Burjuva düşünce kurumları veya medya kuruluşları her gün yeni bir yalan üretmekte adeta birbirleriyle yarışır durumdalar. Medyanın toplum üzerindeki etkisinin farkında olan sermayedarlar, yalan ve çarpık haberlerle emekçi kitlelerin zihinlerini köreltiyorlar. Sınıf örgütlülüğünden yoksun olan işçi ve emekçiler ise kendilerine servis edilen bu yalanlara kanabiliyorlar. İşçiler işten kalan zamanlarının çoğunu ya televizyonların karşısında ya da sosyal medyanın başında geçirerek ömürlerini tüketiyorlar. Zihinlerimize enjekte edilen burjuva ideolojisi her birimizi uyuşuk, apolitik bireyler yapıyor.
Kapitalist sistemde demokrasi de burjuvazinin kitleleri kandırmak için kullandığı bir araçtır. Burjuva yönetim biçiminin olağanüstü dönemlerinde ise demokratik haklar ortadan kaldırılır. Burjuva demokrasisinin sınırlı “basın özgürlüğü” de sona erer.
Türkiye’de basının özgür olduğunu söyleyen Erdoğan ve AKP hükümeti riyakârlığın dibine vurmuştur. Kendilerine muhalefet eden gazetecilerin başına gelenler ortadadır. Kürt ve sosyalist basına karşı yürütülen kara propaganda sürekli canlı tutuluyor. Erdoğan Türkiye’de basının üzerinde baskı olmadığını söylüyor fakat bu yalandan başka bir şey değil. Kendi tarafından olmayanlara karşı “istediklerini yazıyorlar, çiziyorlar” demesi ise doğru değildir. Burjuva demokrasinin Türkiye’ye göre ileri düzeylerde yaşandığı devletlerde bile ifade özgürlüğü sınırlıyken, Türkiye gibi bir ülkede basının özgür olduğunu düşünmek abesle iştigaldir.
Erdoğan’nın piyade medyası
Kapitalistler maliyeti ne olursa olsun medyanın önemli bir silah olduğunu bilir ve yatırımlar yaparlar. Genel yayın akışından yerel yayına kadar her alana hâkim olmak isterler. Böylece kitlelere istedikleri zehri enjekte ederek iktidarlarını sürdürürler.
Bazen de burjuvazi arasındaki iktidar kapışmalarında medyayı etkili bir biçimde kullanarak kepazeliklerini ve pisliklerini ortaya saçarlar. AKP’nin 17 Aralık 2013’te ortaya saçılan yolsuzlukları ve çeşitli konulardaki ses kayıtları bu durumun güzel bir örneğidir. Bir zamanlar Gülen medyasını kendine siper eden Erdoğan, bir anda Gülen cemaatini terör örgütü yaptı ve birçok yayın organına kayyumlar atayarak hizaya çekti. Kayyum atanarak kapatılan Bugün ve Kanaltürk’ten sonra, Zaman’a da kayyum atandı.
Türkiye’de tekelleşen burjuva medyası her zaman iktidar partileriyle yakın ilişkiler içinde olmuştur ve onların arzularına göre manşetler atmıştır. Onların tozlu raflarında sürekli kin ve nefret sayfaları mevcuttur. Son günlerde de kitlelere savaş hali servis edilmektedir. İşçi ve emekçilerin ezici çoğunluğu bu gazetelerin yazdıklarına ya da televizyon programlarında yansıtılanlara sorgulamaksızın inanmaktadırlar. Tam da bu günlerde burjuvaların istediği de budur. Çünkü yalıtılmış ve düşünceleri alıklaştırılmış yığınlar savaş borazanlarına kulak kesilirler ve onların piyonu olurlar.
Birçok gazetenin AKP ile içli dışlı olduğunu biliyoruz. Özellikle bazı gazeteler Ak Saray’a özel davetli olarak alınmış ve buna göre şekillendirilmiştir. İktidarın gücünü ve kudretini yazıp çizen bu yayınlar Erdoğan’ın düşüncelerinin yazılı simgesidirler adeta.
Örneğin Yeni Şafak gazetesi yayın yönetmeni İbrahim Karagül, Türk burjuvazisinin Ortadoğu’da yürüyen emperyalist paylaşım savaşına dâhil olma arzusunu şöyle ifade ediyor: “İşler bu kadar karıştıysa, saflar bu kadar netleştiyse, savaş bu kadar açık edildiyse, müttefikler bile bizi içeriden vurmaya başladıysa o mucizevî yükselişin kapıları da yeniden açılmış demektir. Bu yüzden ısrarla; ‘Onlar ne kadar harita çizerse çizsin, ne kadar Suriyeleştirme projesi uygularsa uygulasın, asıl harita bu toprakların insanları tarafından çizilecektir’ demekten çekinmiyoruz.” Devam ediyor Karagül: “Bu savaşı anlamıyoruz. Bu savaşın mahiyetini, genişliğini, yüzyılı biçimlendirme gücünü anlamıyoruz. Küçük cepheler arasında boğulup giderken, zihinlerimiz bulanırken biraz açılıp aslında ne olduğunu, ne yapılmak istendiğini, nasıl bir coğrafya şekillendirildiğini göremiyoruz...”
