Milenyum dönemecinden bu yana tarihsel bir sistem kriziyle sarsılan kapitalizm, ölüm sancıları çeken bu sömürü düzeni, çürümüş ve çıkmaza saplanmıştır. Kapitalizmin sebep olduğu sorunlar giderek büyüyor, devasa bir yumağa dönüşüyor ve dünyanın en ücra köşesine kadar ulaşarak tüm insanlığı tehdit ediyor. Ekonomik kriz, hegemonya krizi, göç krizi, ekolojik kriz, enerji krizi, açlık krizi… Kapitalizmin bu krizlerden dönüşü yok, krizlerden çıkmak için başvurulan her yol daha büyük ve derin krizlerin, felâketlerin ebesi… Sistemin tarihsel çıkmazı ve onun belirleyip derinleştirdiği hegemonya krizi nedeniyle emperyalist paylaşım savaşının alevleri giderek genişliyor. Savaşın kızışmasıyla büyüyen göç sorunu, ekolojik kriz nedeniyle sayısı artan mültecilerin de eklenmesiyle yaklaşık 300 milyon insanın göçmen haline geldiği bir krize dönüşmüş durumda. Ekonomik kriz, aynı zamanda işsizliği, yoksulluğu, açlığı derinleştiriyor. Dünya genelinde fiyatlar artıyor, enflasyon yükseliyor. Bir zamanlar kapitalizmin kurtarıcısı olan kredi sisteminin artık tıkanmış olduğu, derinleşen krizle birlikte daha da büyüyen borç dağlarıyla iyice ortaya çıktı. Krizin üzerini örtmek için kullanılan Covid-19 pandemisi, hem ekonomik krizi hem de işçi sınıfının sorunlarını daha da büyüttü. Bu dönemde ortaya çıkan enerji krizi, Rusya’nın Ukrayna’ya savaş açmasıyla şiddetlendi.
Tüm bu sorunlara dünya genelinde artan otoriterleşmeyi, demokratik hak gasplarını, işçi sınıfının kazanılmış haklarına yönelik saldırıları ve ideolojik aygıtlarla sürdürülen psikolojik savaşı da eklemek gerekiyor. Rusya’nın Ukrayna’ya saldırmasıyla genişleyen emperyalist savaş, emekçiler için sadece yıkım anlamına gelmiyor. Savaşı kızıştıran Batılı emperyalist güçler, büyük bir ikiyüzlülükle halklar arasında düşmanlık ve nefret tohumlarını ekiyorlar. Emekçilerin savaş karşıtlığını, kendi emperyalist çıkarlarının bir aracı haline getirmek için kitleleri manipüle ediyorlar. Rus egemenlerinin Ukrayna’ya karşı başlattığı savaşın emperyalist savaş olduğunu gizleyerek, bir bütün olarak Rus halkını düşmanlaştırmak için her türlü ideolojik aygıtı devreye sokuyorlar. İşte dünya işçi sınıfı, bu koşullarda karşılıyor 2022 1 Mayıs’ını.
Elbette kapitalizmin tarihsel kriziyle birlikte büyüyen sorunlar işçi sınıfının kapitalizme karşı mücadelesini de büyütmüş durumda. Birkaç yıl öncesini hatırlayalım. 2018’de başlayan kitlesel protestolar, dünyanın pek çok ülkesine yayılmış, ortaya çıkan isyan dalgası 2019’da daha da büyümüştü. Farklı ülkelerde milyonlarca emekçi işsizliğe, yoksulluğa, düşük ücretlere, derinleşen toplumsal eşitsizliğe, demokratik hak ve özgürlüklerin kısıtlanmasına karşı sokaklara dökülmüştü. Üstelik öncekilerden çok daha şiddetli yeni bir ekonomik kriz kapıdayken oluyordu bunlar. 2020’de de devam eden ve egemen sınıf için giderek tehlikeli bir boyuta varan kitlesel protestolar egemenleri fazlasıyla tedirgin etmişti. Sistemin uluslararası kurumlarının temsilcilerinin de itiraf ettiği ekonomik kriz 2020’nin başında şiddetli bir şekilde patladığında, dünyada isyan dalgaları yükseliyordu. Tam bu sırada imdada yetişen Covid-19 salgını, sokakları ve meydanları dolduran emekçileri evlerine kapatmanın, ekonomik krizin üstünü örterek hak gasplarını hayata geçirmenin bahanesi yapıldı. Yaratılan salgın korkusuyla, 2020 yılının ilk aylarında sokakları boşaltanlar sadece protestocular değildi. Neredeyse hayat durmuş, sokağa çıkma yasaklarıyla caddeler ve sokaklar ıssızlaşmıştı. Böylece dünya meydanları 1 Mayıs’ta boş kalmıştı.
