Faşizm, içinden geçtiğimiz dönemin karakterini ortaya sererek ve “bir daha yaşanmaz” diyenlerin iddialarını çürüterek, dünya genelinde yükseliş eğilimi gösteriyor. Faşizm tehdidini ve tehlikesini küçümseyenlerin, faşist rejimleri adlarıyla anmaktan çekinenlerin basiretsizliği bir yana dursun, bugün faşizm belâsına karşı işçi sınıfının birleşik mücadele cephesini örmek her zamankinden daha büyük bir önem taşıyor. Faşizme karşı mücadelenin gereklerinden biri de işçi sınıfının ve onun örgütlerinin tarihsel hafızayı canlandırması, geçmişin derslerini özümsemesi ve yeni mücadele dersleri çıkarmasıdır.
Denildiği üzere, tarihten öğrenmeyenler onu tekrar etmeye mahkûmdurlar. İşçi sınıfı örgütlülüğünü koruduğu, tarihsel mirasına sahip çıktığı ölçüde geçmişin hatalarına kapılma gafletinden kurtulabilmiştir. Tarihsel hafızasını yitirmemiş toplumlar ve örgütler, kolektif sezgisiyle ve mücadele ruhuyla bir tehdit olarak algıladığı faşizm tehlikesine karşı anlamlı bir duruş sergileyebilmiştir. Bugün tüm dünyada olduğu gibi İngiltere’de de yükseliş eğilimi gösteren faşist harekete karşı sınıf refleksiyle harekete geçen İngiltere işçi sınıfı geçmiş mücadele deneyimlerinin de ışığında anti-faşist hareketi yükseltmeye devam ediyor.
Geçtiğimiz aylarda İngiltere’nin özellikle kuzey şehirlerinde Müslümanları ve göçmenleri hedef alan ırkçı saldırılar, ülke genelindeki eylem ve protestolarla bastırılmış, faşist hareket püskürtülmüştü. Kitlesel protestolarla, toplumun büyük bir kesiminin desteğini arkasına alan anti-faşist hareketin yayılmasıyla faşist hareket şimdilik geri çekilmişe benziyor. Ancak faşizmi besleyen nesnel zemin ortadan kalkmış değil. Yoksullukla ve işsizlikle boğuşan emekçileri ve gençleri tuzağına düşüren faşist örgütler zehirlerini boşaltmayı ve göçmenleri hedef tahtasına oturtarak beyaz işçiler arasında tabanlarını genişletmeyi sürdürüyorlar. Faşizmi alt etmenin yolunun yerlisiyle göçmeniyle işçi sınıfının birliğini ve örgütlülüğünü büyütmekten geçtiğini bir kez daha anladığımız bugün, faşizme karşı geçmişin mücadele örnekleri hafızalarda yeniden canlanıyor. İngiltere işçi sınıfının sayısız örneklerle dolu mücadele tarihinin sayfaları yeniden karıştırılmayı hak ediyor.
1930’lar ve Doğu Yakası
1930’lu yıllar yalnızca faşizmin yükseldiği ve birçok Avrupa ülkesinde iktidara oturduğu bir periyot değil aynı zamanda faşizme karşı mücadelenin ve uluslararası dayanışmanın da yaşandığı bir periyottu. İtalya’da Mussolini faşist iktidarını pekiştirmiş, Almanya’da Hitler 1933’te iktidarı ele geçirmiş, İspanya’da ise faşizm tehlikesi yükselişe geçmişti. Dönemin İngiltere’si de diğer tüm Avrupa ülkelerinde olduğu gibi ekonomik krizle, kitlesel işsizlikle, açlık ve öfkeyle sarsılıyordu. 1926 Genel Grevi deneyiminin hafızalarda henüz taze olduğu böyle bir dönemde egemenler, kitlelerin hoşnutsuzluğunu olası devrimci patlamalara sevk edecek bütün yolların kapatılması, kitleleri manipüle edecek ve sindirecek yolların önünün açılması için harekete geçmişlerdi.
