2014’ten bu yana takvim yaprakları ne zaman 13 Mayıs’ı gösterse, Soma’nın acısı ve öfkesi kaplar her yeri. Dile kolay, 301 can... Türkiye tarihinin en büyük işçi katliamıydı Soma. Yüzlerce ocağa ateş düşmüş, yetim bırakılan işçi çocuklarının haykırışları, annelerin ve eşlerin feryatları yürekleri dağlamıştı. Katliamın büyüklüğü ortaya çıktıkça acı ve öfke tüm ülkeyi sarmış, emekçiler sermaye cellâtlarının göz göre göre katlettiği 301 evladı için gözyaşlarına boğulmuştu.
Egemenler ise sınıfsal meşreplerinin gereklerini yapmaya girişmişti. Katliamdan önce işçilere sağlıklı maskeler vermeyip nefessiz bırakanlar, hiç utanmadan ölü işçilerin yüzlerine maske taktırarak ölü sayısını gizlemeye çalışmıştı. O günlerde dümeni faşizme kırmaya başlayan burjuva iktidarın başbakanı Erdoğan, acılı ailelerin gözlerinin içine bakarak katliama “kader/fıtrat” diyecek kadar pervasızlaşmış, bir vatandaşa tokat atacak kadar ileri gitmişti. Yaveri Yusuf Yerkel ise bir madenci yakınına tekmeler savurmaktan geri durmamıştı. Sermaye sınıfının bütün pişkinliği, pervasızlığı, zulmü, kibri kısacası kokuşmuşluğu orta yere serilmişti. Erdoğan’ın sözleri, işçi sınıfına attıkları tokat ve tekmeler, 301 canın acısıyla beraber, sınıfın belleğine kalın harflerle kazındı. Soma’yı unutmadık, unutturmayacağız!
Katliamın ardından da meşrebince davranmaya devam etti sermaye sınıfı. Baş faillerden Soma Holding patronları ve Erdoğan hükümeti en ufak bir sorumluluk üstlenmedi. Emirlerindeki medya gücünü, yargıyı ve kolluk gücünü kullanarak kendilerini aklamaya, hesap soranları susturmaya çalıştılar. Madenin patronlarından Can Gürkan, mahkeme salonlarında asıl mağdurun kendileri olduğunu söyleyecek kadar pişkinleşti. Her türlü dalaverenin sonucunda katliamın sorumlularının büyük bir kısmı tahliye edildi. 10 yıldır yargılanmayan kamu görevlileriyse geçtiğimiz günlerde ilk kez hâkim karşısına çıktı. Kısacası adalet umuduyla mahkeme salonlarını dolduran acılı ailelerin yürek yangını her geçen gün daha da büyüdü.
Yargı süreci, işçi sağlığı ve güvenliği önlemlerini maliyet olarak görüp ihmal eden patronların, gerekli denetimleri yapmayan, patronlara yaptırım uygulamayan burjuva devletin, işçilerin göz göre göre öldürülmesine ses çıkartmayan AKP iktidarının suçlarını çarşaf çarşaf ortaya serdi. Ancak dünyanın gözü önünde gerçekleşen bu katliamın failleri ellerini kollarını sallayarak işlerinin başına döndü. İşçileri katleden patronlara ödül gibi cezalar veren rejimin denetimindeki adalet makamları, rejimin karakterini sorgulamayı sürdürenlere de en net cevaplardan birini verdi. 2022’de Soma davasının avukatlarından Can Atalay, uydurma gerekçelerle 18 yıl hapis cezasına çarptırıldı. İşte kapitalist sistemin adalet anlayışı, işte mevcut rejimin karakteri! Yüzlerce madencinin katili Can Gürkan’a katili olduğu 301 madencinin her biri için sadece 8 gün hapis, Soma avukatı Can Atalay’a 18 yıl hapis!
