Dostlar, ben bu yazıyı, okuduğum iki gazete haberinin üzerine yazma gereği duydum. Kamu kurumlarına vasıflı işçi yetiştiren iki yıllık yüksek okul (üniversite) öğrencisiyim. Okulda idari bölümde çalışan memurları yakından tanıma fırsatım oldu. Hepsi de devletin onlara farklı olarak verdiği maaşla ev, araba gibi belirli mülklere sahip insanlar. Bu mülkleri nedeniyle kendilerini maaş karşılığı patrona çalışan işçilerden farklı bir sınıf olarak görüyorlar. Burjuvalar gibi giyinip, onlar gibi davranmaya çalışıyorlar, kariyer yapmak ve yükselmek için can atıyorlar ve genelde sistem içinde bireysel kurtuluş çareleri arıyorlar. Ellerindeki o azıcık mülk onları işçi sınıfının çektiği çoğu dertten kurtaramıyor ama onlar inatla kendilerini işçi sınıfından ayrı tutup sınıf atlama hayalleri kuruyorlar. Oysa durum şu ki: memurlar da işçiler gibi maaşla çalışır yani bir patronu vardır ve hizmet üreten ofis işçisidir. Ama okulumuzdaki memurlar küçük-burjuva bir tavırla işçi sınıfından ve sınıf mücadelesinden kaçmakta, burjuvazinin propagandasına kapılmaktadırlar. Burjuvazi, yani patronlar, işçiler arasındaki ücret farkını kasıtlı koymaktadır. Bu yolla işçilerin kendi aralarında rekabet etmeleri, birbirlerinden ayrılmaları ve bireysel davranmaları sağlanmaktadır.
Gazete haberlerine gelecek olursak, ilk haber şöyleydi: Geçici işçiler için tavan, memur maaşını aşmadı! Maliye Bakanlığı kamuda çalışan geçici işçilerin sözleşmeli personel statüsüne ya da sürekli işçi kadrosuna geçirilmesinde maaşları belirledi ve kurumlarca belirlenen teklif süresini 29 Hazirana kadar uzattı. İkinci haber ise şöyleydi: Performansa göre memur ücreti geliyor! Sağlık Bakanlığı personeline uygulanan “performansa göre memur ücreti” uygulaması, memurlar tarafından ücretlerde dengesizliğe yol açtığı için eleştiriliyordu. Ama Maliye Bakanlığı 2009 yılında tüm kamu kurumlarında bu uygulamaya geçileceğini açıkladı.
Mezun olduğunda büyük ihtimalle kamu kuruluşlarında ofis işçisi olarak çalışacak olan bir öğrenci olarak ben bu iki olayı şöyle değerlendiriyorum. Burjuvazinin yönetim ve baskı aygıtı olan devlet, memurların sayısını azaltıp daha az maaş ve hak vereceği geçici işçi uygulaması ile bu alanda yeni bir saldırıyı zaten başlatmıştı. Çünkü geçici işçiler izin ve toplu iş sözleşmesi gibi birçok haktan mahrumdur. Bunların maaşları tek taraflı olarak patron (devlet) tarafından belirlenmektedir. Bir de şunu söyleyeyim ki, memurlar kendilerini işçi olarak görmezken, devlet memurları “sürekli işçi kadrosuna” sokmak için şimdiden çalışmalarını başlatmış durumda.
Diğer habere gelince, ben bu haberden şunu anladım: Performansa göre memur ücreti demek, tekstil işçilerine uygulanan parça başı ücret gibi bir uygulamadır ve bu da son tahlilde aynı zaman zarfı içinde daha fazla çalışmak ve daha fazla sömürülmek demektir. Sonuç itibarıyla işçi sınıfına yönelik sosyal ve ekonomik hak gasplarından, yani patronların ve onların devletinin genel saldırısından memurlar da nasiplerini almaktadırlar. Memurlar mücadeleden uzaklaştıkça saldırılar her gün biraz daha artmaktadır.
Ben bu noktada kendilerini işçi sınıfından ayrı tutanlara şunları sormak istiyorum: Hangi memur var ki hastane kuyruğu, kira, ulaşım, geçim zorluğu gibi sorunları yaşamıyor? Kaç memur çocuğunun eğitim ihtiyacını layıkıyla karşılıyor? Kaç memur var ki kendisinin ve ailesinin sosyal ve ekonomik ihtiyaçlarını tam olarak karşılayabiliyor? Kaç memur haklarının ve maaşının yeterli olduğunu söyleyebilir? Ek iş yapan birçok memurun olduğunu hepimiz biliyoruz. Bunun yanında şu da açık ki, memurlar sendikalar aracılığı ile mücadele yürütmeden haklarını koruyamıyorlar. Sıkıntıları, yaşam koşulları, sorunları büyük oranda aynı iken, bu hayattaki tüm kötülüklerin kaynağı sınıflı sömürü sistemi, kapitalizm iken ve çözüme giden yol ancak işçi sınıfı mücadelesinden geçiyorken, memurlar kendilerini nasıl işçi sınıfından ayrı düşünebilir? Bu sistemde bireysel kurtuluşun bir hayal olduğu yeterince açık değil midir? Öyleyse işçi sınıfının bir parçası olan kamu hizmet işçileri, yani memurlar, kendi çıkarlarını işçi sınıfının çıkarlarından ayrı, kendilerini de işçi sınıfından ayrı düşünmemelidirler. Aksi takdirde patronların, yani burjuvazinin saldırıları sürecek ve memurlar daha birçok haktan mahrum edilecektir. Bedeller ödenerek kazanılmış hakların korunması ve yeni hakların kazanılması ancak sınıf mücadelesinin yükseltilmesine, işçi sınıfının örgütlü mücadelesinin ilmik ilmik örülmesine bağlıdır. Ben bu anlamda, memurlara ve işçi sınıfının diğer tüm mensuplarına olduğu kadar, devlet ya da ofis işçisi olarak çalışacak ve hatta birçoğu işsiz kalacak olan öğrencilere de haydi örgütlü mücadeleye diyorum!
Kurtuluş Yok Tek Başına, Ya Hep Beraber Ya Hiçbirimiz!
Örgütlüysek Her Şeyiz, Örgütsüzsek Hiçbir Şey!
Birleşen İşçiler Yenilmezler!
link: Esenler’den MT okuru bir üniversite öğrencisi, İşçi Olduklarını Kabul Etmeyenlere, 15 Haziran 2007, https://marksist.net/node/1532
ÖSS Duvarını da, Kapitalizm Duvarını da Yıkalım!
Gebze’de 15-16 Haziran Etkinlikleri