Kapitalizm ve işçi sınıfı https://marksist.net/taxonomy/term/243/all tr Kapitalizmde işçiler emeklerinin karşılığını alabilirler mi? https://marksist.net/kapitalizmde_isciler_emeklerinin_karsiligini_alabilirler_mi.htm <div class="field field-name-body field-type-text-with-summary field-label-hidden"><div class="field-items"><div class="field-item even"><p>Kapitalizmde, işçinin patrona sattığı şey emek değil emekgücüdür. Yani çalışabilmesi, bir iş yapabilmesi için gerekli fiziksel, ruhsal, entelektüel yeteneklerinin tümüdür. Bir başka deyişle işçi, fiili çalışmasını yani emeğini değil, çalışma yeteneğini satar. Ve her satışta olduğu gibi burada da, bir kez satış gerçekleştikten sonra artık satılan şey satanın değil alanın malı olur. Alıcı bu aldığı malı istediği gibi kullanmakta serbesttir. İşçi bir işgününün başlangıcında bu yeteneğini patrona satmakla, artık bu yeteneği üzerindeki her türlü hakkını da kaybetmiş olur. Emekgücünün diğer metalardan çok özel bir farkı vardır. Bu meta tüketildiğinde, ona ödenen bedelden çok daha fazlasını üretme yeteneğindedir. Yani moda deyişle, bir koyup üç almanızı sağlayan tek meta emekgücüdür. Patron işçiyi çalıştırdıktan sonra, onun ürettiği değerin (ki emeğin değeri denilen şey budur) bir kısmını ona ücret olarak geri öder, diğer kısmını da kâr olarak kendi cebine indirir. İşte sömürü buradadır. İşçi emeğinin karşılığını değil, en iyi durumda yalnızca emekgücünün karşılığını almış olur. Emeğin değeri ile emekgücünün değeri arasındaki bu fark sömürücü patronun cebine gider. Bu nedenle patronun kârı sıfırlanmadıkça, yani sömürü son bulmadıkça, işçinin emeğinin karşılığını alması mümkün değildir. Patronun kârının sıfırlanabilmesinin tek yolu ise, emekgücünün alınıp satılan bir meta olmaktan çıkarılmasıdır. Ancak bunun da sağlanabilmesi için, üretim araçlarının patronların ellerinden alınıp, emekçilerin denetimine sokulması gerekir. Bunun anlamı kapitalist özel mülkiyete son vermek, yani kapitalizmi yıkmaktır.</p></div></div></div> Mon, 30 Jul 2007 19:33:24 +0000 Marksist Tutum 1583 at https://marksist.net Kapitalizm altında çalışan yığınlar için kalıcı bir refah sağlanabilir mi? https://marksist.net/kapitalizm_altinda_calisan_yiginlar_icin_kalici_bir_refah_saglanabilir_mi.htm <div class="field field-name-body field-type-text-with-summary field-label-hidden"><div class="field-items"><div class="field-item even"><p>Kapitalizmde işçilerin kalıcı bir refah elde etmesinin tek anlamı, kalıcı olarak yüksek ücret almalarıdır. Eğer yeryüzündeki tüm işçiler sürekli olarak yüksek ücretler alsalardı, o zaman kapitalizmin kalıcı bir refah sağlayabildiğinden söz etmek belki mümkün olurdu. Ancak kapitalizmin tarihi ve bugünün gerçekleri bunun mümkün olmadığını göstermektedir. Bu mümkün değildir, çünkü işçilerin tek gelir kaynağı durumundaki ücret, kapitalizmin işleyiş yasalarına tâbidir. Kapitalizm, kâr amaçlı üretim demektir. Kapitalistin amacı, daha fazla kâr elde etmek, bu kârı yeni yatırımlara dönüştürerek kendi denetimindeki sermayeyi büyütmek ve böylelikle de pazardan daha büyük bir pay kapabilmektir. Bu nedenle patronlar, işçilerin ürettiği yeni değerin mümkün olduğunca büyük bir kısmına da el koymak isterler. Bunu becerebildikleri ölçüde de kapitalist piyasada hüküm süren rekabet savaşımından galip çıkarlar. Verili koşullarda işçinin ücretinin artması, patronun kârının azalması anlamına gelir, bu da patronu rakipleri karşısında zayıflatır. O halde kapitalist sistemin mantığı, işçi sınıfına kalıcı bir refah sağlayabilmek üzerine değil, tersine, yüksek işçi ücretlerini ve kazanılmış işçi haklarını tırpanlama üzerine kuruludur.