Molla rejimi altında ezilen, açlığa, sefalete mahkûm edilen İranlı yoksul emekçilerin rejime olan öfkesi büyüyor. Emperyalist savaşın bölgedeki taraf ve aktörlerinden biri olan İran’ın artan savaş maliyeti, rejimin yolsuzlukları, keyfiliği ve pandemi sürecinde sağlık hizmetleri başta olmak üzere kamu hizmetlerinin çökmesi ülkedeki sorunları daha da kronik hale getirdi. Giderek büyüyen sorunların faturası ise nüfusun %60’ından fazlasının derin bir yoksulluğa itilmesiyle işçi ve emekçilere ödetiliyor. Ekonomik sorunların temel sebebi olarak ABD’yi hedef gösteren rejim temsilcileri ise kendi servetlerini büyüttükçe büyütüyor. Forbes dergisinin yayınladığı rapora[*] göre likit varlıkları bir milyon doların üstünde olan kişilerin sayısı 2020 yılında dünyada %6,3 oranında artarken, İran’da %21,6 oranında arttı. Sayıları 250 bine ulaşan dolar milyonerlerinin toplam serveti ise %24,3 oranında büyüdü.
Artan çelişkiler ve yoksulluk karşısında emekçilerin öfkesi özellikle 2017’den bu yana yüzlerce protesto, grev ve direnişle rejime karşı mücadeleye dönüşmüş durumda. Başta petrol, doğalgaz ve enerji sektöründe çalışan işçiler olmak üzere öğretmenlerin, emeklilerin, sağlık emekçilerinin yürüttükleri mücadelede baskıcı rejimin işçi ve emekçilere dayattığı sefalet koşullarına karşı ortak sesler yükseliyor. İranlı işçiler kamu hizmetlerinin çökmesine, açlık sınırının bile altında olan ücretlerinin aylarca ödenmemesinin “kural” haline getirilmesine, sosyal haklar ve iş güvencesinin olmayışına, bağımsız sendikal örgütlenme haklarının tanınmamasına karşı ülke genelinde eylemler gerçekleştiriyorlar.
Grev, direniş ve kitlesel protestolar artıyor
2021’in Mayıs ayından bu yana, her türlü şiddete rağmen devlet kurumları önünde düzenlenen mitingler de dâhil olmak üzere protestolar ve grevler İran’ı bir baştan bir başa sarmış durumda.
2020 yılında fabrika işgali de dâhil çetin mücadeleler veren Haft Tapeh şeker fabrikası işçileri, İran’da pek çok işçiye umut vermiş, örnek olmuştu. 1960’lara dayanan uzun bir mücadele deneyimine sahip Haft Tapeh Şeker Kamışı İşçileri Sendikası eşliğinde mücadeleye girişen işçiler, fabrikanın özelleştirilmesine, sefalet ücretine, işten çıkarmalara ve taşeronlaştırmaya karşı yürüttükleri mücadelelerinde hem yerel hem de bölgesel düzeyde dayanışma ağları geliştirmek için çaba sarf ettiler. 2021 Haziranında mücadelelerini başarıyla sonuçlandıran Haft Tapeh işçileri, fabrikanın yeniden devlet işletmesi haline getirilmesini başardılar. Önemli taleplerini kabul ettirmeyi başaran işçiler, gecikmiş maaşlarının hemen ödenmesini, işten atılan işçilerin derhal işe geri alınmasını, taşeron işçilerin kadroya geçirilmesini, yaygın ve ücretsiz Covid-19 aşılarının yapılmasını talep ederek mücadelelerini sürdürüyorlar.
