Bonapartizmden Faşizme adlı kitabında şöyle diyor Elif Çağlı: “Unutulmasın ki, bir ülkede gerek işçi sınıfına ve gerekse onun karşıtı burjuvaziye önemli dersler veren devrim deneyimleri yaşanmamışsa bunun yaratacağı zaaflar iki sınıf cephesinde de hissedilecektir.”
Çeşitli ülkelerde yaşanan sınıf mücadelesi süreçleri ve bu mücadelenin başarıları ya da başarısızlıklarının toplum üzerinde nelere yol açtığını, burjuvazinin olağanüstü yönetim biçimleri olan Bonapartizm ve faşizmin temellerini açıklamıştır Elif Çağlı. Bonapartizmden Faşizme kitabında faşizm ve sermaye ilişkisini kaleme almıştır, sermayenin ihtiyaç duyduğu durumlarda faşist iktidarlara açık destek verdiğini, faşist liderleri iktidar koltuğuna oturttuğunu anlatmıştır. Bu rejimlerin görevinin sermayenin önündeki engelleri kaldırmak, işçi sınıfının önüne daha katı ve baskıcı engeller koymak olduğu yakın tarihlerden örneklerle vurgulamıştır. Farklı dönemlerde sermayenin farklı yönetim biçimlerine başvurduğuna, bu konuda sınıf mücadelesinin seyrine göre hareket ettiğine değinmiştir.
Özellikle sosyalistlerin, yani işçi sınıfının öncülüğü iddiasında olanların kafa karışıklığına mahal vermemesi gerekir. İşçi sınıfının örgütlülüğü açısından nasıl bir dönemden geçiyoruz? Erdoğan’da somutlanan Türk tipi faşizm, işçi sınıfının örgütsüzlüğünü de kullanarak iktidar koltuğuna kurulmuştu. “Zaten Türkiye’de hep faşizm vardı” diyen sosyalist hareketin bir bölümü, faşizmin gelişinin ve iktidara kurulmasının ayırdına bile varamadı. Faşizm iktidara geldiği günden bu tarafa hayli mesafe kaydetmiştir. Genel siyasi tablonun pek iç açıcı olmaması, sosyalist hareketin ve sendikal mücadelenin gerileme düzeyi de şüphesiz bu süreçle bağlantılıdır.
Faşist rejimlerin iktidarda olduğu, işçi sınıfının örgütlü mücadeleden uzak tutulduğu dönemlerde, rejimin toplumu nasıl çürüttüğüne tarih sayfalarından tanıktık, örneğini yaşar olduk. Gün geçmiyor ki rejimin bir pisliği ortaya saçılmasın! Gün geçmiyor ki toplumun bağrında derin yaralar açılmasın! Türkiye’deki faşizm iktidara geliş biçimi ve stratejik adımlarıyla, burjuva muhalefetin uğursuz rolü ve sosyalist hareketin yanılsamaları nedeniyle toplumda ciddi bir kafa karışıklığı ortaya çıkmıştır.
Yaşanan hiçbir şey tesadüf değil. Rejim bilinçli ve planlı bir şekilde, krizin ağır faturasını işçi sınıfının sırtına yıkmak, içeride ve dışarıda militarizmi körüklemek, doğanın ve emeğin sömürüsünün önündeki engelleri kaldırmak istiyor. En küçük çatlak seslerin susturulması için muazzam kaynaklar ayrılıyor, büyük propaganda araçları yaratılıyor. Bu uğurda polisinden askerine, yargısından eğitimine çeşitli kurumlar seferber ediliyor. Tarikatlar, cemaatler alabildiğine fonlanıyor.
Rejimin icraatları sıralandıkça, çürüme ve yozlaşma da aynı oranda artıyor. Küçük bir çocuk olan Narin’in öldürülmesi olayında olduğu gibi her bir kovuktan rejimin pislikleri dışarı saçılıyor. Dilan Polat örneğinden tutalım uyuşturucu trafiğinin geldiği düzey, sözde bir güzellik yarışmasına dahi rejimin parmağının girmesinden bir çapsızın tiyatrolar müdürü yapılmasına kadar her alanda bu çürüme kendisini dışa vuruyor. Denizlerimiz, nehirlerimiz, ormanlarımız talana ve kıyıma maruz bırakılıyor, sokak hayvanları katliamdan geçiriliyor… Sağlık ve eğitim sistemi çöküş içerisinde, konut sorunu dayanılmaz boyutlarda, deprem gerçeğine rağmen alınmayan önlemler, sınıfımızın haklarına dönük saldırılar... Milliyetçilik ve militarizm körükleniyor. Faşizmin her bir alanda topluma faturası ağır oluyor.
Ancak tarihsel deneyimler de gösteriyor ki hiçbir gerici yapı ilelebet kalıcı olamaz. Fakat bu gerici yapıların kendiliğinden yılmasını beklemek de beyhudedir. İşçi sınıfının devrimci müdahalesi olmadan nihai başarı elde edilemez. Bu yüzden öncelikle proletaryanın örgütlenip seferber olması gerekiyor. Emekçilerin diğer kesimlerinin mücadelelerinin ortak bir hedef doğrultusunda birleşebilmesinin ve başarıya ulaşmasının temel koşulunu da bu oluşturuyor.
link: İstanbul’dan MT okuru bir metal işçisi, Faşizmin Topluma Ağır Faturası, 16 Ekim 2024, https://marksist.net/node/8365
Ekolojik Kriz Sorununu İşçi Sınıfının İktidarı Çözebilir