Marksist Tutum olarak bizim de destek verdiğimiz bu çağrıda şunlara dikkat çekiliyordu:
“Ukrayna’da devam eden savaşla birlikte, Avrupa kıtasında, İkinci Dünya Savaşından bu yana ilk kez iki büyük kapitalist güç ittifakı açıkça çatışıyor: Bir yanda Rusya (Çin ve bazı yükselen güçlerin kısmi desteğiyle) ve diğer yanda NATO (ABD ve Avrupalı güçler), askeri malzeme tedarik ediyor ve Ukrayna da ölecek asker sağlıyor.”
“Her iki tarafı da emperyalist olan bu savaş karşısında, tıpkı I. Dünya Savaşı’nın patlak vermesi karşısında olduğu gibi, anti-kapitalist solun bazı akımları savaşan iki kamptan birinin ya da diğerinin destekçileri arasında bölünmüştür. Ulusal burjuvazinin iki kanadı arasındaki şiddetli çekişme Ukrayna’yı savaşın trajik yoluna ve Zelenski ile birlikte Batı emperyalizmine tam teslimiyete sürüklemişken, Ukrayna’nın hangi «kendi kaderini tayin hakkı»ndan söz ediliyor? Çarlık imparatorluğunu yeniden canlandırmak isteyen Putin ve şürekası Rus Nazileri tarafından desteklenirken ve karşılığında Avrupa çapındaki aşırı sağcı örgütleri desteklerken, Rusya’nın hangi «Nazizme» karşı savaşından bahsediliyor?”
İsrail’in Gazze’de yürüttüğü imha savaşı konusunda da, bugün Filistin’in her zamankinden daha fazla dünya mazlumlarının evi olduğunun, Filistin halkının tek müttefikinin, onu desteklemek için sokaklara dökülen Ortadoğu proleterleri ve dünyanın dört bir yanındaki işçiler ve gençler olduğunun altı çizilerek şöyle devam ediliyordu:
“Tüm devletler, tüm hükümetler, büyük emperyalist güçlere, kapitalist tekellere, uluslararası finans sistemine bağlı vurguncu burjuvazilerin ifadeleridir ve savaş üreten toplumsal sistemin bir parçasıdır; hiçbiri savaşa karşı savaşta müttefik olamaz. Yeni orta ve büyük güçlerin ortaya çıkması karşısında Amerikan süper gücünün gerilemesi, ABD egemenliğindeki bir dünya düzen(sizliğ)inden «çok kutuplu bir dünyaya» geçiş, denge ve barış getiremez, ancak –şimdiden gördüğümüz gibi– artan dengesizlikler, gerilimler ve yeni savaşlar getirir. Bu savaşlar özünde, toplumun büyük çoğunluğunun küçük bir azınlık tarafından sömürülmesinin meyvelerinin paylaşılması için yapılan savaşlardır.”
“Bizim kampımız burjuva devletlerin kampı değil, sömürülen ve ezilen sınıfların, işçilerin, uluslararası proletaryanın, sömürücülerinin kendi zararına yürüttüğü savaşlara son vermekten çıkarı olan ve -eğer örgütlenirse- buna gücü yetecek tek sınıfın kampıdır. Devrimci hareketin dip noktası geçildikten sonra, sermayenin savaşlarına karşı devrimci yenilgicilik zemininde, tutarlı proleter enternasyonalizmi zemininde duran örgütlerin ortak girişimlerde bir araya gelmesi zaruridir. Vakit şimdi, çok geç olmadan!”
