Kapitalist sömürü düzeni çürüdükçe daha da zalimleşiyor. Ekonomik, siyasi ve toplumsal yıkımın faturasını emekçi kitlelerin sırtına yükleyen siyasi iktidar bir yandan izlediği politikalarla hırsızlık, uyuşturucu satıcılığı, tecavüz, cinayet gibi suçları yaygınlaştırıp adeta bir suç makinesi yaratırken, bir yandan da muhalifleri zapturapt altına almak için her türlü zorbalığa başvuruyor. Gerçek suçlular ellerini kollarını sallayarak dışarda gezerken, kendi çıkarları temelinde suçlu ilan ettiklerini cezalandırmak ve ehlileştirmek için kapattığı yerlerse sayılarını arttırmaya kesintisiz devam ettiği cezaevleri. Hâlihazırda Türkiye’de 404 tane açık ve kapalı cezaevi var. Yeni cezaevi inşaatları da tüm hızlıyla sürüyor. 2002 yılında tutuklu ve hükümlü sayısı 55 binken bugün 6,5 kat artışla 362 bine ulaşmış bulunuyor. Cezaevlerindeki tutuklu ve hükümlü sayısı çok sayıda kentin nüfusundan fazla. Cezaevlerinin kapasitesi mevcut haliyle yetersiz kalıyor. 67 bin mahpus yer yokluğu nedeniyle cezaevlerinde üst üste, sıkıştırılmış vaziyette kalıyor. 2023’te 19 yeni cezaevi açan rejim bu yıl da 12 cezaevi açmayı planlıyor. Oktay Baran’ın “Hapishaneler İktidarın Aynasıdır” makalesinde belirttiği gibi: “Çürümüş iktidar, topluma bir gelecek hayali sunamadığı gibi, onu hapsetme üzerine kurulu bir gelecek öngörüyor!”[*]
Düşüncesini açıkladığı, toplantı ve gösterilere katıldığı, örgütlendiği, kısacası hakkını aradığı ve rejimi eleştirdiği için cezaevlerine atılan siyasi tutsakların sayısı da artıyor. İktidara boyun eğmeyen siyasi mahpuslar işkence, tecrit ve keyfi uygulamalara maruz kalıyor. Sosyalistler ve Kürt siyasetçiler ağır hapis cezalarına çarptırılıyor ve tecritle bir kez daha cezalandırılıyor. Cezaevlerinde yaşananlara baktığımızda iktidar siyasi mahpuslara tam bir zalimlikle davranıyor, hasta mahpusları tedaviden mahrum bırakarak ölümü reva görüyor. Adalet Bakanlığı tarafından yapılan açıklamaya göre 2018 ilâ 2023 yılları arasındaki 5 yılda 2258 mahpus hayatını kaybetmiş. Bu durum gösteriyor ki günde en az 1 kişi cezaevlerinde hayatını kaybediyor. İnsan hakları kurumlarının yaptığı tespitlere göre 2024 yılı içerisinde en az 41 mahpus yaşamını yitirdi. Son olarak Iğdır S Tipi Kapalı Cezaevinde kalan Adnan Karayiğit 28 Ekimde şüpheli bir şekilde hayatını kaybetti. Ailesine gördüğü işkenceleri anlatan Karayiğit’in “beni burada öldürecekler” dediği ortaya çıktı. Suçladıkları insanları hapsederek adaleti sağladıklarını iddia edenler, adaleti lime lime ediyor, mahpuslara yaşam hakkı tanımıyor.
