Fransa Sarı Yeleklilerin 2018’de yükselttiği mücadeleden sonra en kitlesel sınıf hareketine sahne olurken, 23 Martta gerçekleştirilen genel grevde de yüz binlerce işçi Paris sokaklarını doldurdu. CGT sendikasına göre başkentte 800 bin işçi yürüdü. Diğer kentlerde de grevci işçiler, gençler meydanlara aktı. Rafinerilere giden yollara barikatlar kuruldu, trenler durdu, okullar kapandı, uçak seferlerinin önemli bir bölümü yapılmadı, enerji işçileri, sağlık işçileri iş bıraktı. Paris’te çöp konteynerleri ateşe verildi. Gençler biber gazı ve tazyikli suyla eylemcilere saldıran polisle çatıştı. Sendikaların grev ve mitinglerin devam edeceğini açıkladığı Fransa’da, Macron’un yıl sonunda yürürlüğe gireceğini açıkladığı bu yasa geri çekilmeden sular kolay kolay durulacağa benzemiyor.
Tarihsel sistem krizi içindeki kapitalizm bir çıkışsızlık batağına saplanarak lime lime çürüyor. Bu sistemin işçilere, emekçilere, gençlere, kadınlara verdiği tek şey giderek daha da ağırlaşan bir yıkım tablosudur. Gençliği geleceksiz bırakan bu sistem, yaşlıları da ölene kadar çalışmaya mahkûm etmek istiyor. Üstelik bunu devasa boyutlara ulaşan bir işsizlik tablosu içinde yapmaya çalışıyor, yani sorunları iyice içinden çıkılmaz hale getiriyor. Her üç gençten birinin işsiz olduğu, iş bulabilenlerinse asgari ücrete mahkûm olduğu bir dünya gerçekliğiyle karşıyayız. Bu gerçeklik sadece geri ülkelerde değil ABD’den Avrupa’ya tüm gelişmiş ülkelerde de aynı manzara hâkim. Ama bunun sorumlusu olanlar, emeklilik yaşının arttırılması ve emekli maaşlarının düşürülmesini aktüaryal dengenin bozulmasına bağlamaktan da geri durmuyorlar. Oysa aktüaryal dengeyi altüst eden bizzat kapitalist politikalardır:
“Bilindiği gibi, sosyal güvenlik kurumlarının aktüaryal denge dedikleri şey bir emeklinin finanse edilmesi için prim ödeyen kaç çalışanın olması gerektiği hesabı üzerinden yürümektedir. Sosyal güvenlik kurumuna giren prim miktarı düşerse emekli maaşlarının ödenmesi de sağlık harcamalarının karşılanması da zora girecektir. İşte tam da burada temel bir soru gündeme geliyor ve bu soruyu hiç akıldan çıkarmamak gerekiyor. Çalışabilir durumdaki milyonlarca emekçi neden işsiz durumda bulunuyor? Kapitalizm altında kronik nitelik taşıyan ve oranları da günümüz kapitalizmi koşullarında sistematik biçimde artan işsizlik sanki Allah’ın emriymiş ya da doğa yasasıymış gibi varsayılmaktadır. Oysa kapitalizmin kâr sistemi olmasa tüm çalışabilir durumdaki emekçiler üretim faaliyetinin içinde yer alabilir ve böylece tüm insanlığın ihtiyaçlarının giderilebilmesi için her bir emekçinin çalışması gereken zorunlu süre hayli kısalmış olur. Ama kapitalizm foyasının ortaya çıkmasını sağlayan bu sorunun sorulmasını istemez.”[1]
Yaşlılığın insanın fiziksel ve zihinsel aktivitelerini kısıtlayan bir olgu olduğunu tümüyle gözardı ederek, bu aktivitenin uzunluğunu tamamen sermayenin çıkarları doğrultusunda ortalama ömre endeksleyen bu yaklaşımın insanlık dışı bir yaklaşım olduğu açıktır. Kendileri hiçbir değer üretmeyen asalaklar takımı işçi sınıfının yarattığı zenginliğe el koyarak sefa sürerken, işçi sınıfına 70 hatta 80 yaşına kadar sermayenin kölesi olmayı dayatıyor. Bir zamanlar “emeklilikte rahat edeceğiz” diyerek zorlu çalışma koşullarına katlanan işçilerin çocukları ve torunları bugün böyle bir umuttan da yoksun durumdadırlar. Onları yaşlandıklarında bekleyen şey emeklilik değil, iş bulma kaygısı, bulduklarında da o yaşta saatler boyunca çalışmaya mecbur edilme işkencesidir. Yaşlılarımızın da gençlerimizin de iliğini kurutarak sermayeyi büyütmeye endeksli kapitalist sömürü sisteminin yıkılması insanlık için her açıdan beka sorununa dönüşmüştür.
[1] Levent Toprak, EYT ve Burjuva İdeolojisinin Dayanılmaz Hafifliği, 20 Şubat 2023, marksist.net
[2] İlkay Meriç, Kamusal Emeklilik Sisteminin Tasfiyesine Doğru, Eylül 2012, marksist.net
link: Marksist Tutum, Fransa’da Emeklilik Saldırısına Karşı Dişe Diş Mücadele, 24 Mart 2023, https://marksist.net/node/7942
Adaletsiz Düzende “Araf” Yoktur!
Unutmak Yok! Affetmek Yok! Helalleşmek Yok!