Önemli sektörlerden biri olan petrokimya ve enerji alanındaki işçilerin, kötü çalışma koşullarına, hızlı artan enflasyon karşısında eriyen ücretlerine, işçilerin ve ailelerin en temel ihtiyaçlarının dahi karşılanamamasına karşı başlattıkları grev 2 ayı geride bırakmış durumda. Grevci işçiler tarafından kurulan Taşeron Petrol İşçileri Örgütlenme Konseyinin öncülük ettiği greve ağırlıklı olarak dünyanın en büyük doğalgaz sahası olan Güney Pars doğalgaz sahasındaki taşeron firmalarda çalışan işçiler katılıyor. Bu bölge, İran devleti tarafından petrol ve gaz ihracat bölgesi olarak inşa edilip özel şirketlere açılmış devasa bir alan. Söz konusu şirketlerin sahipleri ise doğrudan ve dolaylı olarak Molla rejiminin bürokratlarından oluşuyor. Zaten işçi haklarının çok sınırlı olduğu ülkede bu sahalarda kölece çalışma koşulları altında sözleşmeli işçiler çalıştırılıyor. İşçilere insanlık dışı çalışma koşullarını reva gören rejim ayrıca doğayı da talan etmekten geri durmuyor. Özellikle maden rezervlerinin olduğu bölgelerde çevre kirliliği, temiz su kaynaklarının yok edilmesi kuraklığı arttırıyor, bölgede yaşayan ve geçimini tarımla sağlayan emekçilerin de yaşam alanlarını yok ediyor.
Doğanın dizginsizce sömürüsü, yetersiz altyapı hizmetleri ülke genelini etkileyen önemli sorunlara yol açıyor. Geçtiğimiz Temmuz ayında önce yaygın elektrik kesintileriyle başlayan ve kısa sürede ülke geneline yayılan kitlesel protestolar, daha sonra su kesintileriyle birlikte emekçilerin sabrını taşırdı. Huzistan başta olmak üzere Tahran, Tebriz, Ahvaz gibi pek çok büyük şehirde emekçiler sokaklara döküldü. 50 dereceyi bulan dayanılmaz sıcaklıklarda su ve elektrik gibi temel ihtiyaçların karşılanmaması rejime karşı hoşnutsuzluğu daha da büyüttü. Onlarca şehirde çoğunluğunu gençlerin oluşturduğu emekçiler, baskıyla iktidarını sürdürmeye çalışan rejimin karşısına dikilerek “Kahrolsun Molla Rejimi”, “Diktatöre Ölüm” sloganları yükseltiyorlar. Protestoların yoğunlaştığı Huzistan eyaletinde, baskının dozunu arttıran rejim biri çocuk 10 kişinin canını aldı. Dayanışma ağlarını kesmek ve protestoları yalnızlaştırmak için internet erişimini kapattı. Ancak rejim kitlesel gözaltılar, dayak ve işkenceyle protestoları bastırmak istese de başkent Tahran başta olmak üzere pek çok bölgede Huzistan ile dayanışma eylemleri devam ediyor.
Irak sınırında yer alan ve Arapların çoğunlukta olduğu Huzistan eyaletindeki su sorunu, Molla rejiminin sanayileşme stratejisinin doğurduğu kronikleşmiş bir sorun ve emekçiler yıllardır bu soruna karşı mücadele ediyorlar. Çevre felâketlerine yol açacağı uyarılarına rağmen bildiğini okuyan rejim, kurduğu barajlarla İran’ın merkezine ve sanayi alanlarına taşınacak su ve elektrik üretimini buradan sağlamayı amaçlıyordu. Rejim temsilcilerinin “mühendislik hatası” diyerek üstünü örtmeye çalıştıkları suçları yüzünden 63 köy sular altında kalmış, binlerce emekçi yerinden yurdundan edilmişti. Bereketli toprakları adeta çöle çevrilen Huzistan’da işsizlik oranı resmi rakamlara göre %25’lerin üzerinde. Gerçekte bu oran çok daha yüksek. 2019 Kasımında yoksul emekçiler bu sorunlar ekseninde bir kez daha rejime başkaldırmış fakat su ve ekmek talepleri kanla bastırılmıştı. Ancak salgın, aşırı sıcaklar, artan yoksulluk su sorununu giderek büyüttü ve emekçileri bir kez daha ayağa kaldırdı. Etnik kökeni farklı insanların iç içe yaşadığı bu eyalette emekçilerin mücadelesi sadece zor gücüyle değil farklı etnik gruplar birbirine kırdırılarak da yok edilmeye çalışılıyor. Ancak her şeye inat “Arap, Fars, Türk, Birleşin!” sloganlarının yükselmesinin önüne geçilemiyor.