Cezaevlerinde hasta mahpuslara reva görülen uygulamalar, hastalığın da bir cezalandırma aracına dönüştürüldüğünü gösteriyor. İHD Merkezi Hapishane Komisyonu 2023 yılı içerisinde en az 6600 sağlık hakkı ihlali tespit edildiğini açıkladı. Hasta mahpusların revirde zamanında muayene edilmesi engelleniyor. Polikliniklere sevk için aylarca bekletiliyorlar. Hastanelere sevk edilen sınırlı sayıda mahpus tek hücreli ring araçlarıyla, kelepçeli olarak sevk ediliyor. Diş çekimi, kan alımı vb. durumlarda kelepçeli muayene dayatılıyor, muayene odasına hasta-doktor mahremiyeti yok sayılarak jandarma ve infaz koruma memurları giriyor. Mahpusların kaldığı koğuşlarda temiz havaya erişim kısıtlanıyor, hava koşullarına göre yeterli düzeyde ısıtma ve soğutma yapılmıyor. Mahpuslar temiz veya sıcak suya erişemiyor. Su kotası uygulanıyor, içme suyu ücret karşılığında veriliyor. İaşe bedelleri yetersiz, yemeklerin besleyici değerleri düşük tutuluyor. Havanın, suyun ve yemeğin kısıtlandığı ortamda bir insanın sağlıklı kalması ve hasta olmaması düşünülemez. Yüksek Güvenlikli Cezaevlerinde tutsaklar doktor onayı olmadan, hiç güneş ışığı görmeyen tekli hücrelerde tutuluyor. Hapishanedeki koşullar insanları hastalığa sürüklüyor, üstelik hastaların tedavisi de keyfi nedenlerle engelleniyor.
2023’te Anayasada yapılan değişiklikle Cumhurbaşkanına “sürekli hastalık, sakatlık ve kocama sebebiyle kişilerin cezalarının hafifletilmesi veya kaldırılması” hakkı verildi. Fakat hapishanelerdeki tüm ağır hastalar bu genelgeden eşit şekilde yararlandırılmıyor. Adli Tıp Kurumunun hastalar hakkında son ve tek karar merci olmaktan çıkartılmasını isteyen insan hakları örgütleri, sağlık sebebiyle infazın ertelenmesi kararlarında cumhuriyet savcılarının ve kolluk güçlerinin takdir yetkisinin kaldırılmasını, hastanelerin verdiği raporların esas alınarak cezaların infazlarının ertelenmesini, hasta mahpusların infazının ertelenmesi önündeki “toplum güvenliği bakımından tehlike oluşturma” kriterinin kanundan çıkartılmasını talep ediyorlar. Erdoğan’ın “sürekli hastalık” gerekçesiyle cezasını kaldırdığı kişilerden ikisi Sivas katliamı davasında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılan Hayrettin Gül ve Ahmet Turan Kılıç’tır. Faşist rejimin hukukuna göre gerçek suçlular suçlu değil birer kahramandır. Onların iddiasına göre cezaevlerinde on binlerce siyasi tutuklu, düşünce suçlusu, gazeteci yok. Hapiste olanlar terörist, bölücü, darbeci ve ajan! Bu temelde toplumsal duyarlılığı azaltıyor, toplumun cezaevlerinde olan bitene sesini çıkarmasının önüne geçiyorlar.
Büyük birader hapishanede
Faşist rejim için siyasi “suçlu”lar açlık ve hastalıkla terbiye edilmesi gereken, nedamet getirmesi beklenen, ölümü hak ettiği halde asılmayıp da beslenen rejim düşmanlarıdır! Bütün yargı süreci siyasi iktidarın kontrolü altındadır. Amaç tüm toplumun siyasi iktidara itaat etmesini sağlamak ve muhalif kesimlere boyun eğdirmektir. Baskı ve zorbalık rejimi burjuva adaleti bile çürütmüş, yargıyı çökertmiştir. Öyle ki yetkileri olmadığı halde, cezası dolan, denetimli serbestlik veya tahliye bekleyen mahpusların “iyi halli” olup olmadıklarına bakarak, tahliyelerine engel olabiliyorlar. Mahpusların cezaevinde kaldıkları süre boyunca “ekstra bir gayret göstermedikleri, serzenişte bulundukları, infaz süresince tutum ve davranışlarında herhangi bir değişim olmadığı, pişmanlık, itiraf vb. davranış ve eylem göstermedikleri” öne sürülerek tahliyeleri reddediliyor.
