16 Nisanda yapılan referandumun sonuçları daha resmi olarak yayınlanmadan, iktidar cenahının yangından mal kaçırır gibi yaptığı açıklamaların nedeni çok geçmeden anlaşıldı. Aylardır yapılan baskılar, yıldırma operasyonları kazanmalarına yetmemişti. Bütün baskılara rağmen toplum Erdoğan ve AKP iktidarının gemi iyice azıya alacağını gösteren bu başkanlık dayatmasına sandıkta çok açık bir şekilde “HAYIR” demişti. Ama devlet AKP iktidarının emrindeydi. Bu nedenle devletin tüm olanaklarıyla dediğim dedik, çaldığım düdük düzeni kurmaya çalışanlar her türden manevraya hazırlanmışlardı. Geçtiğimiz iki ay boyunca sandıktan “evet” çıkarmak için neler yapılmadı ki? “HAYIR” diyeceğini açıklayanlar “terörist” ilan edildi. “Hayır” çalışması yapanlar saldırıya uğradı, tehdit edildi. Eylem ve etkinliklerine izin verilmedi, afişleri söküldü. Üniversite hocaları, öğretmenler, binlerce kamu çalışanı uydurma gerekçelerle, yalan, dolanla görevlerinden atıldı. Gazeteciler tutuklandı. Sesini çıkaranın tepesine çullanıldı.
Hele doğu ve güneydoğu illerinde yapılanlara bakıldığında nasıl bir lanete tebelleş edildiğimizi daha iyi anlamaktayız. 7 Haziran sonrası yapılanlar yetmemişti. 16 Nisan referandumuna kadar da Kürt halkının siyasi temsilcilerine yönelik saldırılar, gözaltılar, tutuklamalar devam etti. Bu illerden yüz binlerce insan göç ettirildi. Seçim günü 40 hanelik köy ve mezralara varıncaya dek tüm bölge kolluk güçleriyle ablukaya alındı. AKP iktidarı o sandıklarda “evet” demeyenin hesabını görmenin hazırlığını yapmıştı. Kimsenin yeri boş bırakılmadı. AKP her türden demografik değişikliği ince hesaplarla yaptı. CHP ve HDP’nin sandık görevlilerine ve müşahitlerinin çoğuna uydurma gerekçelerle sandık başında görev yaptırmadı. Tehdit, şantaj, şiddet, baskı, gözaltı ve tutuklamalar takip edilemez hale geldi. Doğu ve güneydoğu dışında başta İstanbul gibi büyük kentlerdeki sandık başlarında bile AKP’nin sandık görevlileri bulundukları yerlerin çoğunda terör estirdiler. Muhalif sandık görevlilerini tehdit edenler hatta dövenler oldu.
Referanduma kadar da tüm televizyonlar, gazeteler, bilboardlar, yollar, barkovizyonlar, sokaklar Tayyip Erdoğan ve Binali Yıldırım’ın resimlerinden geçilmez oldu. AKP iktidarı sayesinde kasalarını doldurup zenginleşen müteahhitler gökdelen inşaatlarına onların dev posterlerini astılar. Yeni sağlık sistemi sayesinde sülük gibi insanlara yapışmış olan özel hastane sahipleri yeni yeni her yerde yükselen hastane inşaatlarına onların dev posterlerini astılar. Sözün özü, içimiz dışımız Erdoğan ve şürekâsının istilasına uğradı. Her yerde konuştular, hep konuştular. Toplu açılıştan bizim başımız döndü. Onlar aynı yerleri yeniden yeniden açmaktan vazgeçmediler. Ve daha neler neler…
Lakin AKP, 16 Nisan referandumunu, emir kullarından müteşekkil Yüksek Seçim Kurulunun son andaki mahir manevrasıyla ve tüm hilelerle kazanmış göründü. Daha sandıkların sayımı tamamlanmadan “atı alan Üsküdar’ı geçti” dedi Erdoğan. Ama kazın ayağı öyle değildi. Atı çaldıklarını ve hakeza Üsküdar’ı da geçemediklerini hepimiz gördük. Modern sanayi kentlerimizin, işçi sınıfının kalbinin attığı kentlerimizin surlarını aşamadılar. 80 milyonluk bir ülkenin “HAYIR” diyen çoğunluğunu sandık sonuçlarına razı etmek için “1-0 da 5-0 da birdir” diyenlere, dün iki artı iki dört değildir dediklerini ve Türkiye’nin %51’den büyük olduğunu hatırlatmakta fayda vardır. Bu referandum oyunu böyle bitmedi, bitmez. Eğer örgütlenir ve mücadele edersek AKP’nin ve devletin senaryosunu yazdığı, kendi oyuncuları ile oynadığı bu film gişe yapmaz, bu oyun tutmaz. Biz “HAYIR” diyenler toplumun çoğunluğuyuz ve bu referandum sonuçlarını kabul etmiyoruz.
Referanduma kadar işçi ve emekçiler için hazırladıkları lanetli planlarını sandıklara saklayanlar şimdi baltalarını çıkarıyorlar. İşten çıkarmalar başladı. Daha bir hafta geçmeden fabrikalardan çıkış listeleri açıklanmaya başladı. Kamu işçilerinin yeni sözleşme dönemi başladı. AKP’nin sendikacıları, “evet” versinler diye türlü vaat ve yalanla ikna etmeye çalıştıkları işçilerin mücadele etmesini engellemek için her türden tezgâhı kurmaya, dolap çevirmeye devam edeceklerdir. Ama gerçekler ve doğrular inatçıdır. Eninde sonunda üzerlerindeki bütün balçığı sıyırıp ortaya çıkmaktadırlar. İşçi sınıfının mücadele etmeye hazırlanma zamanıdır. İşçi sınıfının birlik, mücadele ve dayanışma gününe sayılı günler kaldı. Önümüz 1 MAYIS. Şimdi birlik olmak, gerçekleri görüp mücadeleye hazırlanmak gerek. Bu faşist gidişata dur demek için “HAYIR” diyen milyonlarız. Biz bitti demeden bu kavga bitmez.
Dün sen çalışırken bu cihan böyle değildi, Bak fabrikalar uykuya dalmış gibi şimdi. Herkes yaya kaldı, ne tren var, ne tramvay Sen bunları hep kendin için şan-ü şeref say. Bir gün bırakınca işi halk şaşkına döndü, Ses kalmadı, her velvele bir mum gibi söndü. Sayende saadetlere mazhar beşeriyet;
Sen olmasan etmezdi teali medeniyet. Boynundan esaret bağını parçala, kes, at! Kuvvetedir hak. Hakkını haksızlara anlat. (Yaşar Nezihe Hanım'ın 1 Mayıs şiirinden. Amele Cemiyeti üyesi Yaşar Nezihe Hanım, ilk 1 Mayıs şiirini yazan kadın şairdir.)
Yaşasın İşçi Sınıfının Birlik Mücadele ve Dayanışma Günü!
Yaşasın 1 Mayıs! Bijî Yek Gulan!
link: Tuzla’dan bir öğretmen, Atı Alan Üsküdar’ı Geçti mi?, 27 Nisan 2017, https://marksist.net/node/5622
2017 Fransa Cumhurbaşkanlığı Seçimleri
Suriye Savaşı: Altı Yılda Gelinen Nokta