10 Ekim 2015 günü Emek ve Demokrasi güçleri Ankara’da “Emek, Barış ve Demokrasi” mitingi düzenlemek istediler. Türkiye’nin dört bir yanından işçiler, emekçiler, gençler, çocuklar, kadınlar, analar demokrasi taleplerini, barış ve kardeşlik umutlarını haykırmak için oradaydılar. 7 Haziran seçimlerinde tek başına iktidar olabilecek oy desteğini alamayan ve istediği ortamı yaratmak için kaos planları yaptığı açık olan AKP iktidarına “barışı ve demokrasiyi sahiplenen milyonlar var, ayağını denk al” demek için Ankara tren garında bir araya geldiler. Daha yürüyüş başlamamıştı ama bir arada olmanın sevinci, barışı, demokrasiyi savunmanın haklı gururu ve mücadele etmenin heyecanı yaşanıyordu, bu heyecan binlerce insan arasında yürekten yüreğe yayılıyor, büyüyordu. Gelecek güzel günler için sloganlar haykırılıyor, halaylar çekiliyor, mücadele şarkıları söyleniyordu.
Barış ve kardeşlik sloganları atan bu kitlenin içinde bir bomba patladı. Ardından bir bomba daha… Canlı bombalar barış ve kardeşlik mitingini kana bulamışlardı. Kaostan, düşmanlıktan, kandan, acıdan beslenenler emekçilerin birliğine, demokrasi, barış ve özgürlük mücadelesine bir darbe daha vurmak, tüm toplumu korkutmak, sindirmek, iktidarlarını sürdürmek için şeytani bir plan yapmışlardı. Öylesine şeytani bir plandı ki bu, bombalar patladıktan sonra yaralılara ve onlara yardım etmeye çalışanlara polis tazyikli suyla, gaz bombalarıyla saldırdı, ambulansların alana girmesi engellendi. Çünkü ölü sayısı ne kadar artarsa korkuyu ve kaosu o kadar büyüteceklerini, toplumu o kadar sindireceklerini hesap ediyorlardı.
Ankara tren garında 101 kişi katledildi. Yüzlerce insan yaralandı ve yaralılardan hayatını kaybedenlerle birlikte ölü sayısı daha da arttı. Hayatını kaybeden 104 barış güvercini arasında işçiler, analar, gençler, emekçi kadınlar, çocuklar vardı. Geride kalan ailelerin, dostların, yoldaşların ocağına, yüreğine hiç sönmeyen bir ateş düştü.
Katliamın hemen ardından yaralılara ve onlara yardıma koşanlara saldıran devletin yaklaşımı sonraki süreçte de devam etti. Katliamı protesto edenlerin saldırıya uğraması, gözaltına alınması ve yargılanmaları, duruşmalar sırasında yakınlarını kaybeden ailelere hakaret edilmesi, katliama engel olmayan, yol veren devlet görevlilerinin korunması, “firari” olan sanıkların yerleri bilindiği halde Türkiye’ye getirilip yargılanmaması katliamın asıl sorumlularının kimler olduğunun da göstergesidir.
10 Ekim katliamına ilişkin açılan davanın ilk duruşması patlamadan bir yıl sonra, 7 Kasım 2016’da Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesinde başladı. Delillerin karartıldığı, savcının tüm ısrarlara rağmen “hiçbir kamu görevlisini sanık sandalyesine oturtamazsınız” diyerek gerçek suçluları gizleme konusunda açıktan meydan okuduğu bu davada, 17’si firari, 19’u tutuklu 36 sanık yargılandı. Dava Ağustos 2018’de karara bağlandı. 9 sanığa 101’er kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verildi. Katliama ilişkin 16 firari sanık ile insanlığa karşı suçtan yargılanan tek tutuklu sanık Erman Ekici’nin yargılandığı dava ise halen devam ediyor.
6 Ekim günü Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen son duruşmada 10 Ekim Ankara Katliamı Davası Avukat Komisyonu mahkemeye, “Adaleti Aramak… Adaleti aratmamak… 10 Ekim Katliamının 7. Yılında Katliama ve Mağdurlara Devletin Bakışı” isimli bir rapor sundu. Raporda belirtilenler dava boyunca devletin bakış açısını anlatıyor.