2020’de Gözlem ve Sınıflandırma Merkezleri ile Hükümlülerin Değerlendirmesine dair yönetmelikte değişiklik yapıldı. Yapılan değişiklikle hükümlünün “iyi halli” olup olmadığına Cumhuriyet Savcılarının başkanlık ettiği kurul karar veriyor. “İdare ve Gözlem Kurulları” 6 aylık periyotlarla mahpusların “iyileştirme programı”na uyumunu değerlendiriyor. Kurul “tehlikeli hâli bulunan ya da örgüt mensubu olan hükümlülerle ilgili olarak, telefon görüşmeleri ile radyo, televizyon yayınları ve internet olanaklarından yararlanma hakkının kısıtlanmasına” karar veriyor. Diğer yandan kurul “hükümlüleri, tutum ve davranışlarına göre” ödüllendirerek havuç ve sopa taktiğini kullanıyor. Çok sayıda şikâyet bu kurulun mahpusların tahliyesini bizzat engellediğini gösteriyor. İHD’nin konuya ilişkin açıklamasında şu satırlar yer alıyor: “İlgili yönetmeliğin uygulanmaya başlandığı 2021 yılının başından bu yana en az 501 mahpusun tahliyesi birden fazla kez 1’er yıl, 9’ar ay, 6’şar ay ve 3’er aylık periyotlarla engellenmiş olup bazı mahpusların tahliyelerinin engellenmesine devam edilmektedir. Tahliyesi engellenen mahpusların 54’ü, 30 yılını tamamlamış ve koşullu salıverilmeye hak kazanmış mahpuslardır. Tahliyesi engellenenlerin 73’ü kadın mahpustur. Yine tahliyesi engellenen mahpusların 105’inin hasta mahpus listemizde olduğunu ve 42’sinin de ağır hasta statüsünde olduğunu vurgulamak isteriz. Yönetmeliğin uygulanmaya başladığı yıl ilk şartlı tahliyesi engellenen ağır hasta mahpuslardan olan Hayrettin Yılmaz ne yazık ki hastalıklarından kaynaklı olarak hapishanede yaşamını kaybetmiştir.”
İdare ve Gözlem Kurulu siyasi mahkûmlara pişmanlık dayatmaktadır. Bu beyanı vermeyen yüzlerce siyasi mahkûm, onlarca yıl hapis yatmasına rağmen denetimli serbestlik ve koşullu salıverme haklarından mahrum bırakılmıştır. Kurul görevlileri kanaatlerini mahkûmlara sorulan siyasi sorulara verilen yanıtlara göre belirlemektedir. Örneğin “kütüphaneden kitap almamak, manevi danışmanla görüşmemek, psikoloğa çıkmamak, elektrik ve suyu tasarruflu kullanmamak” gibi keyfi gerekçeler ve sübjektif kanaatlerle tahliyeler engelleniyor. Mahpusların kişiliğini teslim almak üzere “iyi halli” olmadıklarına ilişkin raporlar tutuluyor, mahkûmlar kurulun otoritesine boyun eğmeye zorlanıyor. Bu kurullar kendilerini mahkeme yerine koyuyor. Kurullara yapılan itirazlar da mahkemelerce gerekçesiz olarak reddediliyor.
Kapitalist toplum bir bütün halinde topluma baskı ve şiddeti dayatıyor. Uyguladığı siyasi ve ekonomik program emekçi kitleleri daha fazla yoksulluk çukuruna itiyor. Suç çeşitlerinde patlama yaratan sömürü düzeni hapishanelerde koyu bir baskı rejimi uyguluyor. Amaç mahpusları itaatkâr kölelere çevirmek. Bu amaç doğrultusunda işkence ve türlü hukuksuzlukların yanı sıra mahpusların tahliyesine de engel oluyor, sağlık hakkından da mahkûm bırakıyor. Devlet otoritesinin zalimce uygulandığı hapishaneler her şeye rağmen işsiz ve geleceksiz toplumu korkutmaya yetmiyor. Toplumun örgütlenme olanaklarını yok eden, tek tek bireyleri suça teşvik eden bu düzen yıkılmadan içeride de dışarıda da gün yüzü görmeyeceğiz.
link: Adil Aksu, Cezaevlerinde Artan Zulüm, 7 Kasım 2024, https://marksist.net/node/8376
Bize Devrim Gerek!
Ekim Devriminin Şanlı Yolu