İtalya, Japonya, Türkiye, Arjantin, Almanya, ABD gibi çok sayıda ülkeden bu çağrıya kulak veren on binlerce işçi, çeşitli eylemlerle “emperyalist savaşa hayır” diyerek öfkelerini haykırdılar. Bu eylemlerin bir parçası olarak İtalya’da, lojistik sektöründe faaliyet gösteren mücadeleci sınıf sendikası SI Cobas’ın öncülüğünde, 23 Şubat için bir genel grev çağrısı yapıldı. Savaş ekonomisine, Gazze’deki soykırıma ve Batı Şeria’daki etnik temizliğe karşı Filistin direnişini desteklemek amacıyla ilan edilen grev 22 Şubat gecesi başladı. Lojistik sektöründeki greve çok sayıda işyerinde geniş bir katılım sağlandı. “Kahrolsun sermayenin savaşları! Emperyalistler arasında korkunç bir küresel mezbahaya doğru giden yarışı durduralım! Yaşasın Filistinlilerin ve diğer ezilenlerin direnişi! Yaşasın gerçek proleter enternasyonalizmi!” sloganları eşliğinde gidilen greve, pek çok sektörden işçiler, sosyalistler, aydınlar ve öğrencilerden destek geldi.
Bazı şehirlerde, silah üreten, silah ticareti yapan, İsrail’in savaş suçlarına ortak olan kurumları boykot etmek için yürüyüşler ve protestolar düzenlendi. Cenova’da, İsrail için askeri malzeme yüklü gemilerin limana gelmeleri esnasında limanın kapılarında; Napoli’de, savaş sanayinin önde gelenlerinden Leonardo askeri şirketinin önünde gösteriler yapıldı, yollar kesildi. Torino’da, İsrail ordusunu destekleyen çokuluslu bir şirket olan Carrefour’un lojistik depolarında iş durduruldu. Ayrıca yüzden fazla işyerinde, İtalyan hükümetinin savaş politikasına işçilerin neden karşı çıkmaları gerektiğinin ve soykırıma karşı Filistin direnişine verilmesi gereken desteğin konu edildiği toplantılar örgütlendi.
Modena’da mühendislik fakültesi öğrenciler tarafından işgal edilerek eğitim durduruldu. Eylem çağrısına destek veren çeşitli okullardan ve üniversitelerden biri de Salerno Üniversitesi oldu. 23 Şubat grevine destek veren akademisyenler “Gazze’de derhal ateşkes, İsrail ordusunun Gazze’den çekilmesi, Batı Şeria ve Doğu Kudüs’teki sömürgeci işgalin sona ermesi ve uluslararası hukuka saygı” için acil eylem çağrısında bulunurlarken, silah şirketlerine “üniversitelerimizden uzak durun” dediler. Üniversitelerin savaş endüstrisiyle ilişkilerini kesmeleri ve anti-militarist bir politika izlemeleri gerektiğini dile getirdiler. Öğretim görevlileri 24 Şubatta Milano’da yapılan kitlesel eyleme de katıldılar. Bazı kentlerde yapılan yürüyüşlerde öğrencilerin ve işçilerin üzerine polisi salan Meloni hükümeti, böylece 24 Şubat eylemine katılacaklara da gözdağı vermeye çalışsa da amacına ulaşamadı.
24 Şubat eylem gününde Milano’da yapılan gösteri, Filistin davasını desteklemek ve sermayenin savaşlarına karşı çıkmak için İtalya’da son zamanlarda gerçekleştirilen en geniş katılımlı ve en güçlü politik gösteri oldu. On binlerce emekçinin katıldığı eyleme, SI Cobas’ta örgütlenen göçmen işçiler çok geniş ve canlı bir katılım gösterdiler. Eylemde Filistinli, Arap ve İtalyan gençlerin kitleselliği de dikkat çekiciydi. Mücadeleci sendikalardan, savaş karşıtı, çevreci ve feminist gruplara çeşitli kesimlerden işçilerin, emekçilerin katıldığı yürüyüş boyunca emperyalist savaşa karşı çıkan, Filistin halkına destek sunan pankartlar, dövizler taşındı.