Emekçilerin değişim isteği
Genel hoşnutsuzluğun büyüdüğü, yaşam koşullarının her geçen gün daha da katlanılmaz hale geldiği ülkede geçtiğimiz Haziran ayında gerçekleşen 2021 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yaşananlar İranlı işçilerin düzene olan cevabı niteliğindeydi. 1979’dan bu yana en düşük katılımın gerçekleştiği cumhurbaşkanlığı seçimlerinde İbrahim Reisi yeni cumhurbaşkanı seçildi. Resmi verilere göre seçimlere katılımın oranı yaklaşık %48 iken kullanılan oyların %14’ü boş ve geçersizdi. Tahran başta olmak üzere büyük kentlerde seçimlere katılım çok daha düşük düzeyde kaldı. İbrahim Reisi’nin seçim sürecinde rejimin tüm desteğine rağmen büyük oranda boykot edilmesinin önüne geçilemedi. 2019 yılında dini lider Hamaney tarafından yargının başına getirilen Reisi, 1988’de aralarında mücadeleci işçilerin, sosyalistlerin de olduğu 30 bin siyasi mahkûmu darağacına gönderen “Ölüm Komisyonları”nın en aktif üyesi konumundaydı. Ayrıca Reisi 2009’daki seçim sürecinde rejime yönelik protestoların bastırılmasında önemli roller üstlenmiş birisi.
Seçimlere gidilen süreç, ülkenin pek çok şehrinde farklı sektörlerden on binlerce emekçinin grev ve direnişlerinin sürdüğü, rejime olan öfkenin daha kitlesel şekilde açığa çıktığı bir süreçti. Uzun süredir dayanılmaz koşullar karşısında “Ekmek, İş, Özgürlük” (Nan, Kar, Azadi) taleplerini yükselten emekçiler Mayıs ayından bu yana siyasal talepleri de dillendiriyor, baskıcı rejimi hedef alan sloganlar atılıyor. Seçimlere yönelik boykot çağrıları, pek çok kesimden emekçide karşılık buldu. Molla rejiminin kötü ile daha kötü arasında tercih yapmaktan başka bir anlam ifade etmeyen sözde seçimlerinde milyonlarca emekçi sandığa gitmedi.
İşçi sınıfı başta olmak üzere toplumsal mücadelenin yükselmesinden ve artık doğrudan iktidarı hedef alan taleplerden korkan Molla rejimi, hakkını arayan, açlığa ve yoksulluğa karşı sesini yükselten, boyun eğmeyen işçileri, emekçileri zindanlarla, idam cezalarıyla, işkenceyle yıldırmaya çalışıyor. İktidara çöreklenen mollalar ve bunların semirttiği kapitalistler zenginlik içinde yüzerken, işçi ve emekçilerden kahreden yaşam koşullarına razı gelmelerini istiyorlar. Ancak İranlı işçi ve emekçiler mücadeleyi büyütüyorlar. Bugün İran’da patlayan öfke yıllardır biriken sorunlar üzerinden şekilleniyor. İşçilerin, öğrencilerin, çiftçilerin ve toplumun daha pek çok kesiminden emekçilerin taleplerinin ortaklaşması, protestolardaki artan dayanışma, rejimi endişelendiren en önemli faktördür. Molla rejimi, bu dayanışmayı kırmak, mücadelelerin ortaklaşmasının önüne geçmek için uğraşsa da işçileri yıldıramıyor. Fakat mücadeleyi daha ileriye taşıma, sürekliliğini sağlama ve hedeflerini netleştirme noktasında işçi sınıfının devrimci örgütlerine olan ihtiyaç kendisini gösteriyor. İran işçi sınıfının yoksulluğuna, sömürüsüne, üzerindeki baskıya son verecek olan, 1979’un da dersleriyle kurulacak ve büyütülecek bir devrimci örgütlülük sayesinde Molla rejimiyle birlikte kapitalizmi de yıkıp iktidarı ele geçirmesidir.
link: Pınar Şafak, İran’da Büyüyen Öfke Rejimi Hedef Alıyor, 19 Ağustos 2021, https://marksist.net/node/7435
Van’ın Mülteci Mezarlığı ve Kapitalizmin Manzarası
Batı Yakasının Eskimeyen Hikâyesi