Kıtalar, ülkeler, tarihler değişse de egemenlerin emekçilere yönelik zulmü sınırları aşan bir benzerlik sergiliyor. Türkiye’de Cumartesi Annelerinin isyanına yol açan zulüm ve katliamlar bu yüzden tıpkı Arjantinli ya da Şilili annelere yabancı olmadığı gibi Uruguaylı annelere de yabancı değil. Askeri diktatörlük döneminde “kaybedilen” evlatlarının hesabını sormak için her yıl 20 Mayısta kitlesel bir “sessiz yürüyüş” yapıyorlar. Ancak bu aslında kayıp yakınlarının ve onlara destek verenlerin çığlığının yankılandığı bir sessiz yürüyüş!
20 Mayıs Sessiz Yürüyüşü 1996’da küçük bir grup tarafından başlatıldı ve sonrasında katılım giderek artarak binlerce insana ulaştı. Gerçeklerin açıklanmasını ve adaletin yerine getirilmesini isteyen Kayıp Anneleri ve Yakınları bu yıl da on binlerin katılımıyla ülkenin 70 yerinde bir araya geldiler. En büyük eylem başkent Montevideo’da gerçekleştirildi. Binlerce insan “Kayıplar Anıtı” önünden Özgürlük Meydanına yürüdü. Kayıp aileleri, “Neredeler? Gerçekler kaçırılmaya devam ediyor”, “Devlet terörü, bir daha asla” yazılı pankartların arkasında iki kilometrelik bir güzergâhta ellerinde yakınlarının resimlerini de taşıyarak sessizce yürüdüler. Bir kez daha, 1973-1985 yılları arasında hüküm süren askeri diktatörlük altında kaybedilen yüzlerce insanın başına gelenler hakkında devletten elindeki bilgileri açıklamasını istediler. Uruguay’da sivil hükümetler kırk yıldır, askeri diktatörlük tarafından kaybedilen insanların akıbeti konusunda açıklama yapmaktan uzak duruyor. Bu yüzden kayıp yakınlarının ve demokrasi güçlerinin bu konuda yürüttükleri mücadele canlılığını koruyor.
Kaçırılmaya çalışılan gerçekler!
1960’larda Latin Amerika’da sol güç kazanırken, Uruguay’da Tupamarolar olarak bilinen ve “şehir gerillası” yöntemleriyle mücadele veren bir hareket de ortaya çıkmıştı. Yükselen hareketi ezmek için ordu devreye girmiş ve nihayetinde tüm muhalefeti bastırmak için 1973’te askeri diktatörlük kurulmuştu. Bu dönemde binlerce Uruguaylı ülkeyi terk etmek zorunda kalmıştı. Bunların bir kısmı da Arjantin’e gitmişti. Ne var ki kendilerini bekleyen akıbet orada da peşlerini bırakmamıştı. Bu akıbetle yüz yüze kalanlar arasında, darbenin ardından Arjantin’e giden Meclis Başkanı Hector Gutierrez Ruiz ile senatör Zelmar Michelini de vardı. Cesetleri 20 Mayıs 1976’da Buenos Aires’te bir arabada bulunduğunda ikisinin de işkence edilerek öldürüldüğü anlaşıldı. Aynı arabada iki Tupamaro gerillasının cesedi de vardı. İşte Uruguaylı annelerin 1996’dan bu yana gerçekleştirdikleri eylemler için 20 Mayıs tarihini seçmeleri bu katliama dayanmaktadır.
“Soğuk Savaş” yıllarında Latin Amerika, CIA’in kirli planlarının merkez üssüne dönüştürülmüştü. Askeri darbelerin birbirini kovaladığı bu yıllarda önce Paraguay (1954), ardından Brezilya (1964), sonrasında ise Bolivya (1971), Uruguay (1973), Şili (1973) ve Arjantin (1976) askeri darbelerle karşı karşıya kalacaktı. Yıllar sonra ortaya çıkan CIA belgeleri tüm bunların organize bir harekâtın parçaları olduğunu gösterecekti. Yine bu belgelerde 1975’te Arjantin, Şili, Uruguay, Paraguay ve Bolivya’dan güvenlik uzmanlarının eşgüdümlü operasyonlar hazırlamak için bir araya geldiği görülecekti. Bu kapsamda yapılanların en kapsamlısı ise Condor (Akbaba) Planı idi. Bu plan, komünist ve demokratik muhalefeti ortadan kaldırarak sol tehdidi bertaraf etmeyi ve SSCB’nin etkisini kırmayı hedefliyordu. Askeri rejimlerin önde gelen subay, polis ve istihbarat elemanları ABD’deki Amerikalar Okulu adlı karşı-devrim merkezinde eğitileceklerdi.
Condor Planı, söz konusu ülkelerin kendi sınırları içindeki yerli muhalifleri ezmesinin çok ötesine taşan bir imha planıydı. Dünyanın çeşitli yerlerine giden muhaliflerin izi sürülecek ve bunlar ortadan kaldırılmaya çalışılacaktı. Condor Planının uygulandığı dönemde 400 bine yakın insanın tutuklandığı, 50 binden fazlasının öldürüldüğü, 30 bin kişininse kaybedildiği tahmin edilmektedir. Bunların büyük bir kısmı Şili ve Arjantin’deki faşist askeri diktatörlükler tarafından gerçekleştirilmiştir. 1980’lere kadar uygulanmaya devam eden bu plan kapsamında askeri diktatörlüklere karşı direnen nice sosyalist, sendikacı, işçi lideri, aydın, öğrenci tutuklanmış, ağır işkencelerden geçirilmiş ve katledilmiştir.
