Her yıl işçi ve emekçi ailelerin gençleri, üniversiteye girebilmek için baştan itibaren eşitsiz koşullarda kıyasıya yarışıyorlar. Herhangi bir üniversiteye girdikten sonra da büyük paralar akıtarak, mezun olmak, iş ve kariyer sahibi olmak için bu maratona devam ediyorlar.
Gençler iş sahibi olmak için üniversiteye gidiyor gitmesine ama gelin görün ki, üniversiteli işsiz oranı yıldan yıla artıyor. DİSK-AR’ın Kasım ayı TÜİK istatistiklerine dayanarak hazırladığı Şubat 2019 tarihli İşsizlik ve İstihdam Raporu, bir önceki yılın işsiz sayısına 665 bin kişi daha eklenerek geniş tanımlı işsiz sayısının 6,6 milyona yükseldiğini ortaya koyuyor. DİSK-AR’ın geniş tanımlı işsiz sayısı olarak belirlediği bu rakamlar gerçek işsizliğin TÜİK’in dar tanımlı işsizlik verilerinde görülenden çok daha vahim boyutta olduğunu gösteriyor. TÜİK’in verilerine göre işsizlerin 1,2 milyonunu genç işsizler oluşturuyor. Bunların önemli bir kısmı da üniversite mezunu gençler. Üniversite mezunlarının büyük çoğunluğunun İŞKUR üzerinden iş aramadığı düşünüldüğünde, gerçek oranın daha da yüksek olduğu anlaşılabilir.
Üniversiteden mezun olan gençler, eğitim aldıkları alanla ilgili iş bulmakta çeşitli engellerle karşılaşırken, son zamanlarda artık geçinmek için herhangi bir iş bulmakta bile zorlanıyorlar. Özel sektörde ücretlerin giderek düşmesi, iş saatlerinin genellikle daha fazla olması, daha yoğun çalışma ve iş güvencesinin olmaması nedeniyle gençler kamuda çalışmayı tercih ediyor. Düzenli bir maaş ve belirli çalışma saatleri nedeniyle kamuda çalışmak isteyen gençlerin büyük bir kısmı KPSS sınavına sarılmaya devam ediyor. KPSS barajını geçemediğinde işsizliği kendi beceriksizliği olarak gören gençler, sürekli olarak bir başka bahara bırakıyor umutlarını. Bilinçsiz ve örgütsüz milyonlarca genç yaşadıkları sorunun gerçek kaynağını göremeden, yaşadıklarını kendi bahtsızlığı olarak görüp, mücadele etmek yerine başına gelenlere razı oluyor.
AKP iktidara geldiğinden bu yana, üniversite mezunları arasında işsizlik oranları yıldan yıla büyük bir artış göstermiştir. Üniversiteden mezun olur olmaz doğrudan kamuda çalışma olanaklarının önü KPSS barajıyla kapatılırken, bu sınavı geçmek umuduyla yine dershanelere yıllarca gitmek, yıllarca KPSS maratonunda ömür çürütmek durumunda kalıyor gençler. Son yıllarda üniversite mezunları için yalnızca KPSS engeli değil, kadro açılan alanlar için bu sınavı çok yüksek puanlarla kazandıktan sonra yerleşmek için “mülâkat” sınavını da geçmek gerekiyor. Bu sınavda malum ki, alan yeterliliğinden öte iktidarın istediği zihniyette veya onun rahatlıkla kontrol edebileceği nitelikte olup olmamanız önemli. Yüksek puanlar almalarına rağmen hükümetin istediği “nitelikte” olmadığı için atanamayan gençlerin bir kısmı, asgari ücretin altındaki ücrete bile razı hale geliyor.
Şirketler genellikle en iyi 10-15 üniversiteden mezun olmuş gençleri işe alıyor, işe alacaklarından da 2-3 yıllık deneyim bekliyor. Deneyim sahibi olmanın bedeli ise 2-3 yıl boyunca patronların yoğun sömürüsüne razı gelmekten geçiyor. Gençler genellikle “kalıcı” bir iş bulana kadar ailelerine el avuç açmamak için çok düşük ücretlerle herhangi bir işte çalışmak zorunda kalıyorlar. Genellikle de bu işler geçici ve öğrenim gördükleri alanın dışında oluyor. Bu sebeple de gençler kendini ait hissetmedikleri bu işlerde, kötü koşulları düzeltmek için mücadele etmesi gerektiğini düşünmeden, bu sorumluluğu hissetmeden çalışmak durumunda kalıyor.
