12 Eylül faşizminin karanlık günlerinde, işkence seslerinin yankılandığı sorgu odalarından birinde kaybedildi Hayrettin Eren… O günden bu yana 88 yıllık ömrünün 39 yılını oğlunun kemiklerini aramakla geçiren, oğlunun bir mezarı olsun isteyen Elmas Eren ise 19 Ağustos 2019’da hayata veda etti. Elmas Anne bu dünyadan oğlunun kemiklerine hasret gitti.
Elmas Eren, Hayrettin’i elinden alındığında 51 yaşındaydı. Genç değildi fakat tek tek vurdu zalimlerin kapısına, meçhule karıştığı söylenen oğlunun hesabını sordu. Yeri geldi dalga geçildi ve küçük görüldü, yeri geldi çamurlar içine itildi ve tartaklandı. Fakat Elmas Anne yılmadı, mücadelesine azimle devam etti.
Hayrettin Eren, 12 Eylül faşist darbesi yaşandığında daha 26’sında gencecik bir delikanlıydı. “Böyle gelmiş ama böyle gitmemeli!” diyen bir sesti onun sesi. Yükselen bu haklı ses, elbette ki dönemin zalim egemenlerini rahatsız ediyordu ve bu yüzden de Hayrettin darbeden iki ay sonra gözaltına alınıp “kaybedildi”.
Hayrettin’in sesi kesildi kesilmesine de onu büyüten ananın sesi, Elmas Annenin sesi daha da gür çıkmaya başladı. Zalimlerin hesaba katmadığı bir okyanus doğdu Elmas Annenin gözlerinden, o masmavi gözlerden. Kayıp annelerinin sembol isimlerinden biri oldu Elmas Anne. Verdiği mücadeleyle de birçok anneye ve genç insana örnek oldu. Onun sayesinde mücadeleye atılan insanlar oldu.
Kendisi de bir “Cumartesi İnsanı” olan Sebla Ercan, Elmas Annenin ardından şunları söyledi: “Bize kim olursa olsun düşene el uzatmamız gerektiğini, hiç kimsenin acısına kayıtsız kalmamamız gerektiğini öğreten annelerimizdendi. Oğluna bağlılığı, direnci, vazgeçmeme kararlılığıyla aslında hepimize örnek oldu. Tek tesellisinin öldüğünde çocuklarının, torunlarının ve bizlerin Hayrettin’i aramaktan vazgeçmeyeceğimizi bilmesi olduğunu söylerdi. Ona yaşatılan 39 yıllık işkencenin tanığı olarak çok üzgünüm, çok acı içindeyim. Biz de acımızı kalbimize gömüp ayaktayız diyoruz, zulmünüze karşı ayaktayız, susmuyoruz, vazgeçmiyoruz. Elmas Anne bizim mücadelemiz için çok büyük bir kayıp. Onun yokluğunu doldurmamız mümkün değil ama bunun için çok çaba harcayacağız. Son gününe kadar Hayrettin’den bahsetti, onun nasıl iyi bir insan olduğundan bahsetmekten vazgeçmedi, biz de vazgeçmeyeceğiz.”
Elmas Eren hem mücadele etti, hem de bir mücadele geleneğini devam ettirmek için uğraştı. Diğer Cumartesi Anneleri gibi bu uğurda yaşadı ve Berfo Anne, Güzel Anne, Fatma Anne gibi evladının kemiklerini dahi bulamadan hayatını kaybetti.
Cumartesi Annelerinin acıları da kederleri de çok büyük! Bu acıyı en iyi anlatan örneklerden birini sizlerle paylaşmak istiyorum. 2016 yılında hayatını kaybeden Fatma Morsümbül’ün ağzından dökülen bir cümledir bu: “Oğlumun kemiklerini bulursam mezara koymayacağım, hemen bir torbaya doldurup sırtımda taşıyacağım, çünkü kokusunu çok özledim...” Annelerin acıları da kederleri de büyük ama mücadele azimleri ve kararlılıkları da çok büyük! Elmas Anne yok artık fakat geride mücadelesini miras bıraktığı insanlar, mücadele arkadaşları var. Elmas Annenin bizim gibi genç çocukları var. Eli kanlı egemenler bu topraklarda bugüne kadar gencecik binlerce, on binlerce fidana kıydı, geride gözleri kapıda analar, babalar, eşler, çocuklar bıraktı. Ama bilinsin ki bu böyle bitmez, gün gelir elbet bunun hesabını örgütlü işçi sınıfı sorar.
Kapandı zulmü boğmak isteyen gözler
O masmavi deniz gözler kapandı
Fakat tüm zulmü yaratan asalakları boğacak
yeni okyanuslar doğurdu
o güzelim masmavi gözler
Bütün derinliklerinden öpülesi gözler.
Durdu öfkeyle yanıp tutuşan,
hırçın ve asil o yürek durdu
Fakat yüreği öfkeyle dolmuş nice anneler
nice gençler sürdü mücadeleye,
Yüreği güzel günlerin inancıyla dolu
umutla dolu
nice mücadele neferi…
link: İstanbul’dan MT okuru bir üniversite öğrencisi, 12 Eylül’ün Yıldönümünde, Elmas Annenin Ardından, 20 Eylül 2019, https://marksist.net/node/6746
Arjantin’de Ekonomik Kriz ve Seçimler
"Sanayi Kayışları"ndan Salvador Allende’ye Mektup