Son dönemlerde burjuva politik arenada ortamın sıcaklığı oldukça artmış durumda. Bugünlerde medyada birçok sorun tartışılıyor ve işçilerin gündemine de geliyor. Özellikle de günümüze kadar eksikliği Türkiye’de hep hissedilmiş liberalizm boy vermiş ve belirli bir güce ulaşmış durumda. Artık sadece statükocu cenahın vaazlarını dinlemiyoruz. Bu vaazlara karşı çıkan liberal aydınların eleştirilerini de dinliyoruz. Üstelik bu karşı çıkışlar bazen bizleri iki kere düşünmeye itiyor. Statükocuların basıncı altında sürekli yalpalayan ve bir adım atıp iki adım birden geriye çekilen AKP hükümetinin liberaller tarafından eleştirilmesi bizler için alışıldık bir olgu haline geldi. Bu eleştirilerin dozajı hükümet geri adım attıkça artıyor ve öyle de olması gerekiyor. Fakat eleştirilerin içeriğine bakınca bu iki kere düşünme işi de biz işçi sınıfına kalıyor. Türkiye’de kaçak olarak çalışan Ermeni işçileri tehcir etmekle tehdit eden başbakan Erdoğan, liberaller tarafından kanattan eleştiri bombardımana tutuldu. Erdoğan’a yapılan eleştirilerin yeterli olup olmadığını bir yana bırakırsak eleştirinin içeriğini tartışmak ve bir sonuca varmak gerekiyor. İçindeki çeşitli unsurlar bir kenara bırakıldığında liberalizmin neredeyse sözcüsü haline gelmiş Taraf gazetesinden Ahmet Altan, tehcir tehdidi üzerine başbakan Erdoğan’ı “Müslümanlık ve Milliyetçilik” adlı makalesinde eleştirmişti. Makalede milliyetçiliğin ırkçılık demek olduğu anlatılıyor. Buraya kadar bir sorun yok. Fakat milliyetçilik ile Müslümanlığı karşı karşıya koyduğu zaman sadece ve sadece Erdoğan’ın vicdanına hitap etmekten öteye geçemiyor. Milliyetçilik tarihsel olarak aslen modern topluma yani kapitalizme ait bir olgudur. Onun karşısına konacak anlayış ise ancak ondan daha ileri ve onu aşan bir anlayış olmalıdır: Enternasyonalizm. Erdoğan’dan enternasyonalist olmasını beklemek ise hayal ötesi bir şeydir. Makalede Müslümandan beklenen şeylerin sıralandığı bir paragraf var. Şöyle diyor Ahmet Altan: “Bir Müslüman, Türklerin, Kürtlerden ya da Ermenilerden daha önemli olduğuna inanır mı? Ben, gerçek Müslümanlığın “vicdana, adalete, hakkaniyete” sahip olduğunu, eşitliği savunduğunu, ırkları birbirinden asla ayırmadığını, “inançların” ya da “inançsızlıkların” cezasının Allah tarafından verileceğini kabul ederek bu dünyada kendini “cezalandırıcı” konumunda göremeyeceğini, bütün bu özelliklerinden dolayı da “eşitliğe” ve özgürlüğe önem veren demokrasiyle bir sorunu olmayacağını düşünüyorum.” Oysa bu beklentileri ancak bir işçi Müslüman karşılayabilir. Üstelik sıradan bir Müslüman işçi değil, işyerinde haklarını savunan ve hakları için mücadele eden bir Müslüman işçi karşılayabilir. Müslüman bir patrondan bunları beklemek ancak Ahmet Altan gibilere özgü bir beklentidir. Direniş ya da grev yaşamış Müslüman bir işçi, patronun Müslüman mı gayrimüslim mi olduğuna aldırmaz; eninde sonunda onun için patron, patron demektir. Bütün işçiler birleştiğinde ve mücadeleye atıldığında Erdoğan’ın da bugün çatıştığı ulusalcı statükocularla kardeş gibi el ele verdiği görülecektir. Tarih bunu göstermiştir. Kim milliyetçiliğe karşı çıkmak istiyorsa seçeceği saf bellidir: İşçi sınıfının enternasyonalizmi!