TİP Hatay milletvekili Can Atalay’ın cezaevinden tahliye edilmesi yönündeki Anayasa Mahkemesi kararını hiçe sayan rejim, bu kararı uygulamamak için mahkemeler arasında birkaç kez top döndürdükten sonra Yargıtay’ı devreye sokarak keyfi zorbalığı sözde hukukileştirme yoluna başvurdu. Yargıtay 3. Ceza Dairesi, 8 Kasımda karara bağladığı davada, Can Atalay’ın tahliye talebini Anayasa Mahkemesi kararına rağmen reddederken, marifetini taçlandırmak için Anayasa Mahkemesi üyeleri hakkında da suç duyurusunda bulundu. Uzmanlar bunun dünya tarihinde bir ilk olduğunu söylüyorlar. Yirmi birinci yüzyıl Türk-İslam faşizminin dünya siyaset tarihine özgün katkısı!
Rejimin özde faşist olup görüntüde parlamenter kisveyi taşıma gayretinin doğurduğu garabet hallerden birisiyle karşı karşıyayız bir kez daha. Bu garabet rejimde zaman zaman mızrak çuvala sığmadığı için bu durumlar ortaya çıkıyor. Örneğin bu hadisede Yargıtay dairesinin yaptığı açıklama, mahkeme kararından ziyade bir partinin siyasi bildirisini andırmaktadır. Rejimin hukukçu kılığındaki kapıkulları işbölümünde tuttukları yeri unutup siyasi bir bildiri yazmaya koyulmuşlardır. Emir komuta zinciri içinde alınan bu kararda, görev sınırlarını aştığı söylenen Anayasa Mahkemesi, “hiçbir organ tarafından denetlenmemenin vermiş olduğu rahatlıkla anayasal yetkisini sürekli arttırmak ve kötüye kullanmak”, “yasama organı üzerinde kurduğu vesayeti tüm yargı üzerine taşımak”, “yargısal aktivizm yaparak Anayasayı ihlal etmek ve uygulanamaz hale getirmek” gibi ağır suçlamalarla itham edilmektedir.
Aslında Can Atalay’ın milletvekilliğinin gaspı yönünde verilen karar, daha önce Kavala ve Demirtaş davalarında AİHM ve AYM’nin kararlarının alenen çiğnenerek hiçe sayılması örneklerinde de olduğu gibi, rejimin faşist niteliğiyle tam olarak örtüşen bir karardır. Tam da bu yüzdendir ki, burjuva siyaset arenasında çalkantı yaratan, kararın bu kısmından ziyade Anayasa Mahkemesi hakkındaki sözleri ve suç duyurusu olmuştur. CHP Genel Başkanlığına yeni seçilen Özgür Özel’in bu kararın Meclise, Anayasaya ve AYM’nin tüzel kişiliğine karşı bir darbe girişimi olduğunu söylemesi de bunun ifadesidir. Öyle ki Özel bu kararı “Türkiye Cumhuriyeti devletini bir yargı krizine, bir devlet krizine sokacak kadar ciddi bir kriz” olarak nitelendirirken, “buna el koymak, direnmek gerekmektedir” diyerek halkı ve milletvekillerini direnmeye çağırmıştır: "Anayasayı ortadan kaldıranlara karşı gün susma günü değildir. Tarih susanları da yazacaktır, direnenleri de yazacaktır. Tüm halkımızı bu darbe girişimine karşı direnmeye davet ediyoruz. Her reaksiyonu sonuna kadar destekliyoruz. Sivil toplumun, meslek örgütlerinin yanındayız. Sokaklarda, meydanlarda direneceğiz; bu hukuksuzluğa teslim olmayacağız.”
Diğer burjuva muhalefet partilerinden de bunu bir “darbe” olarak nitelendiren açıklamalar gelmiştir fakat bunun karşısında pratikte ne yapılacağı, bu “darbe”ye nasıl bir tepki gösterileceği belli değildir. Şu an için Özgür Özel, birkaç CHP milletvekiliyle birlikte Meclisi terk etmeme eylemi başlatmıştır.
Rejim kendini kurma ve pekiştirme sürecinde legal burjuva siyaset düzlemi bakımından sayısız mini darbeler yapmıştı. Onların hepsi kuruluş, yerleşme, pekişme ihtiyaçlarının somut ifadesi olan vuruşlardı. Özellikle seçimlerden sonra içte ve dışta kendini normal ve meşru bir yapılanma olarak gösterme kulvarında mesafe kat etmiş olan rejimin artık böyle ihtiyaçları yok. Gelinen düzlemde sadece sırıtarak “yaptım oldu” demektedir. Bu durum rejimin çelişki ve sıkışıklıklarının ortadan kalkmış olduğu anlamına gelmiyor. Ama rejim, karşısındaki güçleri dağıtmayı, zayıf düşürmeyi amaçlamaktadır.
2016’da kurulan bu faşist rejim 2018’den bu yana kurumsallaşmış bir şekilde karşımızda durmaktadır ve başta Kürt siyasi hareketi olmak üzere demokratik ve sosyalist muhalefetin başına indirdiği darbelerle bugüne gelmiştir. TİP milletvekili Can Atalay’ın milletvekilliğinin gaspı da toplumsal muhalefete indirilmiş darbelerin bir parçasıdır.
“Türkiye’deki pek çok saygın hukuk kurumunun, pek çok siyasi partinin, yazarların, akademisyenlerin, düşünürlerin, aydınların, sanatçıların, yurttaşların bu karar karşısındaki haklı tepkisini, dik duruşunu büyük bir mutlulukla karşılıyoruz” diyen TİP Genel Başkanı Erkan Baş, “beklentimiz başta hukuk kurumları olmak üzere tüm demokratik kitle örgütleri, sendikalar, emek-meslek örgütleri ve Türkiye’deki tüm siyasi partilerin ortak bir kararlılık içinde bu darbe girişimini püskürtmeleridir” diyerek ortak mücadele çağrısında bulunmaktadır. Ayrıca Barolardan, Barolar Birliğinden ve İstanbul Çağlayan Adliyesi avukatlarından da Yargıtay 3. Ceza Dairesi başkanı ve üyeleri hakkında suç duyuruları ve protesto açıklamaları gelmiştir. Yargıtay’ın bu kararını geri püskürtmenin yolu da tıpkı diğer hak gasplarında olduğu gibi toplumsal bir direnişi örgütlemekten geçmektedir.
link: Marksist Tutum, Rejim Yargısı Keyfi Zorbalıkta Sınır Tanımıyor, 9 Kasım 2023, https://marksist.net/node/8115
Bütün Savaşlara Son Verecek Tek Savaş!