Karagül ve diğer köşe yazarları buna benzer pek çok yazılar yazıyorlar. Çanak yalayıcı medya kuklaları Erdoğan’a nasıl iyi bir savaşçı piyade olduğunu kanıtlamaya çalışıyor.
Burjuva medyanın tarihinde kan var
Birinci ve özellikle ikinci emperyalist paylaşım savaşları döneminde medyanın çok etkili bir silah olduğu biliniyor. İkinci paylaşım savaşında Nazilerin medya araçları üzerindeki zorbalığını ele almak yerinde olacak. Çünkü Naziler Birinci Dünya Savaşından yenik çıkmış olan yoksul Alman halkının ulusal duygularını okşayarak iktidara gelmişlerdi. İktidara geliş süreçlerinde etkin bir şekilde medya araçlarını kullanmışlardı. Özellikle de radyo yayıncılığını. 1933’te iktidara gelen Naziler özellikle de radyoyu bilfiil kullanarak kitleler üzerinde savaş propagandasını yönetmeye koyuldu. Almanya’nın führeri Hitler için medya artık bir tutku haline gelmişti. O tarihlerde radyonun kitleler üzerinde büyüleyici bir etkisi vardı. İlk elektronik iletişim aracı olarak evlerin en güzel köşelerini süsleyen radyo, bu tarihlerdeki yayınlarında güne şu sözlerle başlıyordu: “Heil Hitler!
Böylelikle Naziler kitle iletişim aracını, propaganda maksatlı kullanmış ve büyük mevziler elde etmişlerdi. Hitlerin propaganda bakanı Goebbels, basını kısa sürede, tek parti iktidarının propaganda aracı hâline getirdi. Böylelikle radyo yayıncılığını ele geçiren Naziler, yazılı medyaya da yönelerek boş durmayacaklarını göstermişlerdi. Hâkim oldukları medyada Alman ırkından olmayan halklara yönelik sürekli bir nefret dili ve ötekileştirme hâkimdi. O dönemin en etkili yayın araçlarından olan Das Schwarze Korps ve Völkischer Beobachter gazeteleri Yahudi, komünist ve Çingenelere karşı sürekli aşağılık manşetler atıyordu. Ayrıca düşman olarak gördükleri “komünizm yuvası” Sovyetler Birliği’ni canavara benzeterek, “halkına zulmeden” bir ülke olarak kitlelere anlatıyorlardı. Böylece Alman işçi ve emekçileri medya ve iletişim araçlarıyla da tam bir zihinsel kırıma uğratılıyorlardı. Medya gücünü dünyanın her köşesinde insanlara bu biçimiyle kabul ettirmişti.
Hitler ve Goebbels’in yaptıkları bugün Erdoğan’a ışık tutuyor. Erdoğan ve AKP medyanın gücünü bildiklerinden kendilerine muhalif olan basın organlarını tıpkı Hitler gibi baskı ve zorbalıkla susturmaya çalışıyor.
Bugünün medyası ne yapıyor?
Burjuvazinin egemenliğindeki televizyonlar, radyolar, gazeteler, dergiler ve daha pek çok kitle iletişim araçları bugün de aynı uğursuz rollerini oynuyorlar. Burjuva medya, hangi sermaye partisi iktidara gelirse onun rengine bürünüyor.
Egemen sınıfın medyası yani ideolojik savaş aygıtı emekçilerin zihinlerini dumura uğratıyor. Bu ideolojik aygıtlar toplumun hücrelerine dek yayılmış durumda.
AKP hükümetinin ve patronların medyası savaş çığırtkanlığından tutun da işçi sınıfının önemli bir kazanımı olan kıdem tazminatının fona devredilmesine ve kölelik bürolarına kadar her alanda yalan söylüyor. İşçi ölümleri, kadın cinayetleri, doğanın tahrip edilmesi gibi işçi sınıfını ilgilendiren temel konuları magazinleştirerek, çarpıtarak, yalanlar eşliğinde sunuyorlar.
Kapitalist sistemin tüm kurumları medyasıyla birlikte çürüme evresine çoktan girmiştir. Emperyalist savaş sürecine bağlı olarak tırmanan siyasal gericilik işçi ve emekçilerin başına her türlü belâyı açmış durumdadır. Egemenlerin kirli pazarlıklarını ve rezilliklerini ortaya çıkarmak için sosyalist basının güçlendirilmesi ve sahip çıkılması çok önemlidir. Burjuvazinin medyasından “basın özgürlüğü”, “basın etiği” ve “şeffaflık” beklemek beyhudedir.
link: Ankara’dan MT okuru bir işçi, Burjuvazinin Medyası Zehir Kusuyor!, 9 Mart 2016, https://marksist.net/node/4965
Emekçi Kadınlar ve Faşizm
Sivil Anayasa Diye Diye…