İki yıldır düzenli bir işi olmayan ODTÜ felsefe bölümü mezunlarından Nisan Şahin’in Birgün gazetesine anlattıkları, üniversite mezunlarının iş arama sancılarına tanıklık ediyor: “ODTÜ’de felsefe bitirdim. Yaklaşık iki yıldır işsizim. Bu süre zarfında formasyon aldım. Geçici işlerde çalıştım. Uzun bir süredir de kalıcı iş arıyorum... Sürekli ve kalıcı iş aramanın yanı sıra, harçlığımı çıkarmak için ara sıra kalıcı olmayan işlere de başvuruyorum. Geçenlerde yine boş kalmamak için bir AVM içerisinde bir firmada kasiyerlik başvurusunda bulundum. Ve aldığım yanıt şu oldu: «Bizim iş için yaşınız çok büyük. Biz daha çok 95 doğumlular ve altıyla çalışıyoruz.» Bakın, 27 yaşındayım ve yaşım kasiyer olmak için çok büyükmüş, üstelik kalıcı iş ararken de «küçük» sayılıyorsunuz.”
Yıldız Teknik Üniversitesi harita mühendisliği mezunu olan Ezgi Tekin ise hem kendisinin hem de arkadaşlarının yaşadıklarını anlatırken içinden geçtiğimiz krizin üniversite mezunu gençlerin hayatını ne boyutta etkilediğini özetliyor: “7 aydır kalıcı bir işte çalışamıyorum. Mesleğime dair çeşitli işlerde çalıştım. Bulabildiğim işleri hep arkadaş çevrem sayesinde buldum. Bir yere özgeçmiş göndererek bir işe ulaşamıyoruz. Maddi olarak beklentimiz minimum olsa bile zar zor bulabildiğimiz işlerde operatörlükten ileri gidemiyoruz. Sunulan işlerin nitelikli olmayışı henüz çalışma hayatında yeni olan bizleri kendimizi sorgulamaya itiyor. İş bulma sürecinde kendimizi daha görünür kılmak ve bu zorlu süreci biraz daha ertelemek için birçok yolu deniyoruz. «Sektör çok kötü», «çok kötü zamanda mezun oldunuz» cümlelerini duymaktan ileriye gidemiyoruz.”
Son dönemlerde ekonomik kriz gerekçe gösterilerek birçok işyerinde gençler iş başvurusu dahi yapamıyor. Yeni mezun olan öğrencilere genelde çok düşük ücretler teklif ediliyor, fazla mesai ücretleri ödenmiyor, bu koşullarda çalışmak istemeyen gençlere “iş beğenmiyor” yaftası yapıştırılıyor.
AKP hükümeti iktidara geldiğinden bu yana, ataması yapılmayan 1 milyonu aşkın öğretmen var. Bunların 77 bine yakını asgari ücretten daha düşük maaş alabildiği ücretli öğretmenlik yapıyor. Bir kısmı, bir sonraki yıl çalışıp çalışmayacağı belli olmayan özel okullarda çok düşük ücretlere çalışıyor. Büyük bir çoğunluğu ise diğer üniversite mezunları gibi, geçinmek için satış elemanlığı, garsonluk, kuryelik, kasiyerlik, komilik, bulaşıkçılık, boyacılık, inşaat işçiliği yapıyor. Kendini bile geçindiremeyecek işlerde çalışan gençler ailesinin evinden ayrılamıyor. Ailelerine yeterli katkıda bulunamadıkları için kendilerini değersiz hissediyor, psikolojileri bozuluyor, depresyona giriyorlar. Bugüne kadar ataması yapılmayan 45 öğretmen canına kıydı.
