Uzun iç savaş yıllarından sonra 20 yıl ABD işgali altında yaşayan Afgan halkı için çile bitmiyor. ABD’nin çekilmesi ve merkezi hükümetin düşmesiyle ülke Taliban’ın kontrolüne geçti. ABD’nin 20 yıllık savaştan sonra önünü açtığı Taliban’ın zulmünden kaçan binlerce insan Kabil Havaalanına akın etti. Sonuç Kabil Havaalanında yaşanan korkunç görüntüler oldu. “Afganistan’dan kurtulmak ve mümkünse Batı ülkelerine gitmek isteyen bu insanları havaalanı etrafına çekilmiş duvar ve dikenli teller de durduramadı. İnsanların uçaklara binmek için birbirini ezdiği, hareket halindeki uçaklara tutunmaya çalıştığı ve bu sırada kimilerinin düşerek öldüğü kaos manzarası, insanlık açısından bir trajedidir. Bu manzara insanın korkunç ölçüde aşağılanması, alçaltılması ve zavallı duruma düşürülmesidir. Elbette ortaya çıkan bu trajedinin sorumlusu ABD emperyalizmidir.”[1]
Kaçış havaalanıyla sınırlı kalmadı. Daha öncesinde çatışmaların olduğu bölgelerden kaçarak Kabil’e sığınanlar, Taliban’ın eline geçince buradan da kaçmaya çalışıyorlar. Havaalanına gitmeyenler arabalarla, kamyonlarla, bu imkânı da olmayanlar yürüyerek kaçıyorlar. Dehşet bu yaşananlarla da sınırlı değil. Kabil’de yıllardır yaşanan zulmün belki de en son ve en çarpıcı görüntüsü bebeklerini duvarların, dikenli tellerin ötesine uzatarak ABD askerlerine veren insanların görüntüleri oldu. Bütün bunlar yaşanan dramın boyutlarını, Afgan halkının nasıl bir zulümle karşı karşıya kaldığını başka söze yer bırakmadan anlatıyor. Yaşananlar korkuyu, zulmü, hayatta kalma isteğini anlattığı gibi insanlığın geldiği açmazı da anlatıyor. Bunca acı, bunca zulüm karşısında insan olanın hissedebileceği keder, öfke, hüzün, bir şey yapma ve yardım etme isteği olabilir ancak. Ama kapitalist mantık bunu nasıl kâra dönüştürürüm diye işliyor. ABD’li bir şirket Kabil havaalanında uçaktan düşen insanların görüntüsünün olduğu tişörtler bastırıp satışa sundu. Tasarıma da vicdansızlığın tepe noktasının ifadesi olarak “Kabil Atlama Kulübü” adını koydu. Çürümüş, kokuşmuş kapitalizmin insanlığı nasıl da dizleri üzerine çökerttiğinin daha net bir ifadesi olabilir mi? Kapitalizm yaşamdaki her şeye paraya dönüştürülebilir meta gözüyle bakar. Bu örnekte olduğu gibi büyük bir trajediyi bile basit bir pazarlama taktiğine, bir “espriye” dönüştürebilir, acıyı paylaşmak gibi insani değerleri altüst edebilir. “Reklâmın iyisi kötüsü yoktur diyerek” duyarsızlığı, yabancılaşmayı körükleyenlerin, bu tişörtü basıp satışa sunanların tek dürtüsü dünya üzerinde ses getiren böylesine çarpıcı bir olayın pazarlama malzemesi yapılmasıdır. İnsanlık ölmüş, ne gam. Yeter ki kapitalizmin ruhu yaşasın!