Askeri diktatörlüklerin yaşandığı tüm ülkelerde, devlet güçleri burjuvazinin âli çıkarları için ellerini kana bularken, kendilerini güvenceye alacak yasalar çıkararak görevi sivil yönetimlere terk etmişlerdir. Örneğin Türkiye’de 12 Eylül faşist diktatörlüğü sona ererken yapılan cunta anayasasına, geçmişe yönelik olarak hiçbir devlet görevlisinin yaptıklarından dolayı yargılanamayacağını güvence altına alan bir madde eklenmişti. Bu madde ancak otuz yıl sonra yapılan anayasa referandumuyla kaldırılabildi. Sonrasında açılan göstermelik davalarda ise failler ya yaş haddinden hapis yatmaktan kurtuldu ya da sözde yargılamalarla cezasız bırakıldı. Uruguay’da yaşananların da farklı olmadığı görülüyor.
Uruguay’da askeri diktatörlük sona erdikten sonra iktidara gelen burjuva hükümetler, aradan onlarca yıl geçmesine rağmen gerçekleri açıklamadılar ve birkaç subay dışında kimseyi yargılamadılar. Askeri rejimden parlamenter rejime geçildikten sonra, 1986’da diktatörlük döneminde işlenen suçlara karışan asker ve polislerin yargılanmasını zorlaştıran bir yasa çıkarıldı. Böylece güvenceye alınan cellâtlar, bir tür “sessizlik anlaşması”yla kaybedilen kurbanların nerede olduğunu bile söylemeyi reddettiler. Kayıp ailelerinin mücadelesine destek veren bir avukatın söylediği gibi “bu sessizliği kırmak, zorla kaybedilenleri bulma çabasının en büyük zorluğu” oldu hep. Devlet gücünü arkalarına alan katiller, işkenceciler, tıpkı Türkiye’de olduğu gibi Uruguay’da da özgürce yaşadılar. Adalet arayışını sürdürenlerse tehditlerle, baskılarla karşı karşıya kalmaya devam ediyorlar.
Uruguay’da kayıp ailelerinin “bir yaprağı eksik beyaz bir papatya”yla sembolleşen mücadelesi 28 yıldır devam ediyor. 28 yıldır hakikatin açıklanmasını ve adaletin yerini bulmasını isteyen aileler, “devlet terörü, bir daha asla” diye haykırıyor ve toplumsal hafızanın silinmesine izin vermeyeceklerini dile getiriyorlar. Türkiye’de Cumartesi Annelerinin aynı yıllarda başlattıkları mücadele de Uruguaylı annelerle ortaklaşıyor. Ancak onca yılda yaşananlar her iki ülkede de şunu gösteriyor: Devletin işlediği suçları itiraf etmek zorunda bırakılması, sorumluların yargılanıp hak ettikleri cezalara çarptırılması için çok daha güçlü bir toplumsal mücadele zorunludur. Bu mücadele o boyutta ilerlediğinde sadece kaybedilenlerin değil ezilenlere yapılan tüm zulmün ve haksızlıkların hesabı sorulacaktır!
Türkiye 12 Eylül faşizminin karanlığını yaşarken, aynı karanlığın hüküm sürdüğü Latin Amerika ülkelerinden biri de El Salvador’du. O kara günlerde faşizme komünist kararlılığı ve tarihsel iyimserliğiyle direnen Elif Çağlı’nın kalbi El Salvadorlu yoldaşları için de atıyor ve kaleminden aşağıdaki dizeler dökülüyordu…
Yanık Türkü
Kalbim senin için çarpıyor
El Salvadorlu yoldaş
Dağların için
Dağlarında
Kızılderili Büyük Reis’ten beri
Sabaha haykıran
Kızıl kanaryan için
Kalbim çarpıyor
Oğullarımın
Oğullarının
Kokusunu taşıyan
Rüzgârlarım için
Rüzgârların için
Seni ben
Yüreğimle tanıdım
Çünkü görmedi gözlerim
Kanayan ellerini...
Dokunmadım ellerimle
Yaralı toprağına
Seni ben
Soylu ağaçlarcasına
Yanıp kül olan ayakta
Binlerce Kızılderilinle tanıdım
Seni ben
Gazetelerde gördüğüm
Süngülerin ucunda
Paramparça karınlı
Bebelerinle tanıdım
Seni ben
Kamyonlar dolusu
Cansız insanlarınla tanıdım
Seni ben
Ölümlerle tanıdım
Direnişlerle!
Küçük erkeklerinle
Tanıdım seni
Küçücük savaşçılarınla!
Erkeksi-çocuksu gözleriyle
Düşlerimde bakarlar
Tahta atlarına yaslanır gibi
Yaslanıp tüfeklerine
Delercesine göz bebeklerime
Seni ben
En çok acılarından tanıdım
Benimkine
Bizimkine benzeyen acılarından...
Bir evladını yitirdiğinde sen
Benim ülkemde de mutlaka
Analarımdan biri
Yaş döküyordur oğluna
El Salvadorlu yoldaş!
Senin ben
Dağlarını anlatamam
Hiç görmedim
Destanını anlatamam
Gücüm yetmez
Ama inan bana
İnan!
Yanık bir türkü gibi
Dolaşıyorsa damarlarımda kanım
Kokusu sinmiştir ona
Destanının...
Dağlarının.
(Elif Çağlı, Eylül Günlüğü)
link: İlkay Meriç, Uruguay’da Kayıp Yakınlarının Sessiz Çığlığı, 31 Mayıs 2024, https://marksist.net/node/8272
Cumartesi Annelerini Yıldıramayacaksınız!
Marx’ın Kapital’ini Okumak, III. Cilt /10