Soma’nın üzerinden 10 yıl geçti. 10 yıl içerisinde yaşananlar işçi sınıfının örgütsüz olmasının nasıl yıkımlara yol açtığını gösteriyor. Soma’nın hesabı sorulamadığı için yaşanan işçi ve doğa katliamlarında yitirdiğimiz canlar, bu yıkım tablosunun en acı karelerini oluşturuyor. Türkiye’de her gün ortalama 5 işçi iş cinayetine kurban gidiyor. Yani her iki ayda bir, bir Soma daha yaşanıyor. İşçiler örgütlenip hesap soramadıkları için Soma’nın ardından Ermenekler, Torunlar, Şirvanlar, Ispartalar, Hendekler, Amasralar, İliçlerde yüzlerce işçi can vermeye devam etti, ediyor. İşçiler ölüyor, sermaye büyüyor!
Sermaye sınıfı, kelimenin gerçek manasıyla tekme tokat saldırarak işçi sınıfına kan kustururken, rejim de işçi sınıfının örgütsüzlüğünden aldığı güçle her türlü pervasızlığa soyunuyor. Öyle ki, Soma başta olmak üzere yaşanan tüm işçi katliamlarının baş sorumlularından biri olan siyasi iktidarın başındaki Erdoğan, sendikacılara ve solculara ayar vermeye kalkışıyor. Onları iş cinayetlerini gündem edecekleri yerde 1 Mayıs’ta polise saldırmakla “suçluyor”. Erdoğan’ın İstanbul’da bir gece kulübünün tadilatı sırasında çıkan yangında hayatını kaybeden işçilerden söz ederken bunu sırf, o gece kulübünün CHP yönetimindeki Beşiktaş Belediyesi sınırları içinde olduğu için yaptığını biliyoruz. Sendikacıları ve sosyalistleri suçlarken apaçık yalan söylediğini de biliyoruz. Zira Soma’nın hesabını soracağız diyen emek örgütleri ve sosyalistler bu katliamda da aynı tepkileri verdiler, vermeye devam ediyorlar. Üstelik işçi katliamlarını kader/fıtrat diyerek meşrulaştırmaya çalışan bizzat Erdoğan değil miydi? Ya da madenci yakınını tekmeleyenleri ödüllendirip yüksek makamlara atayan kimdi? Elbette Erdoğan’ın derdi iş cinayetleri değil. Her zaman olduğu gibi, işçi sınıfının örgütsüzlüğüne yaslanıp meydanı boş bulduğundan emekçilerin bilincini bulandırmaya çalışıyor.
Oysa gerçek ortadadır. Unutulmamalı ki, Türkiye’de Erdoğan’ın başında olduğu mevcut rejim, yolsuzluğun, yalanın, yağmanın, riyanın ve her türlü çürümüşlüğün yanı sıra bir iş cinayetleri rejimidir. Her iki ayda bir Soma dolusu işçiyi toprağa vermemiz bu gerçeğin en çarpıcı kanıtıdır. İSİG’in verilerine göre sadece 2023 yılında en az 1932 işçi iş cinayetlerinde hayatını kaybetti. AKP’nin iktidara geldiği 3 Kasım 2002 tarihinden bugüne ise iş cinayetlerinde en az 32 bin 478 işçi can verdi. Kâr hırsıyla yanıp tutuşan sermaye sahipleri ve onlara kol kanat geren cümle devletlûlar, tüm bu ölümlerin failleridir. Soma’nın da diğer tüm işçi katliamlarının da sorumlusu kapitalist düzen ve sömürücü egemenlerdir.
İşçi sınıfının örgütsüzlüğünün ilânihaye süreceğini sanan bugünün zorbaları, gün gelip devran döndüğünde geçmişteki zorbaların yaptığı gibi kaçacak delik arayacaklardır. Bugün işçi sınıfına ayar vermeye çalışanlar, grevleri yasaklamakla övünenler, ülkeyi koca bir iş cinayetleri kabristanına çevirenler işçi sınıfının bu dumanı er ya da geç dağıtacağını unutmasınlar. İşçi sınıfı örgütlü gücünü kuşandığında işçi katillerinden ve sömürücü egemenlerden Soma başta olmak üzere bütün katliamların hesabını soracaktır. Daha önce söylediğimiz gibi Soma’yı unutmadık, unutturmayacağız, hesabını mutlaka soracağız!
link: Can Aytekin, Soma’nın Hesabını Örgütlü İşçi Sınıfı Mutlaka Soracak!, 13 Mayıs 2024, https://marksist.net/node/8262