Nitekim İngiliz egemen sınıfının bazı kesimlerinden destek alan, aristokrat bir aileden gelen Sir Oswald Mosley, 1932’de İngiliz Faşistler Birliğini (BUF) kurdu. Mosley siyasete 1918’de Muhafazakâr Partinin en genç milletvekili seçilerek başlamış, 1924’te ise İşçi Partisi üyeliğine geçiş yapmış ve burada Başbakan Ramsay MacDonald tarafından işsizlikle mücadele konusunda çalışma yapmakla görevlendirilmişti. Fakat kamu işleri programını, ana sanayi kuruluşlarının millileştirilmesini ve korumacılığı içeren programının reddedilmesi üzerine İşçi Partisinden ayrılmıştı. 1931’de Yeni Parti adıyla bir parti kuran Mosley, seçim başarısızlığının ardından gittiği İtalya’dan Mussolini’ye hayran olarak geri dönmüştü. Sonrasında BUF, Avrupa’daki nüfuzlarını arttırmak isteyen Hitler ve Mussolini tarafından bizzat fonlanan bir örgüt olacaktı. Mosley, nüfuzlu isimlerin finansal desteğiyle güçleniyor, basında önemli şahıslarla verdiği görüntülerle itibar kazanmaya devam ediyordu. Hitler’in arkadaşı, Mussolini’nin büyük hayranı olan Mosley’in faşist çetesi BUF (diğer ismiyle Kara Gömlekliler) ise ülkenin her yerinde toplantılar ve yürüyüşler düzenleyerek istikrarlı bir şekilde büyüyordu. 1934’ün başlarında ülke çapında 500 şubesi ve 40 bin üyesi olan BUF, binlerin katıldığı kapalı toplantılarla propaganda çalışmalarını sürdürüyordu. Diğer yandan, işçi sınıfının örgütlü unsurları sınıf içerisinde faşizm karşıtı mücadeleyi büyütüyorlardı. Faşistlerin düzenlediği her gösteri ve yürüyüşe anti-faşist eylemlerle karşılık veriliyor, büyüyen tehlikeye işaret ediliyordu. Örneğin, 1934 Haziranında Mosley’in büyük Olympia toplantısı anti-faşistler tarafından bastırılmış, Olympia Sergi Merkezinin dışında binlerce kişi faşizme karşı bir araya gelmişti.
O ana kadar varlıklı işadamlarıyla pozlar veren Oswald Mosley,1935’e gelindiğinde şöyle söyleyecekti: “Artık işçi sınıfının vatansever partisiyiz.” Propagandalarının içeriğini giderek Yahudi karşıtlığı üzerinde yoğunlaştıran BUF, tam bir Nazi tekniğiyle sürdürdüğü faaliyetlerini Yahudilerin yaşadığı bölgelere kaydırmıştı. Propagandasında öne çıkardığı başlıklar işsizlik, konut sorunu ve diğer ekonomik sıkıntılardı. Günah keçisi belliydi: en güzel işleri ve evleri kapan Yahudiler! Konum belirlenmişti: Doğu Yakası! Faşist hareketin ivme kazanmasına yol açacak zemin Doğu Yakasında fazlasıyla mevcuttu. Doğu Yakasında sefil bir hayat içinde yaşayan işçi sınıfı işsizlikle, berbat yaşam koşullarıyla, düşük ücretlerle boğuşuyordu. Yahudilerin yoğun olarak yaşadığı, Cable Street’in de bulunduğu Stepney ilçesi, yani Londra’nın Doğu Yakası, Mosley ve faşist çetesi Kara Gömleklilerin ana faaliyet alanına dönüşecekti.