Mahkemeye SEGBİS yöntemiyle “tanık” olarak katılan IŞİD’in Türkiye Emiri Kasım Güler’in söyledikleri de siyasi iktidarın IŞİD unsurlarına nasıl yaklaştığının, katliamın sorumlularının neden yakalanmadığının birinci ağızdan itirafı olarak tekrar tarihe geçti. Güler, 2014 yılında Konya’da yapılan El Kaide operasyonuyla cezaevine girdiğini, çıktıktan sonra da IŞİD’e katılmak için Suriye’ye gittiğini, kendisini Suriye’ye IŞİD’in sınır emiri olan ve dosyanın firari sanıklarından İlhami Balı’nın geçirdiğini söyledi. 2014-2015’te Türkiye Suriye arası ayda 2-3 kez gidip geldiğini, karakol komutanın bu giriş çıkışları bildiğini ve bir sorun yaşamadığını, ayrıca başkalarının da bu şekilde giriş çıkış yaptığını, yakalansalar dahi hemen bırakıldıklarını itiraf etti.
Mahkeme heyeti duruşmayı tek tutuklu sanık Erman Ekici’nin tutukluluk halinin devamına ve Türkiye’de yakalanan IŞİD yöneticisi Hattat Ghazal Al Sumaidai hakkındaki soruşturma evrakının istenmesine karar vererek 27 Aralık gününe erteledi.
Duruşma öncesi 10 Ekim Barış Derneği, siyasi parti ve meslek örgütleri temsilcilerinin de aralarında olduğu geniş katılımlı bir açıklama yaptı. Açıklamada bu davanın bitmediği, katillerden hesap soruluncaya kadar devam edeceği vurgusu yapıldı.
Katliamın 7. yılında 9 Ekim günü İstanbul, Ankara, İzmir, Maraş, Denizli’de katliamda hayatını kaybedenler için mezarları başlarında anmalar yapıldı. Bu anmalarda konuşan sendika, siyasi parti il ve ilçe yöneticileri, barış karanfillerinin yoldaşları, yitirdiklerimizi, onlarla anılarını, onların mücadelelerini, inandıkları yolda kararlılıkla yürüdüklerini anlattılar. Anmalarda davanın birkaç IŞİD’liyi sanık sandalyesine oturtup, göstermelik cezalar vererek gerçek suçluların aklanması operasyonu olduğu, dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu’nun bugün demokrasi pozları kesmesine karşın 10 Ekim katliamı davasının sanıklarından olduğu hatırlatıldı. Emek ve demokrasi güçlerinin bu davanın peşini bırakmayacağı, katillerden hesap sorulacağı, bu ülkeye barış ve demokrasiyi getirme mücadelesinin devam edeceği vurgusu yapıldı.
10 Ekim günü katliamın yaşandığı Ankara Garı önünde yapılmak istenen anmada ise her yıl yaşanan zorbalık bu yıl da değişmedi. Gar önüne yürümek isteyen kitleye polis biber gazı kullanarak saldırdı. Gar önünde sadece hayatını kaybedenlerin aileleri ve kurum temsilcilerinin toplanmasına izin verildi. Hayatını kaybedenlerin aileleri, siyasi parti, meslek örgütü ve çeşitli sendika temsilcilerinin katıldığı anmaya hayatını kaybedenlerin isimleri okunarak ve hep birlikte “yaşıyor” diye haykırılarak başlandı. Bombaların patladığı 10:04’te saygı duruşunda bulunuldu. Anma süresince sıklıkla “10 Ekimi Unutma, Unutturma”, “Faşizme Karşı Omuz Omuza”, “Gün Gelecek Devran Dönecek Katiller Halka Hesap Verecek”, “Kurtuluş Yok Tek Başına Ya Hep Beraber Ya Hiçbirimiz!” sloganları atıldı.
10 Ekim Barış Derneği Başkanı Mehtap Sakinci Coşgun konuşmasına anma öncesi yapılan polis saldırısını kınayan sözlerle başladı. Anma öncesi 20’nin üstünde insanın dövülerek, yerlerde sürüklenerek gözaltına alındığını, her ayın 10’unda ailelerin anma yaptığını ve her defasında baskıyla karşılaştıklarını, bu koşullarda bunun gerçek bir anma olmadığını belirtti. Dava sürecinde yaşananlara değindi. Mahkeme heyetinin adalet isteyen bir babayı duruşma sırasında dışarı çıkararak katillere değil acılı ailelere ceza verdiğini söyledi.
