Arjantin’de, 19 Kasımda devlet başkanlığı seçiminin ikinci turu yapıldı. Krizden çıkmak adına emekçilerin ümüğünü sıkan politikaları hayata geçiren ve önceki dönemin Maliye Bakanı olan Peronist Sergio Massa bir tarafta, devletin elini ekonomiden çekeceğim diyerek neoliberal ekonomi politikalarını en sertinden uygulamayı vadeden, sosyalistleri düşman olarak nitelendiren, geçmişteki faşist cunta dönemini açıktan savunan Özgürlük Gelişimi Partisinin adayı Javier Milei diğer tarafta yarıştı. Katılım oranının yüzde 76 olduğu bu seçimi, ilk turu ikinci sırada tamamlamış olmasına rağmen oyların yaklaşık yüzde 56’sını alarak rakibine açık ara fark atan faşist Milei kazandı. Aşırı sağın yükselişini tescillediği bu seçimde Arjantin’in yerleşik siyaseti Peronizm ise kelimenin tam anlamıyla çöktü.
Görülüyor ki, son yirmi yılda devrimci durumlara tanık olan Arjantin bile, faşist liderlerin, hareketlerin tüm dünyada yükselişe geçtiği süreçte “zamanın ruhunun” dışında kalamadı. Ağır ekonomik krizin yol açtığı sorunların devrimci yoldan çözülmemesi, bir kez daha faşist bir liderin önünün açılmasını sağladı. Milei’nin iktidara gelmesi henüz faşist bir rejimin işbaşına geldiği anlamına gelmiyor. Ama Arjantin’de faşizm tehlikesinin ne kadar canlı olduğunu da net bir biçimde gösteriyor.
Milei, televizyonlardaki tartışma programlarında bağıra çağıra yaptığı tartışmalarda sergilediği performanslarla tanınmaya başlanmıştı Arjantin’de. Sansasyonel davranışlarıyla, gülünç hareketleriyle, uç görüşleriyle ve demagojik sözleriyle sürekli gündeme geldi. İlgi çektikçe daha fazla gündemde kalması sağlandı, önü açıldı ve zamanla bir “medya maymunu” olmanın ötesine geçmeye başladı. Artık pek çok ülkede faşist siyasetlerin ortaklaşmış retoriği haline gelen ifadelerle insanlara seslendi. İpe sapa gelmez görüşleri ve aptalca hareketleri özellikle soldan birçok kişi tarafından eleştirilmesine, tartışılmasına ve neticede daha fazla onun konuşulmasına sebep oldu. İlgi üzerine yeterince toplandığında, toplumu kutuplaştıracağı test edilip onaylanmış çeşitli konularla ilgili ortaya attığı oltalara gelenler sayesinde insanları boş tartışmalara sürükleyerek de yapay bölünmelere yol açtı. Pek çok yerde olduğu gibi açtığı bu tartışmalar sayesinde taraflardan bir kesimini kendi yanına çekmeyi başardı. IMF’nin gözetiminde hükümetin uyguladığı 50 milyar dolarlık “kurtarma” programından sonuç alınamadığı ortamda da mevcut uygulamalara karşı diline doladığı sivri sözlerle, sistem karşıtıymış gibi görünen keskin çıkışlarıyla giderek bir siyasi figür haline gelmeye başladı.
Trump, Bolsonaro, Orban, Meloni, Milei gibi aşırı sağ, faşist liderlerin yükselişi zaten çok benzer biçimde gerçekleşiyor. Neredeyse aynı yönergeyi takip ediyorlarmışçasına birörnek adımlar atarak siyasette yükseliyorlar. Hem sağ hem sol siyasete keskin eleştirilerde bulunarak güya siyaset üstülermiş gibi görüntüler vererek kendilerini ifade ediyorlar ve bu durum sosyalizmin güçlü etkilerinin olmadığı bir ortamda, klasik burjuva siyasetinden artık tiksinen, bıkmış, usanmış kesimlere çekici gelmeye başlıyor.Ailenin korunmasına ilişkin laf salatalarıyla, bol bol dindarlık propagandası ve milliyetçi duyguları alabildiğine kabartan yüksek miktarda ajitasyonla, aşı karşıtlığından “küreselcilerin” komplolarına uzanan çeşitli konularda kullandığı “ilgi çekici” söylemlerle çeşitli kesimlerin tepkisel duygularını yönlendirerek kendi siyasetlerine akıtmayı başarıyorlar.