1930’ların Stepney’i Londra şehir merkezinin hemen doğusunda bulunan devasa bir işçi mahallesiydi. 16. yüzyılın başında Erasmus’un Aziz Dunstan’a yazdığı mektupta “Temiz havanızı içmeye geldim. Kırsal huzurunuzdan daha da derinden içmeye” diye tarif ettiği Stepney, sanayinin gelişmesiyle kısa sürede bir işçi kentine dönüşmüştü. Pastoral manzaranın yerini kirli sokaklar, sefil işçi evleri, gri fabrikalar ve atölyeler almıştı. Charles Dickens’ın Oliver Twist’ine, Jack London’ın Uçurum İnsanları’na konu olan sokaklar, işte Stepney’in yani Doğu Yakasının sokaklarıydı. “Evler sokaklara, insanlar da evlere tıkıştırılmıştı.”Bir göçmen gettosu olanStepney’in nüfusunun çoğunluğunu Doğu Yakasının rıhtımlarında çalışmak için gelen İrlandalı işçiler, 17. ve 18. yüzyılda İngiltere’ye sığınan Fransız Protestanların ve diğer göçmenlerin çocukları, büyük çoğunluğunu ise Çarlık zulmünden, Avusturya, Macaristan ve Romanya gibi baskıcı yönetimlerden kaçan Yahudi emekçiler oluşturuyordu.
Ülke, büyük buhrandan yavaş yavaş çıksa da ekonomik krizin sarstığı işçi aileleri toparlanabilmiş değildi. Büyük bunalımı aşmaya çalışan Stepney’de ise doklar ve fabrikalar krizden kötü bir şekilde etkilenmişti. Londra’nın diğer noktalarında yeni sanayi bölgelerinin açılmasıyla birlikte sanayi Stepney’den çıkmaya başlamış, ana sektörlerde istihdamda büyük düşüşler yaşanmıştı. İşsizlikle, yetersiz beslenmeyle, derin yoksullukla boğuşan işçilere geleneksel siyasi partiler çözüm sunamıyordu. İşçiler ve gençler iki parti (Muhafazakârlar ve İşçi Partisi) arasında gidip gelmekten bıkmış, İşçi Partisinin yarattığı hayal kırıklığı artmıştı. Zira İşçi Partisi liderliğindeki geniş koalisyon hükümetinin bu tabloya rağmen yaptığı şey, ücretlerde ve işsizlik ödeneklerinde kesintiye gitmekti. Bu da işçi sınıfı arasında büyük bir öfkeye yol açmıştı. Sistemin iki ana partisinden sırtını çevirmiş kitleler bir alternatif arayışı içerisindelerdi. Yüksek kiralara ve işsizliğe karşı Doğu Yakası sakinleri mücadeleye atılmışlardı bile. Örneğin Ulusal İşsiz İşçiler Hareketi altında örgütlenen işçiler bölgede anlamlı mücadeleler yürütüyorlardı. Komünistlerin öncülüğünde işyerlerinde ve mahallelerde yürüyen örgütlenme çalışmaları sonucunda sorunlara karşı kayıtsızlık duvarı aşılmaya başlamıştı.
Öte yandan Londra’nın birçok ilçesinde sayıları binleri bulan üyeleriyle büyük bir güç kazanmaya başlayan faşist hareket Doğu Yakası işçilerinin en geri duygularına seslenerek faaliyetlerini sürdürüyordu. Özellikle işsizlikten canı yanan İrlandalı işçiler arasında Yahudi düşmanlığını yayan propaganda faaliyetlerine ağırlık veriyorlardı. Yahudi mahallelerinde yaşlı ve çocuklar saldırılara uğruyor, dükkânların ve evlerin kapılarına hakaret içerikli yazılamalar yapılıyor, esnafa ve mahalle sakinlerine gözdağı veriliyordu. Londra’nın çeşitli bölgelerinde düzenledikleri yürüyüş ve mitinglerle güç gösterisi yapan Mosley ve Kara Gömlekliler bu kez Stepney’in hemen batısında, Londra Kalesinin yakınında toplanıp Victoria Park Meydanına doğru büyük bir yürüyüş gerçekleştirme niyetlerini duyurmuşlardı. 4 Ekim 1936’da düzenlenecek bu gösterinin ana güzergâhı Stepney üzerinde bulunuyordu. Hedefte ise Yahudilere yönelik saldırıları yaygınlaştırmak, Doğu Yakasının işçileri arasında karışıklık yaratmak vardı.