</p></div></div></div> Mon, 30 Jul 2007 19:33:02 +0000 Marksist Tutum 1582 at https://marksist.net Krizsiz bir kapitalizm olabilir mi? https://marksist.net/krizsiz_bir_kapitalizm_olabilir_mi.htm <div class="field field-name-body field-type-text-with-summary field-label-hidden"><div class="field-items"><div class="field-item even"><p>Krizler kapitalist toplumun hem hastalığıdır, hem de tedavi yöntemi! Hem kapitalist yatırımların önüne dikilen engellerdir, hem de onun lokomotifi! Bu çelişki kapitalizmin kaçıp kurtulamayacağı bir çelişkidir. Çünkü kapitalist toplumda her türlü mal ve hizmet üretimi, insanların ihtiyacını karşılamak üzere değil kâr etmek amacıyla yapılır. İşler yolunda gittiği sürece çok daha büyük kârlar edilir, bu kârlar daha da fazla yatırıma dönüşür. Her bir yeni yatırım bir öncekinden daha büyük bir emek üretkenliğini potansiyel olarak içinde barındırır. Teknolojik gelişimle birlikte işletmelerde gittikçe daha az sayıda insan daha fazla üretme imkanına kavuşur. Ama tam da bu durum, hem ücretlerin düşmesine hem de işsizliğin artmasına yol açar. Yeni yatırımlarla birlikte üretilen ürün miktarı da artar. Ama artık bu ürünleri kullanabilecek olanların tüketme imkanları giderek azalır. Dahası belli bir sektörün kârlı olduğunu gören kapitalistler o alana üşüşürler. Rekabet kızışır, fiyatlar düşmeye başlar, kârlar ve kâr oranı inişe geçer. İşletmeler kapanmaya başlar. İşsiz sayısı daha da artar. Tüketilemeyen ürünler patronların stoklarında dağ gibi birikir. Ve sonunda kriz tüm haşmetiyle karşımıza dikilir. Kapitalizmin bundan kurtuluşu yoktur, er ya da geç bu kriz patlak verir. Ve ardından krize dayanamayan tüm işletmeler kapanır ya da iflas ederler. Böylelikle pazar küçük ayrık otlarından temizlenmiş olur. İflas eden şirketlerin sermayeleri bir şekilde daha büyük şirketlerin eline geçer. Sermaye böylelikle merkezileşmiş olur. Ardından artık biraz daha sadeleşmiş bulunan pazar yavaş yavaş canlanmaya başlar. Krizi atlatabilecek denli güçlü olan şirketler, krizden daha güçlü, daha merkezi, daha büyük ve daha organize bir biçimde çıkmayı becerebilmiştir. Ve bu kez aynı döngü, bunlar arasında yeniden başlar, ta ki bir sonraki krize kadar. Kapitalist üretim tarzının anarşisini, akıl dışılığını krizler hem dışa vururlar, hem bu akıl dışılığın en uç örneklerini törpüleyerek sistemi bir sonraki döngüye sokmak için gerekli düzenlemeleri yerine getirirler. Ancak tek başına bu çılgınlık bile kapitalizmin bir bütün olarak ne denli gereksiz, ne denli mantıksız, ne denli müsrif bir üretim tarzı olduğunu anlamak için yeterlidir.</p></div></div></div> Mon, 30 Jul 2007 19:32:37 +0000 Marksist Tutum 1581 at https://marksist.net Savaşların olmadığı bir kapitalist dünya mümkün mü? https://marksist.net/savaslarin_olmadigi_bir_kapitalist_dunya_mumkun_mu.htm <div class="field field-name-body field-type-text-with-summary field-label-hidden"><div class="field-items"><div class="field-item even"><p>Kapitalizm, genelleşmiş ve genişletilmiş meta üretimi demektir. Ve bu sistemin itici güçlerinden en başta geleni kâr hırsı ve onu da güdüleyen rekabettir. Ancak sermayenin giderek büyümesi ve üstelik de merkezileşmesi öyle bir boyuta varır ki, artık sermayenin egemenliği altındaki üretici güçler tek bir ulusun sınırlarına sığmaz olur. Ulusal sınırlar ve ulus-devlet sermayeye giydirilmiş bir deli gömleğine dönüşür. Sermaye ulusal sınırların ötesine taşıp dünya arenasında at koşturmaya başlar. Artık rekabet yalnızca ulusal şirketler arasında ve ulusal pazar üzerinde değil, tüm dünya pazarı üzerinde yürütülür. Ama tıpkı geçmişin ulusal