Japonya’da demiryolu işçilerinin mücadeleci sendikası Doro-Çiba tarafından Tokyo’da düzenlenen savaş karşıtı eylemde, işçiler, Ukrayna’da yürüyen savaşa ve Gazze’deki soykırıma derhal son verilmesini istediler. Japon emperyalizminin Çin’e karşı ABD ile işbirliği halinde geliştirdiği militarist politikalara tepkilerini dile getirdiler ve bu planların yürütücüsü olan Kişida hükümetine öfkelerini haykırdılar. Eyleme demiryolu işçilerinin yanı sıra, çeşitli kentlerden ve sendikalardan gelen işçiler, aktivistler, akademisyenler de katıldı.
Arjantin’de Partido Obrero (İşçi Partisi) “emperyalist savaşa karşı savaş” şiarıyla Dışişleri Bakanlığının kapısında bir eylem düzenledi.
Türkiye’de ise Uluslararası İşçi Dayanışması Derneği (UİD-DER) “Ukrayna’dan Filistin’e Emperyalist Savaşa Karşı Mücadeleye” şiarıyla düzenlediği çalışmalarla çok sayıda işçiyi bu seferberliğe dâhil etti. Metal, petrokimya, sağlık, lojistik, gıda, belediye gibi çok sayıda sektördeki pek çok işyerinde ve temsilciliklerde toplantılarla, etkinliklerle bu yakıcı konu işçilerin, emekçi kadınların, gençlerin gündemine sokuldu. Bu sayede, o gün tüm dünyadan yükselen işçi sınıfının sesine ses verildi. “Emperyalist Savaşlara Hayır!”, “Yaşasın İşçilerin Birliği, Yaşasın Halkların Kardeşliği” sloganları yükseltildi.
Yine Türkiye’den Sosyalist Emekçiler Partisi (SEP) de 24 Şubat Eylem Günü kapsamında İsrail Konsolosluğu önünde toplanarak emperyalist savaşı ve Filistin halkını katleden İsrail’i protesto etti.
Bugün bütün dünyada emperyalist güçler savaşı daha geniş bölgelere yaymak üzere büyük bir hızla silahlanmayı sürdürüyorlar. Ekonomiler resesyonda ama silah sanayi harıl harıl çalışıyor. Türkiye’de Erdoğan rejimi yükselttiği militarizmi “barışın güvencesi” olarak yutturmaya çalışıyor emekçi kitlelere. Aynı şeyi İtalya’da Meloni, Japonya’da Kişida, Amerika’da Biden, Rusya’da Putin ve diğerleri de yapıyor. Macron Ukrayna’ya NATO birliklerinin gönderilebileceğini söylerken, Kremlin buna aynı savaşçı dille yanıt veriyor. Üçüncü Dünya Savaşının yayılma dinamikleri giderek önüne geçilemez noktaya doğru ilerlerken, faşist hareketler de tüm dünyada ciddi bir yükseliş içindeler. İşçiler, emekçiler örgütlü bir güçle bu gidişata dur diyemezlerse, ufukta saldırıların daha da artacağı, savaş dilinin ve alevlerinin gerçekleri görünmez kılıp milyonların cephelere sürüleceği, yoksulluğun, sefaletin artacağı çok daha karanlık günler bekliyor insanlığı.
Bu yüzden emperyalist savaşlara, faşizme, sermayenin saldırı programlarına ve tüm bunların membaında yatan kapitalizme karşı mücadele yaşamsal önem taşıyor. Bu mücadelenin hedefine ulaşması için proleter devrimci temellerde enternasyonalist bir perspektifle örgütlenmek, işçi sınıfının uluslararası mücadele birliğini bizzat pratikte örmek elzemdir.
link: Marksist Tutum, 24 Şubatta On Binler Sermayenin Savaşlarına Karşı Seferber Oldu, 29 Şubat 2024, https://marksist.net/node/8202
Sırtımızda Milyar Dolarlık Ölümcül Yükler
Bir Kozmonot ve Vatandaş Olma Meselesi