Yakın zamanlarda medyaya yansıyan üç haber Türkiye’deki rejimin özellikleriyle ilgili çok şey anlatıyor. Bunlardan birincisi MHP Genel Başkan yardımcısı Semih Yalçın’ın, sosyal medya hesabından, “Sedat Şahin kardeşimiz genel başkanımız Sayın Devlet Bahçeli’yi ziyaret etti” notuyla Sedat Şahin ile Devlet Bahçeli’nin MHP genel merkezinde çekilmiş fotoğraflarını yayınlamasıydı. Şahinler olarak bilinen Türkiye’nin en büyük mafya örgütlerinden birinin lideri olan ve defalarca müebbet hapis cezası almış olmasına rağmen koşullar uygun hale geldiğinde her seferinde “bir şekilde” tahliye edilen Sedat Şahin de geleneği bozmamış, içeriden çıkarılan diğer mafya liderleri gibi soluğu Bahçeli’nin yanında almıştı. Böylece tıpkı Alattin Çakıcı, Kürşat Yılmaz gibi o da rejimin bir parçası olan mafya liderleri albümünde “hak ettiği” yeri almış oluyordu.
Bu fotoğrafın yayınlanmasından birkaç gün sonra, Mersin limanında yine muz kolileri içerisinde yakalanan kilolarca kokain haberi yer aldı gazete sayfalarında. Artık Mersin limanı için vaka-i adiye haline gelen bu durumla ilgili olarak, her ne kadar bundan önceki benzer onlarca vakada sürdürülen çalışmalar sonuç vermemiş olsa da, “suçlu ya da suçluların belirlenip yakalanması için çalışmaların sürdüğü” söyleniyordu.
Bu haberin birkaç gün sonrasında ise, mafya liderleri Alaattin İlyas Saral ve Sedat Şahin’i 10 gün arayla tahliye eden Hakan Türkön’ün Yargıtay üyeliğine atandığını öğrendik. Heyetleri yaz tatiline veya yıllık izne çıkan dört farklı ağır ceza mahkemesinde nöbetçi hâkim olarak görev alarak “çalışkanlığını” açık biçimde gösteren Türkön,önce 17 Temmuzda İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi Daire Başkanlığına, burada bir hafta kaldıktan sonra da HSK’nın 25 Temmuz kararnamesiyle Yargıtay’a atanmıştı.
Görüntü oldukça netti: neredeyse her hafta rotası Türkiye, bilhassa Mersin limanı olan kokain yüklü bir gemi uluslararası sularda yakalanırken, onlarca cinayetin sorumlusu oldukları, uyuşturucudan silaha her türlü kirli ve kanlı işin içinde yer aldıkları ve bu işleri yönettikleri devletin mahkemelerinde zabıtlara geçmiş olan Alaattin Çakıcı, Kürşat Yılmaz, Sedat Şahin gibi figürler, rejimin en önde gelen zatlarıyla pozlar veriyor, onları tahliye eden hâkimlerse jet hızıyla yüksek makamlara terfi ettiriliyorlardı.
Birkaç gün içinde önümüze gelen bu haberler ve bu olanlara verilen tepkiler, nasıl bir rejimle karşı karşıya olduğumuzu net bir biçimde gösteriyor. Mafya karakterleri yandaş medyada saygın işadamları olarak boy gösterirken, rejimin siyasetçilerinin onları sahiplenmesinin göstergesi olan fotoğraflar sayesinde de “devletine hizmet eden makbul kişiler” olarak aklanıp paklanıp meşrulaştırılıveriyorlar. Onlara ve onları parlatanlara bakılırsa hepsi delikanlı, yardımsever, adaletten yana ve adalet dağıtıcı. Haşa hiçbirinin uyuşturucu gibi kirli işlerle ilgisi yok! Ama bu arada çocuklar okul kapılarında zehirleniyor, uyuşturucuya herkes kolaylıkla ulaşır hale geliyor. Ülke de dünyanın en önemli uyuşturucu dağıtım merkezlerinden biri artık. Bütün bunlar rejimin kontrolünde, gözetiminde gerçekleşiyor. Ondan ayrı değil ve bu birliktelik tam bir pervasızlıkla neredeyse toplumun gözünün içine sokuluyor.
Aileyi korumaktan, muhafazakârlıktan dem vurup başta kadınlar olmak üzere tüm toplumu oluşturduğu manevi cenderede ezen bu rejim, en kirli işlerin döndüğü bir ülke haline getirdi Türkiye’yi. Rejimin mafyayla nasıl bir ittifak kurduğunu görmek için, bu fotoğraflara, mafyanın önünü açanların bürokrasideki hızlı yükselişlerine, yakalanan tonlarca uyuşturucunun sorumlularının bir türlü bulunamamasına bakmak bile yeterlidir.
Evet, mafyanın devlet ve burjuvazi ile sıkı ilişkisi bu iktidar döneminde başlamamıştır. Öncesi de vardır. Bu ilişkiyi büyüten en köklü adımlar 12 Eylül faşizmi tarafından atılmıştır. Darbeden önce sosyalistlere ve mücadeleci işçilere karşı vurucu güç olarak kullanılan Abdullah Çatlı, Alaattin Çakıcı, Haluk Kırcı gibi MHP’li faşistler devletin hizmetinde yasadışı işleri yürütmeleri için yönlendirilmiş, destek görmüş ve korunmuşlardır. Örtülü operasyonlarla uyuşturucu kaçakçılığı, cinayet, haraç ve fidye gibi işleri devlet gözetiminde yürütmüşlerdir. Fakat bu örgütler bugün rejimin en önemli dayanaklarından biri haline gelmiş ve tam da bu nedenle her zamankinden fazla güç, para, makam ve elbette itibar kazanmışlardır. Bunlar toplumun sindirilmesinden uyuşturulmasına kadar pek çok işlev görmektedirler. Uluslararası hukukta suç olan işleri gerçekleştirerek rejimin ekonomik ve siyasal türlü ihtiyaçlarının karşılanmasını sağlamaktadırlar. Bu yönleriyle toplumu gittikçe daha fazla çürüten bu rejimin asli unsurlarından biri haline gelmişlerdir. Bunlar burjuva hukukunu her alanda rafa kaldırmış olan faşist rejimin iktidarını sürdürmesinde çok önemli bir rol oynamaktadırlar. İşçilerin, emekçilerin bu fotoğraflarda, muz kolilerinde ve kirli bürokratlarda görmeleri gereken gerçek budur.
link: N. A., Mafya Bu Rejimin Ayrılmaz Bir Parçasıdır, 4 Ağustos 2023, https://marksist.net/node/8031
İran’da Rejim Kendisini Tahkim Arayışında
Düşen Ücretler, Artan Kârlar ve Enflasyon Olgusu