İşçi sınıfının en geri kesimi faşistlerin propagandalarına kansa da, büyük bir kesim faşizmi bir tehlike olarak görmüş ve anti-faşist mücadeleye çoktan dâhil olmuştu. Faşist gösterinin tarihi açıklanır açıklanmaz Doğu Londra’da Mosley’in yürüyüşüne karşı anti-faşist bir eylem gerçekleştirme hedefiyle büyük bir kampanyanın hazırlıkları derhal başladı. Bu kampanya 1926 Genel Grevinden sonra İngiltere işçi sınıfı tarihindeki en büyük örgütlenme ve propaganda çalışmalarından biri olacaktı. Doğu Yakasının işçileri İngiltere’de faşizme karşı verilen en büyük mücadele örneklerinden biri olarak bilinen “Cable Street Muharebesi”ni işçi sınıfının mücadele tarihine kazandıracaklardı.
Cable Street Muharebesi: “Faşizme geçit yok!”
Faşizme karşı mücadelenin ateşini yakanların sloganı hazırdı: “They shall not pass/Geçemeyecekler!” Doğu Londra’nın sokaklarından yükselen bu slogan aynı dönemde İspanya’da Franco faşizmine karşı çarpışanların da sloganıydı: No Pasaran! Dünya işçi sınıfının faşizme karşı mücadelesinin ortak bir sloganına dönüşecek bu slogan, İspanya’da faşizme direnen işçilerle olan dayanışmayı da vurguluyordu. Bölgede yaşayan işçiler ve Yahudi emekçiler faşistlere geçit yok demek için çalışmalara başlamışlardı. Faşizme karşı güçlü bir kampanya yürüten “Faşizme ve Anti-semitizme Karşı Yahudi Halk Konseyi/JPC”, bölgede Yahudi olmayanlarla ve sendikalarla da bağlar kurarak bir imza kampanyası başlattı. Birkaç gün içerisinde yüz bin imza topladı ve bu imzaları İçişleri Bakanlığına faşistlerin durdurulması talebiyle sundu. Elbette bu talep bakanlık tarafından reddedildi. İngiltere’de yaşayan Yahudilerin sözde temsilcisi Yahudi Temsilciler Kurulu ve sözde İşçi Partisi ise işçi ve emekçilere “faşistleri görmezden gelin!”, “protestolardan uzak durun!” ihtarında bulunacaktı. Ancak binlerce emekçi bu uyarılara değil anti-faşist mücadeleyi yükselten örgütlerin çağrısına kulak verdiler. JPC, İşçi Partisinden bir süre önce ayrılan Bağımsız İşçi Partisi, İşçi Gençlik Birliği, komünistler ve mücadeleci sendikalar öncülüğünde 4 Ekimde düzenlenecek karşı gösteri için hazırlıklara girişildi. Haftalar içinde yüzlerce toplantı yapıldı, binlerce poster ve yüz binlerce bildiri dağıtıldı. Faşistler tarafından Doğu Londra’da 4 Ekim öncesi çeşitli saldırılarla gergin bir ortam yaratılma çabalarına hız verilse de tüm bunlar işçi sınıfının gözünü korkutamadı.
Takvimler 4 Ekim 1936’yı gösterdiğinde tüm adımlar sabahın erken saatlerinde atılmaya başlandı. Faşistlerin ilan ettikleri dört ayrı yürüyüş güzergâhı hesaba katılarak, Yahudilerin yoğun yaşadığı bölgeler de göz önünde tutularak olası saldırılara karşı çeşitli hazırlık planları yapılmış, ana caddeler faşistlerin girişine kapatılmıştı. Çeşitli konumlar arasında irtibatı ve koordinasyonu sağlamak için motosikletliler ve bisikletliler örgütlenmiş, barikatların yakınındaki dükkân ve evler anti-faşist doktorların ve hemşirelerin gözetiminde ilk yardım merkezlerine dönüştürülmüştü. Faşistlerin güzergâhlarını değiştirme ihtimaline karşı birçok noktaya gözlemci olarak yerleştirilen genç komünistlerden Yahudi eski askerlere, liman işçilerinden mahalleli emekçi kadınlara Doğu Yakalı işçiler, sıkı bir disiplin içerisinde hazırlandıkları Cable Street muharebesinde çarpışmaya başlamışlardı.
