Hatay/Samandağ’da bir yakınını kaybeden insanlar, vefatın kırkıncı gününde Arapça bahhur dedikleri tütsüleri yakıp, mezarın üstünü riyhen dedikleri mersin ağacı dallarıyla örterlermiş. Bu geleneği birçoğumuz depremin kırkıncı gününde ellerinde bahhur ve riyhen dallarıyla yürüyen Samandağlı kadınlardan öğrendik. Kadınların gözlerinde yaş, seslerinde öfke vardı. Yürüdükçe yeni sesler karıştı seslerine, yeni adımlar eklendi adımlarına. Ellerindeki riyhen dalları yıkılan kentlerinin griliğini dağıtıyordu. İçlerinden biri şöyle haykırıyordu: “Kaldırın riyhenleri, vedalaşın sokaklarla, enkazlarla… Çünkü hep birlikte yeniden kuracağız. Yaşamı hep birlikte yeniden örgütleyeceğiz. Gitmeye hiç niyetimiz yok. Bu sokaklarda yaşamaya devam edeceğiz.”
Yakınlarının cenazesini kırk gün geçmesine rağmen enkazdan çıkaramayan kadınlar, bir elleriyle gözyaşlarını silip diğer ellerindeki riyhen dallarını enkaza bıraktılar. Onların mezar yeri o enkazlardı çünkü. Acılılardı, kederlilerdi ama aynı zamanda çok da öfkelilerdi. “Unutmak Yok! Affetmek Yok! Helalleşmek Yok!” diyerek söz verdiler birbirilerine. “Hüznümüz isyanımızdır, sesimizi duyan var mı?” diye sordular hep bir ağızdan. Samandağlı kadın kardeşlerimiz, bilin ki kilometrelerce öteye ulaştı sesiniz. Sizi duyuyoruz, sizi görüyoruz. Bilin ki, acınız acımız, isyanınız isyanımızdır. “Buradayız, gitmiyoruz!” diye haykırıyorsunuz hep bir ağızdan. Biz de sizin yanınızda olmaya, sizlerle dayanışmaya devam edeceğiz. “Hakkımızı helal etmiyoruz!” diyorsunuz. Haklısınız, yerden göğe kadar haklısınız. Bunca insanın hakkını alıp üstüne bir de helallik isteyenlere hak helal edilmez.
Yürüdüğünüz sokaklar gri, gökyüzü gri, her şey gri… Hâlbuki Mart ayıyla birlikte toprak yeşerir, ağaçların dalları çiçeklerle bezenir. Yaşanan acılar tüm renkleri soluklaştırsa da, bir şey yeniden toplum tarafından tecrübe edildi: “ÖRGÜTLÜ OLMAK HAYAT KURTARIR! EMEKÇİ DAYANIŞMASI YAŞATIR!” İşte bizlere bu bilinci taşıyan tarihimizdir, geçmiş mücadele deneyimleridir. 8 Mart, 1 Mayıs, 15-16 Haziran gibi mücadele günleri bu deneyimlerden bazılarıdır. Tıpkı doğanın uyanışı ve canlanışı gibi, bu tarihsel mücadele günleri de işçi sınıfımızın mücadelesini hareketlendirir. Bu deneyimleri yeni işçi kuşaklarına öğretmek, hatırlatmak ve tarihimize sahip çıkmak için sosyalist işçiler var güçleriyle çalışıyorlar. Tıpkı dayanışma merkezleri kurarak sizlerle, sizler için var güçleriyle çalıştıkları gibi. Çünkü böylesi mücadele günleri de, sınıfımızın insanlarına kıymet verilmemesi, emekçilerin hor görülmesi sonucunda ortaya çıkmıştır. Geçmiş işçi kuşakları yaşadıkları haksızlıklara, eşitsizliklere, adaletsizliklere, değersizleştirmeye, aşağılanmaya, yok sayılmaya karşı isyan etmişlerdi. Günü gelip bedel ödediklerinde geri çekilmemişlerdi. Çünkü örgütsüzlüğün bedeli, mücadele ettiğimiz için ödeyeceğimiz bedellerden çok daha ağır ve yıkıcıdır.
Deprem, sel gibi doğa olaylarını felâkete çevirenin kapitalistler ve onların siyasi temsilcileri olduğu, bugün toplumun çok daha geniş kesimleri tarafından acı tecrübelerle görülüyor. Gördüklerimizi unutmamak, unutturmamak, nedenlerini daha fazla anlamak ve kavramak zorundayız. İsyan etmek, “artık yeter” demek ve mücadele etmek bizler için hayatidir. Giden canlarımızı geri getiremeyiz ama bilelim ki çekilen acılar boşa gitmez. Hesabını birlikte sormak için, gün isyanımızı büyütme ve örgütlü mücadeleye dönüştürme günüdür. Yüreklerimize düşen ateş, ellerimizdeki riyhen dalları mücadelemize meşale olsun! Kafanızı kaldırıp gökyüzüne baktığınızda, güneşin gri ve tozlu enkazların ardından batışına üzülmeyin. İnanın ki, bu aynı zamanda doğacak günün de müjdecisidir!
link: Kocaeli/Gebze’den bir kadın işçi, Unutmak Yok! Affetmek Yok! Helalleşmek Yok!, 26 Mart 2023, https://marksist.net/node/7943
Fransa’da Emeklilik Saldırısına Karşı Dişe Diş Mücadele
Oyuncaklar Her Zaman Masum Değildir!