ekonomisi gibi, artık oluşmuş olan dünya pazarı da kapitalist işleyiş yasalarından kurtulamaz. Bu alanda yürüyen rekabet çok daha keskindir. Ve üstelik artık krizler de ulusal olmaktan çıkıp dünya krizi boyutuna sıçrarlar. Hele tüm dünyada eş zamanlı bir kriz patlak verdiğinde, büyük emperyalist güçler arasındaki güç dengeleri sarsılır. Yeni dengelerin kurulmasının, dünyayı yeniden paylaşmanın vakti geldiğinde bu büyük güçler arasındaki rekabet artık ticari bir rekabetten ibaret kalamaz. Büyük güçler arasındaki rekabet mücadelesi, ticari, siyasi, diplomatik araçlarla bir sonuca bağlanamaz olur. Gerçek güç kapışması, yani askeri rekabet ve dolayısıyla emperyalist savaşlar kaçınılmaz hale gelir. 20. yüzyıl, böylesi iki büyük emperyalist paylaşım savaşına ve nice küçük emperyalist savaşlara tanık oldu. 21. yüzyıl ise tam da bu tanımlanan uluslararası koşulların içine doğdu. Balkanlar, Afrika, Afganistan ve Irak’ta başlayan yeniden paylaşım mücadelesi bugün Ortadoğu’yu tam bir kaosa sürüklüyor. Latin Amerika’da paylaşım kavgasıyla birlikte sınıf kavgası da yükseliyor. Dünya yeni bir emperyalist savaşlar ve devrimler dönemine girmiştir. Bugün yaşananlar, emperyalist dünyada, barışın, ancak iki savaş arasındaki bir ateşkesten ibaret olduğunu söyleyen Marksistleri bir kez daha haklı çıkartmıştır. Kapitalizm sürdüğü sürece barış tam bir hayal olacaktır.</p></div></div></div> Mon, 30 Jul 2007 19:32:13 +0000 Marksist Tutum 1580 at https://marksist.net Yolsuzlukların olmadığı “temiz” bir kapitalizm olabilir mi? https://marksist.net/yolsuzluklarin_olmadigi_temiz_bir_kapitalizm_olabilir_mi.htm <div class="field field-name-body field-type-text-with-summary field-label-hidden"><div class="field-items"><div class="field-item even"><p>Kapitalist toplumda genelde ürünler satılmak için üretilir. İnsanlar arasındaki ilişkiler, metalar aracılığıyla sürdürülür. Hemen herşeyin parayla ifade edilen bir değişim değerine sahip olarak üretildiği bu toplumda, ürünler, insanların ihtiyaçlarını karşılamanın bir aracı olmaktan çıkarak bir amaç haline gelirler. Buna meta fetişizmi diyoruz. Ve kapitalist toplumun “ahlakı” gereği en yüce meta olan para, insanların yegane amacı haline gelmeye başlar. Kapitalist toplumun değer yargılarına göre, para sahibi olmak bir insanı sahip olmadığı özelliklere sahip hale getirebilir; para artık güzelliktir, sağlıktır, yakışıklılıktır, kısacası herşeydir. Çünkü para bunların hepsini satın alabilir! Böylesi bir toplumda yolsuzluklar kaçınılmazdır. Ve işler öyle bir noktaya gelir ki, yolsuzluklar toplum tarafından ayıplanan değil övülen bir durum halini alır. Artık, “hırsızlık yap, yeter ki yakalanma” mantığı tüm toplumu kemirmeye başlar. Gerçekte kapitalist toplumda ücretli emeğin sömürülmesi başlı başına bir hırsızlık, bir gasp, bir yolsuzluk değil midir? Böylesi bir sömürüye dayanan toplumda her türlü dolandırıcılığın, her türlü yolsuzluğun, her türlü hırsızlığın türeyeceği ve ortadan kaldırılamayacağı açıktır.</p></div></div></div> Mon, 30 Jul 2007 19:31:46 +0000 Marksist Tutum 1579 at https://marksist.net Kapitalizm barışçıl yollarla ortadan kaldırılabilir mi? https://marksist.net/kapitalizm_bariscil_yollarla_ortadan_kaldirilabilir_mi.htm <div class="field field-name-body field-type-text-with-summary field-label-hidden"><div class="field-items"><div class="field-item even"><p>Belki birkaç yüzyıl önce devletin bunca askerileşmediği, bürokrasinin ve polisin tüm toplumun üzerinde böylesi bir denetim kurmadığı ülkelerde bu mümkündü! Ama artık devlet denildiğinde herkesin aklına ilk önce ordu, polis, mahkemeler ve hapishaneler