Genç komünistler pankartlarıyla yürüyüşe hazırlanırken Yahudi Eski Askerler Derneği gösterinin başladığını duyurmak üzere sabahın erken saatlerinde Stepney çevresinde muazzam bir disiplin içinde bir yürüyüş gerçekleştirdi. Faşistleri durdurmak yerine anti-faşistlere ve eski askerlerin yürüyüşüne saldırmaya başlayan polis, tarafını çok erken saatlerde göstermişti. On binden fazla polis, “kanun ve nizamı sağlama” söylemiyle, atlı ve yaya birlikleriyle anti-faşist hareketi durdurmak ve ezmek üzere harekete geçti. Polislerin ardından Londra’nın ve ülkenin diğer bölgelerinden otobüslerle taşınan 7 bin civarında faşist de polis eşliğinde saldırılarına başladı. Ancak faşizme geçit vermemeye kararlı 300 bin kişi Stepney boyunca kararlaştırılan noktalarda toplanmaya başlamıştı.
İlk olarak anti-faşist makinistler, faşistlerin yürüyüş güzergâhı üzerinde tramvaylarını barikat görevi görecek şekilde durdurdular ve faşistlerin yolunu tamamen bloke ettiler. Böylesine etkili bir barikat karşısında etkisiz kalan polis ve faşistler dükkânlara ve insanlara saldırmaya devam edip yönlerini Cable Street’e çevireceklerdi. Ancak bu ihtimal anti-faşistler tarafından öngörülmüş, Cable Street savunması için barikat hazırlıkları çoktan yapılmıştı. Mücadele yalnızca faşistlere karşı değil polise karşı da veriliyordu. Faşistler ve polisler bir barikatı aşıp daha güçlü bir barikatla karşılaşıyorlardı. Ters çevrilen kamyonlar, emekçilerin evlerinden getirdikleri mobilyalar, sökülen Arnavut kaldırımları barikat olarak kullanılıyordu. Caddeden geçmeye çalışan faşist yığını ve polisler kadınların evlerin ikinci katlarından fırlattıkları süt şişeleriyle, sıcak sularla, tuğlalarla karşılanıyor; çocuklar atlı polisleri atların toynaklarına doğru fırlattıkları misketlerle engelliyordu. Büyük bir direnişle karşılaşan polis geri çekilmek zorunda kaldı ve faşistlere yürüyüşlerini ters yöne çevirme ve sonrasında dağılma emri verdi.
Sonraki günlerde de haklı gururu yaşamaya devam eden ve sınıfına olan güveni artan Doğu Yakalılar, örgütlenmeye ve faşizme karşı mücadeleye devam ettiler. Cable Street Mücadelesini yaşayan Doğu Yakalı Yahudi komünist Phil Piratin zaferden sonraki günleri şöyle aktaracaktı: “Stepney’de fiziksel olarak hiçbir şey değişmemişti. Yoksul evler, kötü sokaklar, kötü koşullardaki atölyeler aynıydı ama insanlar değişmişti. Başları ve omuzları daha dik görünüyordu. Ve anlattıkları hikâyeler! Her biri bir kahramandı. Berber dükkânlarında sonraki haftalar boyunca sadece bir sohbet konusu vardı. Doklardan ve fabrikalardan işçiler, o Pazar günü Cable Street Mücadelesine katılamayan iş arkadaşlarını barikatların kurulduğu yere getirip, o gün yaşananları tekrar tekrar anlatarak yeniden yaşarlardı. İnsanlar artık örgütlenirlerse faşizmi yenebileceklerini biliyorlardı…”
Cable Street Mücadelesi, Mosley’in kara gömleklilerine ve faşizme karşı ne ilk ne de son mücadele oldu. Sonraki aylar ve yıllarda Mosley ve faşist çetesi saldırılarına ve propaganda çalışmalarına hız vermeyi sürdürdü. Ancak örgütlü mücadele sonucunda faşizme geçit vermeyeceğini gören işçi sınıfı da anti-faşist eylemlerine devam etti. Unutulmaz bir mücadele örneğine dönüşen Cable Street Mücadelesi, o günleri yaşayıp aktaranların hafızasında tüm canlılığını korurken, faşizme karşı yüreğinde mücadele ateşi yanan bugünün kuşaklarına ise dersler sunmaya devam ediyor. Aradan on yıllar geçtikten sonra yaşanan Lewisham mücadelesi de işçi sınıfının aynı doğrultudaki mücadelesine eklenen deneyimlerden birisiydi.