Kendi alanında iş bulamayan gençler, hayata tutunmak için koşulları ne kadar kötü olursa olsun bulduğu herhangi bir işte çalışmaya razı geliyor. İşsizler ordusu giderek büyüyor ve bu orduyu yaratan patronlar sınıfı, örgütsüz işçi sınıfını daha düşük ücretlerle, daha kötü koşullarda çalışmaya zorluyor.
AKP yıllardır bu soruna çözüm üretme sorumluluğunu hissetmeden bildiğini yapmaya devam etti. Binali Yıldırım başbakan olduğu dönemde verdiği bir röportajda “üniversite mezunlarının hepsine iş bulmamız mümkün değil” diye açıklama yapmıştı. “Fakülteler açılırken, sanki üzerinde yeterince düşünülmemiş. Her yıl 100 bin öğretmen mezun oluyor. Devlet olarak ne onlara, ne diğer üniversite mezunlarının hepsine iş bulmamız mümkün değil” diyerek, üniversiteleri pıtrak gibi çoğaltan kendileri değil de muhalefet partileriymiş gibi bir değerlendirmede bulunmuştu.
2002’den bu yana üniversite sayısı 76’dan 208’e çıktı. Aynı dönemde öğrenci sayısı 1,9 milyondan 8 milyona ulaştı. Hükümet bugüne kadar açtığı üniversitelerle bir taşla birçok kuş vuruyor. Her yıl birkaç milyon öğrenci parayla sınava başvuru yapıyor. Kazanan yüz binlerce öğrenci, yüksek faizlerle öğrenim kredisi alıp devlete borçlanıyor. Dağa taşa açılan üniversitelerdeki milyonlarca genç, 4-5 yıl boyunca sözde “eğitim”le oyalandırılırken, bir yandan işsizlik gerçeğiyle daha geç tanışmış, öte yandan da işsizlik istatistiklerini düşürmüş oluyorlar. Üniversiteler hükümet açısından yandaşlara iş, kadro ve kâr kapısı işlevi de görüyor. Binlerce sözde akademisyene kürsüler açılıp, rejimin ideolojik aygıtı güçlendiriliyor. Kampüslerde on binlerce öğrenciye (müşteriye) hizmet veren, kantinlerin, kafelerin, restoranların vb. işletmelerin ihaleleri yandaş firmalara veriliyor.
Bu düzende gençler işsizliğe mahkûm edilirken yaşlılar da ölene kadar çalışmaya zorlanıyorlar. Son dönemde sesleri yükselmeye başlayan EYT’lilerin işaret ettikleri bu sorun, genciyle yaşlısıyla tüm işçileri ilgilendiriyor. Bugün prim gün sayısını doldurduğu halde emekli olamayan 6 milyon 300 bin kişi var. Milyonlarca genç ise iş bulamıyor.
Hükümet tüm sorunlara gözünü ve kulağını tıkayıp bildiği gibi davranmaya devam ederken, gençler üniversitelere binbir umutla girmiş, işçi-emekçi aileler gırtlağından kesip çocuklarını okutmaya çalışırken öğünlerini küçültmüş ne gam! Nasıl olsa milyonlar, yaratılan kutuplaşmayla ortak sorunlarının bilincinde değil. Nasıl olsa milyonlar örgütsüz! Ama unutulmasın ki kapitalistler ve hükümetleri ne planlarlarsa planlasınlar, işler her zaman onların planladıkları gibi yürümüyor. Hayatı değiştiren en önemli dinamik işçi sınıfı ve onun gençliğidir. Milyonlarca genç umutsuzluk çukuruna itildikçe hayalleri öfkeye dönüşecektir. Gençler, içinden geçtiğimiz örgütsüzlük koşullarında yaşanan sorunların kapitalist düzenden kaynaklandığının ve bunların sınıfsal sorunlar olduğunun bilincinde olmayabilir, ama hoşnutsuzluk ve öfke birikiyor, büyüyor. Bazen büyük bir yangının alevlenmesi için küçük bir kıvılcım yeter!
link: Aylin Dinç, Üniversite Mezunları İşsizlik Girdabında, 6 Mart 2019, https://marksist.net/node/6619
8 Mart ve Emekçi Kadınların Mücadelesi
Kadın Olmak