KESK Eş Başkanı Şükran Yeşil yaptığı konuşmada katliamın siyasi sorumluları ortaya çıkarılıncaya, yargılanıncaya kadar bu davanın peşini bırakmayacaklarını söyledi. Konuşmasını bitirirken “Bugün bizi buraya getiren en temel talebimiz barış, özgürlük, eşitlik ve adalettir” dedi.
DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu yaptığı konuşmada, 10 Ekim katliamını yapanlar ve azmettirenler gerçek bir mahkemede yargılanana, hesap sorulana kadar mücadeleye devam edeceklerini belirtti. Bugün yine önemli bir seçime gidildiğini belirten Çerkezoğlu devamında şunları söyledi: “Hiç kimse ama hiç kimse katliamlardan, bombalardan, vahşetten medet ummasın. Aklınızdan bile geçirmeyin diyoruz. Ve sonuna kadar mücadele edeceğimizi de söylüyoruz. 10 Ekimde yitirdiğimiz arkadaşlarımızın anısına sahip çıkmak ancak bu ülkede bu topraklarda bir daha böyle katliamların olmayacağı, kimsenin bunu aklından bile geçirmeyeceği, bu katliamların, bu vahşetin gerçek sorumlularının yargılanacağı bir Türkiye’yi kurmakla mümkün olacaktır. Biz biliyoruz ki bu ülkenin aydınlık geleceği emektedir, demokrasidedir, barıştadır.”
Katliamda oğlu Korkmaz Tetik’i kaybeden Zöhre Tetik acısını ve öfkesini şu sözlerle dile getirdi: “Tam 7 yıl önce aynen bu durduğumuz alanda yüz binler buradaydık. Ben de buradaydım. Oğlum da kızım da buradaydı. Türkiye’nin dört bir yanından binlerce işçi de buradaydı. Hem benim oğlumu hem 104 insanı çaldınız. 10 Ekimde burada anmaya bile müsaade etmeyen, binlerin alana gelmesinden korkan bu sistem, bu düzen yıkılacaktır. Gelirken 5 yerde aranıyoruz. Korkmaz’ın annesiyiz, babasıyız diyoruz, kimlik çıkarttırıyorlar bize. Yüz binlerin bu meydana gelmemesi, hesap sormaması için alanı parça parça ediyorlar… Söz, siz 104 canıma söz; biz katilerden hesap sorana kadar bu alanlar dolacak. Kanımızın son damlasına kadar mücadele edeceğiz.”
Türkiye bir seçim sürecine girmiş bulunuyor ve ekonominin krizde olduğu, yoksulluğun büyüyüp derinleştiği, yolsuzlukların ortalığa saçıldığı, rejimin lağımının patladığı ve oy desteğinin azaldığı bir dönemden geçiyor. Faşist rejimin seçimi kaybetmemek için yargıdan, kolluk güçlerine tüm güç ve zor aygıtlarını, karanlık güçleri devreye sokacağı, her türlü melanete başvurabileceği sır değildir. Bu karanlıktan çıkmanın yolu emekçilerin örgütlü gücünü büyütmek ve bu güçle faşizme karşı mücadele etmekten geçiyor. Egemenlerin siyasi iktidarlarını, kapitalist düzeni ayakta tutmak için düzenledikleri katliamların ezilenlerin yüreğinde yaktığı ateş bir gün onları yakacak. İşçiler, emekçiler, ezilenler, yok sayılanlar, bir gün mutlaka kendilerine yaşatılan acıların, kayıplarının hesabını soracak.
link: Marksist Tutum, 10 Ekim Ankara Katliamının 7. Yılı: Öfkemiz Daha da Büyüyor!, 10 Ekim 2022, https://marksist.net/node/7771
“Son Köle Gemisi” Clotilda’dan Geriye Ne Kaldı?
Onur Şener’in Katledilmesi Faşizmin Saçtığı Zehrin Ürünüdür