geliyorsa, kapitalizmi barışçıl yollardan teslim almak, yani bu militarize devleti karanfillerle teslim olmaya zorlamak mümkün değildir. Parlamento yoluyla şu ya da bu partinin hükümete gelebilmesi şüphesiz mümkündür. Ancak kapitalist toplumda hükümet olmakla iktidar olmak arasında kapatılmaz bir açı vardır. Bıraktık gerçek bir işçi partisinin burjuva hukuksal yollarla iktidara gelmesini, burjuvazinin o günkü çıkarlarına ters giden bir burjuva partisinin bile, hükümet olmasına rağmen iktidar olamadığının nice örnekleri karşımızda bulunmaktadır. Burjuvazi iktidarda olduğu sürece hangi partinin hükümet kurduğunun fazlaca bir önemi yoktur. İşçi sınıfı burjuvazinin düzeninde hükümet olmayı değil, bu kapitalist sömürü düzenini ortadan kaldıran bir egemen güç olmayı hedefler. Onun gerçek amacı parlamento vb. gibi burjuva kurumlarında çoğunluk oluşturmak değil, işçi ve emekçileri ezen, baskı altında tutan burjuva devleti yıkmaktır. Bu nedenle kapitalist devlet aygıtını içerden ele geçirip kullanma düşüncesi işçi sınıfının devrimci hedefleriyle bağdaşmaz. Devrimci proletarya bürokratik-askeri eski devlet yapısını parçalayıp, kendi demokratik aygıtını kurmak zorundadır ve bu tarihsel görevi yerine getirebilmek için gerekirse devrimci zora başvurmaktan da kaçınamaz. Burjuvazi bu sömürü düzenini zora başvurarak koruduğu sürece, ona karşı zor kullanmaksızın başarıya ulaşma şansı yoktur.</p></div></div></div> Mon, 30 Jul 2007 19:31:23 +0000 Marksist Tutum 1578 at https://marksist.net Kapitalizm krizler sayesinde kendiliğinden çökebilir mi? https://marksist.net/kapitalizm_krizler_sayesinde_kendiliginden_cokebilir_mi.htm <div class="field field-name-body field-type-text-with-summary field-label-hidden"><div class="field-items"><div class="field-item even"><p>Kapitalist ekonomi bir işleyiş yasası olarak her an kriz potansiyelini içinde taşır; ama krizlerin kapitalist sistemi kendiliğinden ölüm döşeğine sürükleyeceğini iddia etmek asla doğru olmaz. Kapitalizm işçi sınıfının devrimiyle yıkılmadığı sürece varlığını sürdürür. Kapitalizmin içinde debelenmekte olduğu derin bir bunalım döneminden çıkışı ne denli zor görünürse görünsün, kapitalizmin yıkılışını nihai kriz kehanetine bağlayan yaklaşımlar özünde yanlıştır. Marksist teorinin açıkladığı ve yaşamın kanıtladığı üzere, kapitalizmi kendiliğinden çökertecek bir nihai kriz yoktur. Kapitalist sistem işçi sınıfının devrimci mücadelesiyle ortadan kaldırılmadığı sürece, egemen güçler insan toplumunu en yıkıcı felâketlere sürükleme pahasına kendi sistemlerini yaşatmanın bir yolunu bulacaklardır.</p></div></div></div> Mon, 30 Jul 2007 19:30:46 +0000 Marksist Tutum 1577 at https://marksist.net Kapitalist devlet bütün halkın devleti midir? https://marksist.net/kapitalist_devlet_butun_halkin_devleti_midir.htm <div class="field field-name-body field-type-text-with-summary field-label-hidden"><div class="field-items"><div class="field-item even"><p>Hiçbir devlet bütün halkın, yani tüm toplumun devleti değildir ve olmayacaktır da! Geçmişteki tüm devletler gibi kapitalist toplumdaki devlet de, üretim araçlarının mülkiyetini –ister bireysel ister kolektif temelde– elinde tutan sınıfın devletidir. Kapitalist toplumda bu sınıf burjuvazidir. Burjuva devlet burjuvazinin çıkarlarını savunmanın ve burjuva düzeni iç ve dış tehditlere karşı koruyup pekiştirmenin aracıdır. Devlet tarafsız bir hakem değil, sınıf mücadelesinin dişine kadar silahlanmış taraflarından biridir. Ve her grevde, her direnişte, her gösteride işçilerin ve gençlerin karşısına çıkan ordu ve polis, bu dişinden tırnağına kadar silahlanmış devlet aygıtının hangi sınıfın çıkarlarını korumanın bir aracı olduğunu yeterince göstermektedir.