Milei, ülkenin enflasyon belasından ancak dolarizasyonla kurtulabileceğini, merkez bankasını kapatacağını, ekonomik krize yol açan başlıca sebebin kamu harcamaları olduğunu, bu nedenle kamuya ayrılacak bütçeyi azaltacağını, eğitim, sağlık, ulaştırma, çevre, çalışma gibi pek çok bakanlığı kapatacağını, sosyal destek harcamalarını keseceğini,özel şirketlerin üzerindeki vergi “yükü”nü azaltacağını, bunu yaparken de emeklilik maaşlarına ayrılan bütçeyi daraltacağını anlattı propaganda dönemi boyunca. Ayrıca suça karşı demir yumruk gösterilmesi, kürtajın her koşulda yasaklanması, organ ticaretinin yasal hale getirilmesi gerektiğini savundu.
Arjantin’e ilişkin haberlerin, değerlendirmelerin çoğunda Milei’nin uç söylemleri ve tuhaf davranışları öne çıkıyor, bunlar konuşuluyor. Onun görüşlerinin asıl temellerini oluşturan sermayenin acil ihtiyaçlarını gözetip emekçilerin haklarına ve örgütlenmelerine saldırıları hayata geçirmeyi planlayan programı üzerinde ise yeterince durulmuyor. IMF, Arjantin’de bütçe açığının önemli oranda düşürülmesini, kamu kurumlarına ve sosyal yardımlara ayrılan kaynakların azaltılmasını ve enerji piyasasındaki sübvansiyonların azaltılarak fiyat kontrollerinin kaldırılmasını bekliyor. Milei, IMF’nin bu beklentilerinin karşılanması için en uygun kişi aslında. Nitekim Arjantin burjuvazisi de Milei’deki bu “cevheri” değerlendirme noktasına gelmiş görünüyor.
İlk turun ardından, merkez sağı temsil edip seçimden üçüncü sırada çıkan Patricia Bullrich ve eski Devlet Başkanı Mauricio Macri gecikmeden Milei’ye desteklerini açıkladılar ve onlara oy veren kesimlerin ikinci turda neredeyse blok olarak Milei’ye oy vermesini sağladılar. Milei başkan seçildi ama ülkeyi yönetmek için başta Macri olmak üzere merkez sağın tümünün desteğine ihtiyaç duyuyor. Çünkü Milei’nin partisi meclislerde azınlıkta ve ülke yönetiminde görevlendirebileceği yeterli sayıda ve nitelikte kadrosu yok. Bu nedenle Milei, yasaları çıkarabilmek ve bürokraside görevlendirmeler yapabilmek için merkez sağın desteğini almak zorunda. Ayrıca Milei’nin partisi federal yönetimlerin valiliğine de sahip değil. Bu durum merkez sağın başlangıçta Milei üzerinde belirgin bir kontrolü olacağı anlamına gelse de başka örneklerde olduğu gibi pekâlâ Milei de zamanla bu kesimleri yönlendirebilecek pozisyona gelebilir. Hele bir de “benim programım Arjantin’i kurtaracak ama elimi kolumu bağlıyorlar, beni kısıtlıyorlar” demagojisiyle kitlelerde mağduriyet algısı yaratabilirse önünü iyice açma ihtimali var.
Bu süreçte Milei’nin dünyadaki aşırı sağ partilerin ve faşist liderlerin tam desteğini alacağı da açık. Nitekim seçimi kazandığı anlaşılır anlaşılmaz onu ilk tebrik edenler ABD eski başkanı ve Cumhuriyetçi Partinin 2024 başkan aday adayı Donald Trump ve Brezilya’nın eski devlet başkanı Bolsonaro oldu. Trump, “Javier Milei’yi Arjantin’in devlet başkanlığı için yürüttüğü harika yarış için tebrik ederim. Tüm dünya izliyor. Seninle çok gurur duyuyorum. Ülkeni iyileştireceksin ve gerçekten Arjantin’i yeniden harika yapacaksın” dedi. Trump önümüzdeki yıl başkanlığa yeniden seçilirse Milei’nin elinin ne kadar rahatlayacağını ve işçi sınıfına karşı daha da pervasızlaşacağını tahmin etmek güç değil.