Ama nasıl ki güneş balçıkla sıvanmazsa salgın üzerinden yaratılan korku da gerçeklerin üzerini kapatmaya yetmedi. Krizin yükü altında ezilen, yaşam koşulları giderek ağırlaşan emekçiler, çok geçmeden yeniden sokaklara, meydanlara çıktılar. 25 Mayısta ABD’de başlayan George Floyd eylemleri, pek çok ülkeye sıçrayarak dünya emekçilerinin “nefes alamıyoruz” eylemlerine dönüştü. Hindistan’da 250 milyon emekçi greve çıkarak tarihinin en kitlesel grevini gerçekleştirdi. 2021 yılına girildiğinde dünyanın dört bir yanında kitlesel eylemler ve grevler yeniden başlamıştı. 1 Mayıs’ta ise Güney Afrika’dan İran’a, ABD’den Pakistan’a, Fransa’dan Güney Kore’ye sayısız ülkede yasaklara rağmen meydanları dolduran emekçiler adeta 2020 1 Mayıs’ının rövanşını aldılar.
Türkiye’de ise faşist bir rejimin baskısı ve saldırıları altında yaşamaya çalışan emekçiler, 2018’den bu yana giderek derinleşen ekonomik krizin ağır yükü altında eziliyorlar. Pandemi süreci ve derinleşen kriz sadece işçi sınıfının değil küçük esnafından köylüsüne tüm emekçi kesimlerin yoksullaştığı ve saldırıya uğradığı bir süreç oldu. Pek çok küçük esnaf iflas ederken çiftçiler hacizlerle karşı karşıya kaldı. Rejimin izlediği ekonomi politikaları ekonomik krizin Türkiye’deki etkisini daha yıkıcı hale getirmiş durumda. Milyonlarca emekçi en temel ihtiyaçlarını dahi karşılamakta zorlanırken rejim büyük bir açgözlülükle kamu kaynaklarını ve doğayı talan etmeye, sermayeye peşkeş çekmeye devam ediyor. Ormanları ve dereleri sermayeye peşkeş çekilen ve yaşam alanları yok edilen köylüler yağma ve talana karşı mücadele verirken saldırılara maruz kaldılar, kalıyorlar. Özellikle son bir yıldır ekonomik krizin şiddeti artmış durumda. Cumhuriyet tarihinde ilk kez, kişi başına milli gelirde 7 yıl üst üste azalma yaşandı. 2022 yılı için belirlenen asgari ücret daha ikinci ayında açlık sınırının altına düştü. Enflasyon yüzde 140’ı geçmiş durumda. Alınan zamlar bu yüzden çoktan erimişken, işsizlik, yoksulluk, hayat pahalılığı, enflasyon, uzayıp giden ekmek kuyrukları, rejimin baskıları toplumu nefessiz bırakıyor.
Fakat emekçilerin büyüyen sorunları mücadele dinamiklerinin mayalanma sürecini de hızlandırıyor. Nitekim bunun ilk işaretini bu yılın başında patlak veren işçi eylemlerinde gördük. Ocak ayında başlayan, Şubatta sayısı hızla artan fiili grevler ardı ardına geldi. Ülkenin dört bir yanında pek çok sektörde, yüzlerce işyerinde binlerce işçi, ücretlerinin yükseltilmesi ve sendikal haklarının tanınması talebiyle iş bıraktı. Büyük bir kısmı ücretlerin yükseltilmesi talebinin karşılanmasıyla sonuçlanan eylemler kuşkusuz işçilere güç ve cesaret verdi. Ağırlıklı olarak örgütsüz işyerlerinde ve kendiliğinden patlak veren eylemler, işçi sınıfının biriken tepkisinin açığa çıktığını göstermesi ve sendikal örgütlenme çabalarının hız kazanması bakımından çok önemlidir.
Türkiye’de 1 Mayıs her türlü baskı ve yasağa rağmen işçilerce sahip çıkılan bir geleneğe dönüşmüştür. Gerekli koşullar oluşturulabilirse bu yılki 1 Mayıs, toplumda biriken öfke ve hoşnutsuzluğu, işçi sınıfının mücadele potansiyelini ortaya koyan bir barometre işlevi görebilir. Çünkü pandemi yasaklarının toplumun üzerine bir karabasan gibi çöktüğü, dayanışma duygusunun zedelendiği ve 1 Mayıs’ta emekçilerin evlere hapsedildiği iki yılın ardından bu yılki 1 Mayıs, Türkiye işçi sınıfı için daha fazla anlam kazanmıştır. Artan hayat pahalılığının, işsizliğin, baskı ve yasakların toplumu nefessiz bıraktığı bir dönemde, işçilerin yüz binlerle alanlara çıkması birlik, mücadele ve dayanışma ruhunu büyütecektir. Kitlesel, birleşik ve coşkulu bir 1 Mayıs kutlaması, işçi sınıfına güç ve moral verecek, mücadele azmini arttıracaktır.