1970’ler: Lewisham Mücadelesi
1970’lere gelindiğinde, Avrupa’yı saran faşizmin yıkıcı etkileri ve İkinci Dünya Savaşının dünya işçi sınıfına yaşattığı tarifsiz acılar hafızalarda henüz tazeliğini korurken, İngiltere’de faşist hareket yeniden canlanmaya başlamıştı. Savaş sonrasındaki onyıllarda Asya’dan, Afrika’dan ve Karayipler’den gelen yoğun göçmen akını, faşist ve ırkçı histerinin yeniden tırmanmasına gerekçe olacaktı. Mosley’in 30’lardaki faşist partisinin yeni versiyonu Ulusal Cephe (NF), bir siyasi parti olarak Şubat 1967’de kuruldu. Ancak esas yükselişini 1970’lerin başında, siyasi istikrarsızlık ortamında gerçekleştirecekti. Derinleşen ekonomik krizi, işsizlik ve yoksulluğu, İrlanda’da büyüyen ulusal sorunu ve değişen demografik yapıyı faşist propagandasına araç olarak kullanan Ulusal Cephe, ilerleyen yıllarda üye sayısını hızlı bir şekilde arttırdı. İlk olarak 1970 seçimlerinde yüzde 5,2 oy alarak dikkatleri üstüne çeken Ulusal Cephe, 1972’de Ugandalı ve Güney Doğu Asyalı mültecilerin ülkeye girişine karşı başlattığı kampanyalarla büyüdü.
1973’e gelindiğinde ise işçi sınıfından oy devşirme arzusuyla işçilerin en can yakıcı sorunlarını adres göstererek özellikle yoksul beyaz işçiler arasında yayılmaya başladı. Hatta Ulusal Cephe Sendikalılar Birliğini kuracak, sınıf kimliğini istismar ederek işçilerin yaşadığı bölgelerde önemli oranlarda tabanını genişletecekti. Saldırılarının hedefinde Siyah ve Asyalı topluluklar vardı. Siyahların ve diğer göçmenlerin beyaz topluma yönelik doğrudan ve fiziksel bir tehdit olduğunu söyleyerek faşist söylemlerini giderek sivriltiyordu. Artan işsizlik ve büyüyen konut sorunu sebebiyle gerilimin yüksek olduğu Londra’nın güneyindeki Lewisham, Ulusal Cephenin saldırgan faaliyetlerini sürdürmek için ideal bir bölge haline gelmişti. “İngiliz toplumunun ahlaki, sosyal ve ekonomik yapısının bozulmasına yol açan” günah keçileri büyük oranda orada yaşıyordu: Siyah göçmenler.