Milei’nin programındaki vaatlerinden hangilerini hayata geçirebileceğini zaman gösterecek. Ama onun önemli bir misyonu var ki bu konuda burjuvazinin tüm kesimlerinin desteğini arkasına alacağı kesin. O da Arjantin’de işçi sınıfını tümüyle kontrol altına almak, sendikaları daha da geriletmek, öğrenci örgütlerini ve mahalli örgütlenmeleri dağıtmak yani burjuvazinin saldırı programını eksiksiz hayata geçirebilmek için toplumsal muhalefetin bütün unsurlarını baskılamak. Çünkü sendikalar, mahalli örgütlenmeler, öğrenci ve meslek örgütlenmeleri her şeye rağmen varlıklarını ve etkilerini sürdürüyorlar ve bu durum burjuvazi için büyük bir ayakbağı oluşturuyor. Askeri cuntanın ezip zayıflattığı sosyalist örgütlerden sonra sıra bu örgütlenmelerin yok edilmesine gelmiş görünüyor. Ki Milei bu işi “layıkıyla” yapacak donanıma fazlasıyla sahip.
Nitekim seçim sonrasında yaptığı zafer konuşmasında, odaklanacağı noktaları ve hedefleri net bir biçimde ortaya koydu. Ülke tarihinde yeni bir sayfa açtıklarını, Arjantin’in yeniden inşasına başladıklarını söyleyen Milei, “Çöküş modelinin sonu geldi, artık geriye dönüş yok. Nereden gelirse gelsin yeni Arjantin’e katılmak isteyen herkes memnuniyetle karşılanacak” dedi. Konuşmasının en önemli bölümüyse bundan sonra söyledikleriydi. Bu süreçte hayata geçireceği politikalara karşı olanlar için, toplumun bazı kesimlerinin yapılacaklara direneceklerini belirtip, “Şiddete başvuranlara, düzeni bozanlara yer yok. Kanunları uygulamada amansız olacağız” dedi.
Dünyanın her yerindeki sosyalistler bu sözlerin anlamını gayet iyi bilirler. Çok yönlü ve çok boyutlu bir saldırı dalgası tetikte beklemektedir. Burjuvazi geniş kapsamlı bir saldırı programını hayata geçirmeye girişeceğinin ve buna direnecek olan sosyalistlere, mücadeleci işçilere, kurumlara elindeki tüm araçlarla şiddetli biçimde saldıracağının mesajını vermektedir.
Kapitalizmin tarihsel krizinin döşediği zeminde yükselen faşist politikaların ve siyasetçilerin gelip geçici olmadığı ve dünya çapında birbirleriyle dayanışarak neredeyse ortak bir programla hareket ederek ilerledikleri ortadadır. İlan edilmemiş bir “faşist enternasyonal” dünya çapında ilerlemektedir ve son olarak Arjantin ve Hollanda’da önemli bir mevzi kazanmıştır. Bununla birlikte, krizin alabildiğine derinleştiği Arjantin’de burjuvazinin ve Milei’nin kafasındaki saldırı programlarını hayata ne ölçüde geçirip geçiremeyeceklerini ancak önümüzde dönemde görebileceğiz. Bu noktada belirleyici olan, işçi sınıfının ve sosyalistlerin örgütlü mücadelesi olacaktır. Bu mücadele yükseldiği ölçüde, Arjantinli işçilerin burjuvazinin cephelerinde yaratacağı olası bozgunlar tüm dünyadaki işçilere de moral kazandıracaktır.
link: Selim Fuat, Faşizm Arjantin’de de Mevzi Kazandı, 28 Kasım 2023, https://marksist.net/node/8134
Bangladeş’te Tekstil İşçilerinin Grevi Sürüyor
Yakılan Afgan Göçmen İşçi Kardeşimizdir!