliyorum
Benimle yaşayacak
En güzel türküler kopacak yüreğinden
Eski günleri andıracak
Kırlarda dolaşırken
Ciğerlerine çekecek havayı
Papatyaları okşayıp
Bir demet gül derecek bana
Kıyamayacak goncalara
Büyümeye koyacak
Özgürlüğü okşayacak avuçlarında
Ak kuşları uçurup
Rüzgâra savuracak

Güneşle sararacak saçları
Bana bir tutam koparacak
Bal rengi gözleriyle
Kollarken aydınlıkları
Gözlerim kamaşacak

Biliyorum 
Evet biliyorum!
Tüm özlemlerimi
Bir sepete doldurup sevgilim
Bir çift turna kuşuyla
Hücreme yollayacak…
Devrimci Şiirler

O Zaman Böyle Geceler Olmayacak

Sevgilim...
Seni denizin bilinmezliklerinde bekleyeceğim
Dostlara yakın
Düşmanlara ıraktır orası
Orda bekle beni bir gece yarısı

Bekle sevgilim geleceğim
Ay ışığından giysiler giyeceğim
Saçlarım kıpırdatacak suları
Ellerimle parçalayacağım karanlıkları

Beklediğin muştuları taşıyacağım sana
Balıkçı kayıklarıyla
Belki de güneş batmayacak bir daha
İnsanların gözlerine sevinçler sığmayacak
Sen orda beni beklerken gece yarısı
Sevgilim...
O zaman böyle geceler olmayacak!
Devrimci Şiirler

Taşlama

Yeterince tanımamışsın kavgayı
Kendini sınamadan atmışsın adımını
Dümdüz yollarda yürümeyi düşlemişsin
Çukurları, tepeleri düşünmemişsin bile
Ayağın ilk tökezlediğinde
Yollara buldun kabahati
Aklından bile geçmedi
Kendini suçlamak
Behey şaşkın!
Biraz da etrafına bak
Nasıl da yürüyorlar aynı yolda
Başlar ilerde 
Omuzlar dimdik…

Çukura yuvarlanmışsan
Suçu esas kendinde ara
Eğer yola devam edecek gücün yoksa
İnsanlık onurunu korumayacaksan
Sen orda, ömrünce o çukurda yat!
Devrimci Şiirler

Umudum

Seninle baş başa
Yanıyor gözlerim
Işığınla
Demirden olsa da
Erirdi ya...
Sana verdiğim yüreğime bak
Sana karşı nasıl yumuşak
Hazırım her an tutuşmaya
Bir alev çiçeğiyim
İki kişilik sevdaların
Yalazı değil içimdeki
İçimde
Yürekleri tutuşturan yangınlar...
Yangınların içinden
Koşuyorum sana
Sevdalı başımı yaslayıp yollarına
Şu an seninleyim
Şu an seni düşünüyorum
Umudum...

Belki uzaksın
Belki yakınsın bana
Bilmiyorum
Belki...
Kar gibi saçlarımla
Kavuşacağım sana
Belki de bedenim 
Dönüşecek toprağa

Ne fark eder?
Ya elimde kızıl bir bayrakla
Karşılayacağım seni
Ya da o gün yoldaşlar
Kızıl bir karanfil dikecekler
Başucuma...
Devrimci Şiirler

Böylesi Yaşamak Değil

Aynı zil sesleriyle uyanmak uykulardan
İki kara zeytin tanesi atıştırmak
Hep aynı yollardan geçmek mi yaşamak?
Bir masanın, bir tezgahın başında
Tüketmek bir günü daha
Hep aynı otobüslerde
Yorgun yüzlere eklenmek mi?
Akşamlarında bir kara kutuda
Yitirmek mi anlamı
Aynı saatlerinde yatıp gecelerin
Hep aynı şeylere uyanmak mı?

Çekilebilir kılmak için yaşamı
Çekilmez şeylerin tuzağına kapılmak mı?
Erişmek varken dostlukların tadına
Bir eşyanın boş düşüyle oyalanmak mı?
Değil be kardeşim, değil
Böylesi yaşamak değil!