</p></div></div></div> Mon, 30 Jul 2007 19:30:18 +0000 Marksist Tutum 1576 at https://marksist.net Sosyal demokrasi işçilerin, emekçilerin sorunlarına çare olabilir mi? https://marksist.net/sosyal_demokrasi_iscilerin_emekcilerin_sorunlarina_care_olabilir_mi.htm <div class="field field-name-body field-type-text-with-summary field-label-hidden"><div class="field-items"><div class="field-item even"><p>Sosyal demokrasi kapitalist toplumdaki iki temel sınıfın, burjuvaziyle proletaryanın çıkarlarının uzlaştırılabilir olduğunu iddia eden bir siyasal akımdır. Bu akıma göre kapitalist toplumda zenginler ile yoksullar arasındaki uçurum daraltılabilir, “adil bir kapitalizm” yaratılabilir. İşte sosyal demokrat partiler gerçekte ulaşılması imkansız olan bu hedefi yaşama geçirebilmek için bir takım reform programları ileri sürerler. Sosyal demokrasiye göre temel sorun bölüşüm alanında sosyal adaletin sağlanması sorunudur. Ancak bizler biliyoruz ki, kapitalist toplumun sorunu bölüşüm alanında değil, üretim alanındadır. Hiçbir yasa işçi sınıfının sömürülmesi engelleyemez. Çünkü kapitalist sömürü yasalardan, hukuktan değil, ekonomik gerçeklerden kaynaklanır. İşçi sömürülür, çünkü yaşamını sürdürmek için ücretle çalışmaktan başka bir şansı yoktur. Ve durum bu olduğu sürece işçinin ücreti ne olursa olsun, sömürülmeye devam edecektir. Sosyal-demokratlar, burjuvayı ve işçiyi, üretim süreci içindeki konumlanışlarıyla değil, elde ettikleri gelire göre tanımlamak isterler. Sosyal demokrasinin esas amacı demek ki, sömürüyü ortadan kaldırmak değil, onu, işçiler açısından katlanılabilir bir hale getirmektir. Oysa gerçek sorun ücreti arttırmak değil ücretli emek sistemine son vermektir. Sömürü ancak böyle yok edilebilir.</p></div></div></div> Mon, 30 Jul 2007 19:29:46 +0000 Marksist Tutum 1575 at https://marksist.net İşçi sınıfı yok mu oluyor? https://marksist.net/isci_sinifi_yok_mu_oluyor.htm <div class="field field-name-body field-type-text-with-summary field-label-hidden"><div class="field-items"><div class="field-item even"><p>İşçi denildiği zaman fabrikada kol gücüyle çalışandan başkası aklına gelmeyen birtakım akademisyenler ya da işçi sınıfının varlığından rahatsızlık duyanlar, işçi sınıfının artık bittiğini söyleyip durmaktadırlar. Oysa işçi sınıfı salt kol gücüyle çalışanlardan ibaret değildir ve kapitalizm işçi sınıfı olmaksızın varlığını sürdüremez. İşçiyi işçi yapan onun kol emeği mi yoksa kafa emeği mi harcadığı veya gelirinin düşüklüğü gibi faktörler değildir. İşçi, esas olarak, yaşamını sürdürmek için emekgücünü satmak dışında hiçbir olanağa sahip olmayan insandır. Üretim araçlarından tümüyle yoksundur. Yaşamını esas olarak çalışmakla elde ettiği ücretiyle sürdürür. Böyle bakıldığında, fabrikadaki kol işçisinden “memur” denilenlere, mağazadaki tezgâhtardan marketteki kasiyere, vergi dairesindeki memurdan hastanedeki doktora, inşaattaki “amele”den mühendise, geçici işlerde çalışandan hiçbir iş bulamamış işsizlere kadar herkes işçidir. Ve işçi sınıfı yok olmak şöyle dursun her geçen gün artmaktadır. Bu artışın nedeni yalnızca yeni işçi kuşakları değildir. Kapitalist toplumda işçi ile burjuva arasında yer alan küçük-burjuva unsurlar da her geçen gün iflasın eşiğine gelmektedirler. Bunların birçoğu gün be gün işçi sınıfının saflarına katılmaktadır. Dün küçük bir atölyesi olan bir kişinin iflas edip, ertesi gün bir başka atölyede işçi olarak çalıştığına hepimiz şahit olmuşuzdur.</p></div></div></div> Mon, 30 Jul 2007 19:29:16 +0000 Marksist Tutum 1574 at https://marksist.net