Gün geçmiyor ki Türkiye’de anti-demokratik, baskıcı ve keyfi uygulamalara bir yenisi eklenmesin. Devrimcilere ve öncü işçilere yapılan baskılar gözaltına almalar ve tutuklamalar alışıldık bir tablo haline geldi. Demokratik haklarını isteyen Kürt halkına yönelik baskılar ve şiddet yıllardır hiç bitmedi. Son dönemlerde, baskıların yelpazesinin daha da genişletildiğini görüyoruz. Devrimcilere, Kürt halkına yönelik baskılar, sendikalara, sendikacılara da yöneltilmiş durumda. Mücadeleci sendikacılar, anayasal bir hak olan örgütlenme hakkı için mücadele ediyorlar. İşyerlerinde patronların keyfi uygulamalarına karşı dur demek için mücadele ediyorlar. İş kazaları nedeniyle yaşanan ölümlerin durdurulması için mücadele veriyorlar ve grev hakkı için mücadele ediyorlar. Bu yıl içinde Limter-İş, Deri İş, TÜMTİS, Eğitim-Sen, Haber-İş ve Haber-Sen’li pek çok sendika yöneticisi gözaltına alındı ve bunlardan bazıları tutuklandı. En son TÜMTİS’li 16 yönetici ve üye gözaltına alındı ve bunlardan 7’si tutuklandı. Tutuklanan bu sendika üye ve yöneticileri, “işçilere baskı kurmak, işverenin malına zarara vermek” vb. suçlamalara maruz bırakılıyor ve organize suç kapsamında sokularak “çete oluşturmak” suçundan yargılanmak üzere tutuklanıyorlar. İşçileri tutuklayan burjuva devlet ve onun yargı makamları, patronlar tarafından işyerlerinde işçilere yapılan küfürleri, tacizleri, ücretlerin ödenmemesini, uzun çalışma saatlerini, kuralsız çalıştırılmayı, iş kazalarını ve ölümlere sebebiyet verilmesini görmezden geliyorlar. İşte çifte standartlı uygulama, işte burjuvazinin demokrasisi, işte kapitalizm! Telekom grevi nedeniyle yaşananlar burjuvazinin sahte demokrasisini iyice gözler önüne sermiş bulunuyor. Kolluk güçlerinin nasıl da patronları ve onların düzenini koruduğunu, hakları için mücadele eden işçi ve emekçilere ise nasıl çeşitli baskıların reva görüldüğünü bir kez daha gördük. İstanbul ve Diyarbakır başta olmak üzere pek çok ilde, grevci işçiler ve sendikacılar gözaltına alındı. Özellikle Diyarbakır’da gözaltına alınan işçilerin gece yarısı evleri basıldı ve evinde “testere” bulunan işçiler tutuklandılar. Niye dersiniz? Evlerinde testere varmış ve mahkemeye göre “sabotajcı oldukları sabit görülmüş”! Sabotajcı olmakla kalmayan bu işçiler “örgüt üyesi” imişler! İstanbul’da da Telekom patronu taşeron işçiler aracılığıyla ve polis eşliğinde grevi kırmaya çalıştı. Bunu engellemek isteyen işçilerse, “organize suç işliyorlar” denerek gözaltına alındılar. İşçiler grev çadırında nöbetteyken kelepçelendiler, taşeron işçiler ise Telekom’un arızasını giderdiler. Bu arada greve destek için bildiri dağıtan Haber-Sen üyeleri de gözaltına alındılar. Ancak burjuvazinin hiçbir baskısı devrimcileri ve öncü işçileri yıldıramaz. Aksine bu baskılar kapitalist sistemin çirkefliğini, burjuva demokrasisinin sahteliğini gözler önüne serer. Bu baskılar kapitalist sistemin neden insanlık dışı bir sistem olduğunu ve neden işçi sınıfının devrimiyle yok edilmesi gerektiğini gösterir. Bunun için öncü işçiler devrimci mücadelenin saflarında örgütlenmelidir. Kapitalist sistemde burjuvazi, hükümeti, yargısı, kolluk güçleri, faşist çeteleri ve işçileri dizginlemekle görevli işbirlikçi sendika bürokratları ile bir bütündür. İşçi sınıfının gerçek dostları ise bu ülkede her türlü zorbalığa, haksızlığa, sömürüye karşı mücadele eden devrimciler, sosyalistler ve emekçi Kürt halkıdır. Burjuvazinin topyekûn saldırılarına karşı durmanın yolu, sınıf dayanışmasını ve devrimci dayanışmayı yükseltmekten geçiyor.