Yaşamak…
Yeşermek bitkiler gibi
Yaşamak…
Dönüşmek geleceğe
Güçlü ellerle kavrayıp çelişkiyi
Birlikte dövüşüp
Birlikte büyütmek
Geleceği.
Devrimci Şiirler

Yeter

Güneş batmak üzereyse
Radyoda sevdiğin şeyler çalıyorsa
Şair olmaya gerek yok
İçinden geldiğince haykır
Tüm gücünle
Yeter! 
Yeter ayrılığımız!
Dostlar 
Eski günlerdeki gibi
Birlikte olmalıyız.  
Devrimci Şiirler

Yine de ...

Biliyorum sen karar vermedin
Düşman ayırdı bizi
Yine de...
Hani o türküdeki gibi
Ya beni de götür
Ya sen de gitme!
Devrimci Şiirler

Ateşe ...

Bir ateş yanıyordu içimde
Buz gibi sular döktüm üstüne
Eridi buzlar 
Tutuştu sular
Ben de şaştım bu işe 
Ateşe...
Devrimci Şiirler

Diller, Dudaklar ve Gözler

Önce boyun eğmeyi öğrettiler insanlara
Ve sonra susmayı...
Açlığa, susuzluğa
Ve her şeye karşın
Yine insanların
Dilleri, dudakları ve gözleri vardı.

Dil ne işe yarar dedi biri
Anlatmaya
Neyi?
Ezilmemeyi
Ya dudaklar?
Üflemeye
Nereye?
Ateşe
Coşturmak için ateşi.

Ya gözlerimiz
Ne zaman öğrenecekler
Onların
Görme dediklerini görmeyi?
“Soruyoruz ya!” dedi biri
O halde şimdi öğreneceğiz.

Baktılar, baktılar
Ve gözler çakmaklaştı
Yalaza dönüştü diller
Dudaklar açıldı, kapandı
Üst üste, üst üste, üst üste
Milyonlarca dil, dudak ve göz
Harekete geçti.

Kesildi
Susmayı emredenlerin sesi
Boyun eğdirenler
Boyun eğdi!
Devrimci Şiirler

18 Yaşlarında Gelen Ölümler

Kendi ellerimizle gönlümüzce 
bir yaşam yarattığımızda kendimize
bahçelerimizde açacak gelinciğimiz
bahar rüzgârlarıyla hışırdarken çiçeklerimiz
yanımıza gelecek 
on sekiz yaşlarında 
yaşamı yarım bırakıp gidenlerimiz...

Gökyüzü karardı
Gecenin ışığı yandı
Masama baktım
Bu gece gelecek
On sekiz yaşında arkadaşım
Onunla masamda randevulaştım

Pencereden bir ışık süzüldü
Kâğıtlar hışırdadı
On sekiz yaşın güzelliği
Kollarıma atıldı.

Geçmişi anlatıyor bana:
Yüz binlerle koşarken meydanlara
Düşlerken denizlere açılmayı
Öpüşürken kahverengi gözlü bir kızla
Ve çevirirken Ehrenburg'un
“Fırtına”sının yapraklarını...
Ölüm girdi aramıza
Yarım bıraktırdı yaşamı
Doyamadım kokusuna
Yeni açan o kır çiçeğinin
Bakışlarım
Bahar bulutlarında
Takıldı kaldı
Düşüncem o sayfada
Yaşam bir fırtınayla
Altüst olurken
İnsanlar neden
Suskun kalmaktaydı?

Ay çekildi gökten
Sabahın ışığı yandı
Konuğum uzaklaştı, uzaklaştı.

Yıldızlar bir yanıp
Bir söndükçe uzakta
Her gece seslenir kulağıma
Usulca
Duyuyor musunuz sizde onu
On sekiz yaşında
Yaşamı yarım bırakıp
Giden çocuğu?

“Bana bilmediğim şeyleri anlat 
Yaşamadıklarımı...
Fırtına’nın sonunu anlat
O kızın dudaklarını
Çiçekler hâlâ goncada mı
Ve çok mu güzel
On sekiz yaş sonrası?”
Devrimci Şiirler

Yüreklerin Gezintisi

Usulca açılır kafesin kapısı
Yürekler buluttan giysilerini giyer
Sessizce rüzgâra süzülürler

Sabah topraklarına düşen
İlk kar gibi ak bulutlar
Titrerler akşam rüzgârlarında
Kıpırtılarla göklere erişirler

Yukarda
Yıldızların arasında bir kadın
Sıcağına tutulur güneşin
Döner durur alevin ışığında