Sömürülü toplumların ve bunun son aşaması olan kapitalizmin tarihi boyunca insanlık büyük acılarla karşı karşıya kaldı. Aynı zamanda bu acılara sebep olanlara karşı ezilen sınıfların verdiği mücadeleler sonucu insanlık hep ileriye gitti. Bugün öyle bir zamana geldik ki ekmeğin de, adaletin de, mutluluğun, huzurun, barışın da en mükemmeline ulaşabiliriz. Ama kapitalist sistem yaşlandıkça insanlığın maddi manevi tüm birikimini lime lime ediyor, insanlığı bir yok oluşa sürüklüyor. Kapitalizmin içinde bulunduğu tarihsel sistem krizi ve bu krizin sonucunda karşı karşıya kaldığımız Üçüncü Emperyalist Paylaşım Savaşı nedeniyle dünya üzerinde, yoksullar, emekçiler, kadınlar, çocuklar, gençler umutsuz, geleceksiz, korku ve panik halinde yarının ne getireceğini bilmeden yaşama tutunmaya çalışıyor. Dünya işçi sınıfı devrimci örgütlülüğüyle kapitalizme son vermediği sürece de dünya her geçen dakika daha da yaşanılmaz bir yer olmaya devam edecek. Yoksul Afgan halkı son 40 yılda daha da yoğunlaşan emperyalist kapışmanın arasında tek bir gün huzuru yaşamamıştır.
Afganistan halkı için ilk ve belki de tek umutlu dönem 1917’de Rusya’da gerçekleşen Bolşevik devrimiyle yaşandı. Kral Emanullah Bolşevik devriminden etkilenerek bağımsızlık ilan etti. Din adamlarının devlet işlerindeki rolü azaldı. Afganistan’ın laik bir devlet olduğu ilan edildi. Mollaların ve kabile şeflerinin topraklarına sınırlama getirildi, daha önce vergiden muaf olan kabilelere vergi konuldu. Kölelik yasaklandı. Kadınlara belli haklar tanındı ve eğitim alanında çeşitli reformlar yapıldı. Fakat bugün olduğu gibi, emperyalist devletlerin çıkarları uğruna ülkenin çatışmaya ve karanlığa sürüklenmesi Emanullah zamanında da kendini gösterdi. Reformlardan rahatsız olan mollalar, feodal lordlar ve İngiliz emperyalizminin ortaklığıyla yaratılan kaos sonucu Tacik eşkıya Baca Saga Kabil’i ele geçirdi ve krallığını ilan etti. Emanullah’ın Bolşevik devriminden etkilenerek yaptığı tüm reformlar ortadan kaldırıldı. Afganistan yine karanlığa gömüldü.
1978 yılına gelindiğinde ise solcu subaylar tarafından kurulan rejim sonrası Afganistan’da toprak reformu, kadınlara ve eğitime yönelik bir dizi reform gerçekleştirilmişti. Bu gelişmeler Afgan toprak sahipleri, tefeciler, mollalarla birlikte gerici Suudi Arabistan monarşisi, Pakistan ve İran’ın çıkarlarına uymuyordu. Ayrıca Moskova’ya yakınlığından dolayı yeni rejim ABD’yi de rahatsız etmişti. İşte ABD emperyalizminin Afganistan’da gericiliği silahlandırması, finanse etmesi, teşvik etmesi ve desteklemesi o günlere uzanır. Devam eden yıllarda Yeşil Kuşak projesi olarak adlandırılan projeyle tüm dünyada cihatçı örgütler komünizme karşı savaş adıyla desteklenmeye devam etti. Ta ki SSCB yıkılıp, iki kutuplu dünyanın koşulları son bulana kadar. Artık “komünizm tehdidi” bitmiş ve yeni bir mücadele alanı açılmıştı; SSCB’nin hegemonyasından çıkan alanlara hâkim olmak. Bu politikayı kitlelerin gözünde meşrulaştırmak için ihtiyaç duyulan yeni düşman ise o güne kadar kendi elleriyle besleyip büyüttükleri cihatçı örgütler idi.
Taliban 1994’te CIA’in aktif desteği, Pakistan askeri ve istihbarat aygıtının ürünü olarak ortaya çıktı. Taliban yönetiminde Afganistan’da şeriat rejimi altında kadınların ve kız çocuklarının özgürlükleri bütünüyle ellerinden alındı. Ülkeye tamamen gericilik hâkim oldu. 2001 yılında ABD 11 Eylül saldırılarını bahane edip özgürlük ve demokrasi götüreceğiz bahanesiyle Afganistan’ı işgal ettikten sonra da Afgan halkı özgürlük ve demokrasi altında yaşayamadı. Taliban’ın gücünün kırılması sonucu kadın hakları ve eğitim gibi alanlarda bazı ilerlemeler kaydedilse de bu sefer de savaşın getirdiği bombalar, suikastlar, işsizlik, yoksulluk, açlık zulmü altında kırıldı Afgan halkı.