1970’lerin sonlarına doğru siyah nüfusun yoğun olarak yaşadığı Lewisham, siyahlara yönelik polis baskınlarının ve tacizlerinin sıkça gerçekleştiği bir bölgeydi. Mayıs 1977’de bir şafak baskınıyla 21 siyah genç, bölgede gasp olaylarına karışma ve hırsızlık suçlamasıyla gözaltına alındı. Bunun çoğu Ulusal Cephe üyesi olan ırkçı polislerin bir komplosu olduğunu bilen yerel topluluklar ise hızla harekete geçti ve 21 gencin serbest bırakılması talebiyle Lewisham 21 kampanyasını başlattılar. Bu kampanya altında, bağışlar toplandı, faşizme ve ırkçılığa karşı savunma komitesi kuruldu, sayısız toplantılar ve protestolar düzenlendi. Ulusal Cephenin faaliyetleri ise paramiliter güçlerin sendikacılara, muhaliflere, sosyalist ve komünistlere saldırıları eşliğinde devam ediyordu.
Haziran ve Temmuz ayı boyunca devam eden bu saldırıların ardından Ulusal Cephe, büyüyen gerginlikten faydalanmak niyetindeydi. 13 Ağustos 1977 günü için Lewisham’a bir yürüyüş yapacaklarını duyurdu. Ancak o güne kadar Londra’nın çeşitli bölgelerinde faşistlerin ve ırkçıların saldırı girişimleri ve provokasyonları işçi sınıfının ve yerel toplulukların örgütlü gücüyle püskürtülmüş, faşizme karşı mücadele ruhu işçiler arasında yayılmıştı. Faşistlerin bu son provokasyon girişimi de bölgedeki faşizm karşıtı yerel toplulukların, sendikaların, işçi ve emekçilerin direnciyle karşılaştı. “Lewisham Irkçılığa ve Faşizme Karşı Kampanya” hareketi tarafından geniş kapsamlı bir mücadele başlatıldı, yerel işçi toplulukları ve sendika şubeleri harekete geçirildi, faşizme karşı dayanışma ağları örüldü. 13 Ağustos günü geldiğinde, faşistlerin yürüyüşüne karşı anti-faşist gösteri hazırlıkları tamamlanmıştı. Eylem günü, anti-faşistler ilk olarak binlerce polis tarafından engellenmeye çalışıldı. Ancak kitlelerin yıllar içinde faşizme karşı biriken öfkesini ve örgütlü mücadelesini engelleyecek bir güç yoktu. Polisin saldırılarına ve tacizlerine güçlü bir direnç gösteren anti-faşistler polis hatlarını aşarak faşistleri engellemek üzere yürüyüşlerini devam ettirdi. Yürüyüşe geçen 500 Ulusal Cephe üyesine karşılık binlerce anti-faşist sokakları doldurarak faşistlere geçit vermedi.
1970’ler boyunca Ulusal Cephenin yükselişine karşı uyanık olan mücadeleci sendikalar, geçmiş deneyimleri hatırlayan eski kuşaktan işçiler, deneyimlerin aktarıldığı yeni kuşak genç işçiler faşist tehlikeye karşı sokaklarda, mahallelerde ve işyerlerinde seferber olarak karşılık verdi. 1930’lardan devraldığı anti-faşist mücadele mirasını yeni kuşaklara devretti. Bugün İngiltere’de işçi sınıfı örgütlü gücünü geçmişe oranla yitirse de faşizme ve ırkçılığa karşı mücadeleci damarını koruyor. Cable Street’ten Lewisham’a geçmişin mücadele deneyimleri bugün yeniden yükseliş eğilimi gösteren faşist tehlikeye karşı mücadeleye ilham olmaya devam ediyor.
Kaynakça:
- https://tribunemag.co.uk/2021/10/remembering-the-battle-of-cable-street
- https://tribunemag.co.uk/2023/08/remembering-the-battle-of-lewisham-2
- https://anticapitalistresistance.org/the-battle-of-lewisham-1977/
- Phil Piratin, Our Flag Stays Red, London Thames Publications, 1948
- Tony Kushner, Nadia Valman, Remembering Cable Street: Fascism and Anti-Fascism in British Society, Valentine Mitchell, 2000
link: Suna Akaltan, İngiltere Tarihinden Faşizme Karşı Mücadele Sayfaları, 13 Kasım 2024, https://marksist.net/node/8381
Korku Korumaz, Savunmasız Bırakır
Ekim Devrimi İlk Kızıl Şerittir…