Bir adam
Sımsıkı sarılır bir çocuğa
Geleceğin masalını anlatır ona

Aşağıda
Çiğdem tarlalarında
Bir ana
Açlığı ve acıyı geçirir şişlerine
Geleceği dokur oğullarına

Bir erkek
Bekleyişlerin sınırında
Elinde karanfil goncasıyla
Telleri boyar kırmızıya

Kolan vurur rüzgâr
Bir aşağıya, bir yukarıya 
Hızlanır bulutlar
Şimşekle evlere sokulurlar

Bir çocuk bekler sabırsızca
Özlemle bekler bulutları
Değiştirmek için gözündeki ıslaklığı
Şimşeğin ışığıyla…

Çocuk gözlerinden emerler buharları
Ak bulutlar, kara kara
Dururlar yağmurlara
Sonra...
Bir fırtına kopar ansızın
Geleceğin ilk damlaları düşer
Bir yaz sağanağıyla

Yağmurlar yağdıkça
Kara bulutlar dönüşür beyazlara
Soyunur giysilerini yürekler
Yine usulca kafese süzülürler...
Devrimci Şiirler

Umut Teknesi


                 Gazetelerden:
                 “...Haitililer aşağı yukarı on yıldır köhne teknelerle, 
                  takalarla, şileplerle Amerika’ ya geliyorlar. Kelleyi
                  koltuğa alıp 600 millik yolu aşanların sayısı bir
                  hesaba göre yüz bine varıyor... Denize dökülüp
                  yaşamlarını yitirenlerin sayısını kimse bilmiyor.”


Uzaklaşır küçük tekneler
Gecenin sessizliklerinde
Haiti kıyılarından
Umutlarla…
Parlar gözleri
Haitili kardeşlerin
Parlar kocaman
Açlıkla.
Umutla bakar gözleri
Dalgaların ardında
Düşlerle dolu
Amerika kıyılarına...

Küçük bir tekneyle 
Açılmışlar okyanuslara
Küçük bir tekne
Ve büyük umutlarla
Ayazmış gece
Üşüyorlarmış
Ve bir şeyleri yokmuş yanlarında
Ayın ışıklarından başka
Örtemiyormuş o da
Kara derilerini...

Haiti kıyılarında
Dizilmişler kenara 
Kadınlar ve çocuklar
El sallıyorlarmış
Yoksul ve pembe avuçlarıyla
Küçük tekneye
Düşlerini ve erkeklerini götüren
Açık denizlere...

Büyükmüş umutları
Haitili kara kardeşlerin
Bir dilim ekmek
Bir tas sıcak çorba
Bir iş örneğin.
Küçük tekne
Uzaklaşmış, uzaklaşmış
Büyük umutlarla
Kadınlar ve çocuklardan
Yoksul ve pembe avuçlardan
Kalakalmışlar denizin ortasında
Koskoca dalgalarla...

Düşleri dalgaların ardında
Küçük teknede otuz üç kara derili
Okyanus acımasız
Okyanus deli gibi
Düşleri okyanusta
Balıklara yem olmuş
Kapkara gövdeler
Dalgaların içinde
Görünmez olmuş...

Otuz üç kara derili
Paramparça umut tekneleri
Dalgaların üstünde
Varmışlar Amerika’ya
Karışmış kapkara deriler
Kara kabuklu böcekler gibi
Florida kıyılarının
Altın kumlarına...

Yalnızca gözleri durur orda
Koca, koca
Bakar...
Bir böcek gözü değil
Bakar!
Karaya vuran balık gözü değil
Bakar durur
Koca koca
Aç insan gözleri
Florida kıyılarının
Dev gibi apartmanlarında
Denize karşı balkonlarında
Sabah kahvelerini yudumlayanlara.
Devrimci Şiirler

İsimsiz Dostlar Yeter Bana

                Çöken bir inşaatın altında kalıp ölen kimsesiz ve 
                isimsiz bir inşaat işçisinin, öldükten sonra, 
                dostu servi ağacına yazdırdığı vasiyetidir.

Güzel servi ağacım
Öyle mahzun mahzun
Kıpırdamasın yaprakların
Bitti acılarım
Rahatım...

Çağırma beni yanına
Bırak
Olduğum yerde kalayım
Dünyada ilk defa
Uzanıp sere serpe
Bir yapının dibine 
Bakıyorum yıldızlara...