2021 yılının 1 Mayıs’ından bu yana yaşananlara baktığımızda hem dünyada hem de Türkiye’de kapitalizmin çelişkilerinin ve yol açtığı yıkımın daha da hızlandığını görmek zor değil. Bu da dünya işçi sınıfının enternasyonalist mücadelesinin her zamankinden daha yakıcı hale geldiğini gösteriyor. Çok iyi biliyoruz ki işçi sınıfının enternasyonalist mücadelesi olmadan kapitalizmin yol açtığı belalardan kurtulmak mümkün değildir. Çünkü ancak enternasyonal bir örgütlülüğe sahip olan işçi sınıfı kapitalizmi alaşağı ederek sosyalizme giden yolu açabilir. İşçi sınıfının uluslararası birlik, mücadele ve dayanışma günü olan 1 Mayıs, bu mücadelenin simgeleştiği bir gündür ve bu açıdan kıymetlidir.
136 yıldır burjuvazinin 1 Mayıs’ı yasaklama, unutturma, karalama, içini boşaltma çabalarına rağmen dünya işçi sınıfı 1 Mayıs’ı Uluslararası Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü olarak kutluyor. 1 Mayıs, 8 saatlik işgünü talebinden doğmuştu ve işçi sınıfının uluslararası mücadelesi sayesinde bu talep kazanımla sonuçlandı. Ancak 1 Mayıs, 8 saatlik işgünü talebinin üzerine çıkan ve dünya işçi sınıfını kapitalizme karşı mücadelede birleştiren, sınıfsız ve sömürüsüz bir dünya özlemini simgeleyen bir gün olarak bayraklaştı.
Marksizmin kurucuları 1848’de “bütün ülkelerin işçileri, birleşin” çağrısıyla Komünist Manifesto’yu yayımladıklarında dünya işçi sınıfının eninde sonunda enternasyonalist mücadele bayrağını yükselteceğini biliyorlardı. İşçi sınıfının altında toplanabileceği tek bir bayrak olabilirdi, o da enternasyonalizm bayrağıydı. İşte 1 Mayıs 1890’da, Engels’in dediği gibi, bu tek bayrak altında, tek bir ordu olarak meydanlara çıkan işçi sınıfı enternasyonalist mücadelenin mümkün ve gerekli olduğunu kanıtlamıştı. O zamandan bugüne kapitalizmin tarihine dönüp baktığımızda insanlığa yaşattığı nice felâketlere, savaşlara, acılara, işçi sınıfına yönelik sayısız saldırılara rağmen 1 Mayıs’ın sahipsiz kalmadığını, milyonlarca işçinin aynı duygu ve taleplerle dünyanın her yerinde meydanlara çıkarak enternasyonalizmin bayrağını dalgalandırdığını görüyoruz.
1886’daki 1 Mayıs gösterilerinin ardından idam edilen işçi önderlerinden August Spies mahkeme salonunda şöyle haykırmıştı: “Eğer bizi asarak tahakküm altındaki milyonların, sefalet içinde çalışan ve kurtuluşu bekleyen milyonların bu hareketini, işçi hareketini ezebileceğinizi umuyorsanız, eğer düşünceniz buysa, o zaman asın bizi! Burada bir kıvılcımı ezeceksiniz, ama şurada burada veya orada, arkanızda ve önünüzde, her yerde alevler yükselecek. Bu gizli bir ateştir. Bunu asla söndüremezsiniz.” Spies haklıydı. Çünkü o gün 1 Mayıs’ta yakılan ateş, Komünist Manifesto’da yakılan ve kapitalizmden kurtuluşun yolunu gösteren ateşin devamıydı. Ve bu ateş hiçbir zaman söndürülemedi, söndürülemeyecek. Bu yıl da 1 Mayıs’ta dünyanın her yerinde yüz milyonlarca emekçi kapitalist sömürüye, hak gasplarına ve emperyalist savaşa karşı 1 Mayıs’ın sönmeyen ateşini meşale yaparak ve enternasyonalizm bayrağını dalgalandırarak meydanlara çıkacak.
Yaşasın 1 Mayıs! Yaşasın İşçi Sınıfının Uluslararası Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü!
Yaşasın Proletarya Enternasyonalizmi!
Yaşasın Sosyalizm!
link: Marksist Tutum, 1 Mayıs’ta Sömürüye ve Emperyalist Savaşa Karşı Mücadele Bayrağını Yükseltelim!, 8 Nisan 2022, https://marksist.net/node/7613
Çanakkale Geçilmez, Çünkü Artık Çok Pahalı!
Nişantaşı Üniversitesinde Yaşananlar ve Eğitimin Geldiği Nokta