ABD bugün daha büyük çatışmaların zeminini döşeyerek ve daha kaotik bir ortam yaratarak askerlerini Afganistan’dan çekiyor. Gericiliğin en koyu haliyle baş başa kalan Afgan halkı can havliyle kaçıyor. Denize düşen yılana sarılır misali havalanmak üzere olan ABD nakliye uçaklarının kanatlarına tutunuyor, bebeklerini ABD askerlerine veriyorlar. Afgan halkı elleri bağlanmış olarak Taliban canavarıyla bir kafesin içinde yalnız ve çaresiz bırakılmıştır.
Barbar olan tek başına Taliban değildir. Onun da dölyatağı olan, insanlığın baş belası emperyalist sistemdir. İnsanlık bunca yol kat etmiş, bunca emek vermişken her alanda karanlığı yaşıyor. Çocuklar dâhil milyonlarca işçi, 19. yüzyıldaki vahşi kapitalizm döneminin koşullarında çalışıyor. Her alanda bilim ve teknoloji bunca gelişmişken, savaşlar, bombalar, açlık, salgın hastalıklar emekçi sınıflar için yaşamı cehenneme çeviriyor. Toplum için çalışmak bir zevk olabilecekken işçiler gece gündüz, karın tokluğuna, kendi sefaletlerini üretiyor. Oysaki insanca yaşanabilecek bir dünya mümkün ve bu aslında ne uzak ne de hayal.
Öyle bir zamandayız ki bir yandan bu inanılmaz görüntüler yaşanıp, insanlık ayaklar altına alınırken başka bir yandan ise göçmenlere kollarını, kapılarını açan emekçi kadınlar, masum halklara yöneltilecek silahları gemilere yüklemeyi reddeden liman işçileri var. Tarih boyunca daha iyi bir dünya özlemiyle birleşen emekçi sınıfların mücadelesi bugünlere derin bir miras bıraktı. Bu yangın yerinin ortasında yapılması gereken işçi sınıfının emperyalizme karşı enternasyonalist birliğini güçlendirmek ve tüm dünyada işçi sınıfının devrimci dayanışma ve mücadelesini yükseltmektir. İşçi sınıfının enternasyonalizmi kazanacak. Kapitalist barbarlık kendi cehenneminde kül olacaktır.
“Eski Yunanlıların, Karanlıklar Tanrısı tarafından çalınan ateşlerini bulup getirerek onları yeniden aydınlığa kavuşturan Promethus gibi kahramanları vardı. İşçi sınıfının eski Yunanlılar gibi ne tanrılara sığınmaya ne de hayali kahramanlar yaratmaya ihtiyacı var. İnsanlığı karanlık bir yaşama ve yok oluş tehdidine sürükleyen kapitalist düzenden kurtulmak için ihtiyaç duyulan devrimci potansiyel sınıfın bağrında mevcut. Yeter ki uyuklayan dev sahip olduğu potansiyelin bilincine erip, dünyayı değiştirmek için örgütlenerek ayağa dikilsin.”[2] Dizleri üzerine çöktürülen insanlığı ayağa kaldırmak için mücadele etmek zorundayız.
[1] Utku Kızılok, Kabil’in Düşmesi ve ABD’nin Çekilme Fiyaskosu Ne Anlama Geliyor?, marksist.com
[2] Elif Çağlı, Manifesto’nun Sönmeyen Ateşi, marksist.com
link: Meral İnci, Afganistan’da İnsanlık Dramı, 24 Ağustos 2021, https://marksist.net/node/7439
Şemdinli’deki Orman Yangını Ne Anlatıyor?
Kemerköy Termik Santralinin Doğaya ve İnsana Zararları