Güzel servi ağacım
Anlat insanlara
Acınacak hiçbir şey yok
Ölümümde ve yaşamımda
Yalnızca fırtınalarla seslen
Sevgi ve öfke dile bana...

Anlat fırtınalarla
Nasıl yaşadıysam
Öyle öldüğümü
Yoğururken harcı
Alın teri ve kanla...

Güzel servi ağacım
Yaşarken hiç sormadılar
Hatırımı
Bir ağaç
Bir kuş
Bir de isimsiz dostlardan başka.

Uzat kollarını
Sarıl sımsıkı
Yaklaşmasın yanıma
Alın terimi ve kanımı
Akıtanlar harca...

Başka bir şey istemem
Yapraklarının hışırtısı
Ve isimsiz dostlar
Yeter bana.

Devrimci Şiirler

Bir Beyaz Kanatlı Kuş

Belki günlerden dündü
Belki önce yıllarca
Mutlaka mevsim güzdü
Fırtına koptuğunda
Bir yaralı kuş düştü
Pencerenin yanına
Bembeyaz kanatlarla.

Benim ak güvercinim
Diye seslendi ona
Yüreğinden akıttı
İnsanın sevgisini
Sıcacık yarasına.

Yine bir güz günüydü
Uçarken fırtınaya
Bembeyaz kanatlı kuş
Ey insanoğlu dedi
Yüreğinin aşkıyla
Özgürlüğümü verdin
Böyle anlatacağım
İnsanları, kuşlara.

İnsanoğlu seslendi
Özgürlüğü öğrettin
Bembeyaz kanadınla
Böyle anlatacağım
Kuşları, insanlara.

Yine bir güz günüydü
Rüzgârlı, fırtınalı
Yanı başına düştü
Beyaz kanatlı kuşun
Özgürlüğün aşığı...

Kırmızı gagasıyla
Akıttı sevgisini
Bütün bir güz boyunca
O yaralı dostuna.
Ey insanoğlu dedi
Özgürlüğü yaşattım
Yıllar yıllar boyunca
Bembeyaz kanadımda
Al ak kanatlarımı
Git karış fırtınaya!

Seni anlatacağım
Kuşlara, insanlara
Özgürlüğü yarattı
Özgürlüğe aşkıyla.

Devrimci Şiirler

Oğul

Aydınlık ve derindi
Gözleri yemyeşildi
Tıpkı seninki gibi
Oğlum şimdi uzakta
Benim gücüm yetmiyor
Al yeleli at olup
Tepeleri aşmaya
Oğlum şimdi uzakta
Benim gücüm yetmiyor
Göğsümdeki sıcağı
Bindirip rüzgârlara
Oğlumu ısıtmaya.

Ey oğlumun gözleri
Kadar sevdiğim ırmak!
Güçlü kolları vardı
Senin dağların gibi
Şimdi gücü yetmiyor
Yaralı bir oğulun
Uzatamaz elini
Demir parmaklıklardan.

Irmak bari sen
Ona bir şey götürsen
Al bir avuç yaş
Kederli anasından...
Kıvrıl, dolan usulca
Dağlarının ardından
Bir tutam gözyaşı serp
Yarılmış ayaklara...

Devrimci Şiirler

Dokunmayın Bana


Hayır! 
Ayıplamayın beni
Haykıracağım
Ben de bilirim
Günler acıyla yüklense bile
Dayanması gerektiğini insanın

Hayır! 
Dokunmayın bana
Ağlayacağım
Ben de bilirim
Büyük üzüntülere karşın
Ağlamaması gerektiğini insanın

Hayır! 
Bir şey söylemeyin bana
Konuşmayacağım
Ben de bilirim
Sözcüklerin önemini
Yaşamında insanın

Bakın sol yanıma
Evet bakın
Yaralı bir kuş
Çırpınıyor orada
Bir bebeği bir daha
Okşamayacak kadına
Bir dostu bir daha
Görmeyecek adama
Bir kızı bir daha
Sarmayacak çocuğa
Yani onlara
Onlara...

Dokunmayın bana
Ve ayıplamayın
Ağlayıp
Susacak
Ve haykıracağım!

Devrimci Şiirler

Kaynak URL: https://marksist.net/elif_cagli/eylul_gunlugu.htm