
Son birkaç yıldır yaşanan tıkanma ve bölünmüşlüğün aşılmasıyla, 2010 yılı İstanbul 1 Mayıs’ı 12 Eylül faşizmi sonrasının en kitlesel ve coşkulu kutlamasına sahne oldu. 200 bin civarında bir katılımın gözlendiği Taksim mitinginde alan adeta iki kez dolup boşaldı ve son yıllardaki deneyimin aksine, ülke düzeyinde genel olarak olumlu bir psikolojik atmosfer yarattı. Böylece yıllardır dile getirdiğimiz “birleşik ve kitlesel 1 Mayıs” çağrısının anlam ve önemi kendisini açıkça ortaya koymuş oldu. İstanbul 1 Mayıs mitinginin bu birleşik ve kitlesel karakteri, Taksim talebinin de gerçek anlamını kazanması yolunda bir aşama kat edilmesini sağlamıştır. Ve 1977’de mücadeleci işçilerin talebi üzerine Kemal Türkler’in ilan ettiği adla “1 Mayıs alanı” yeniden gerçekliğini bulmaya başlamıştır. Burjuvazi ve onun devleti tarafından yıllardır sudan bahanelerle işçiye-emekçiye yasak edilen Taksim nihayet yeniden yüz binlerle gelen işçilerin ve devrimcilerin sesiyle yankılanmıştır. Bu durum aynı zamanda Türkiye’de işçi sınıfı mücadelesinin önündeki psikolojik bariyerlerin aşılmasında ileri bir adım anlamına gelmektedir. Ayrıca yıllardır düzenin yürüttüğü “provokasyon” çığırtkanlığının gerçek yüzü de açığa çıkmıştır. Polisiyle jandarmasıyla ajanlarıyla burjuva devlet saldırmadıkça ve kışkırtmadıkça, kardeşlik ve dayanışma duygularıyla dolu nice büyük mitinglerin örgütlenebileceği bir kez daha görülmüştür.